Bu gözyaşı ağırlıklı olarak su ve tuzdan oluşuyor ve göz yüzeyimizin kaygan kalmasını sağlıyor. Günlük ortalama 150-300 gram kadar salgılanıyor ve bir süre sonra burun boşluğuna salınıyor.
Refleks Gözyaşları
Ani durumlarda gözü korumak amacıyla salgılanan gözyaşlarıdır. Soğan doğrarken ya da gözümüze toz kaçtığında gözlerimizin yaşarması sonucu ortaya çıkan gözyaşlarıdır. Refleks gözyaşları salgılandığında biz bu durumu ağlamak olarak adlandırmıyoruz, daha çok gözlerim yaşardı ibaresini kullanıyoruz.
Duygusal Gözyaşları
Yoğun bir duygunun sonucunda dökülen gözyaşıdır ki, bu gözyaşının dökülmesini biz ağlamak olarak nitelendiriyoruz. Duygusal gözyaşları diğer gözyaşlarından % 25 daha fazla protein içeriyor. Ve tansiyonu düşürüp toksinlerin dışarı atılmasını sağlıyor. Bununla birlikte duygusal gözyaşları vücudun iyileşmesine yardımcı oluyor. Zararlı bakterilerin temizlenmesi yine bu gözyaşlarının sayesinde oluyor. Araştırmalar duygusal gözyaşının kişiyi depresyondan uzak tuttuğunu gösteriyor. Yani ağladığımızda sadece ağlamış olmuyoruz. Bir yandan rahatlarken, diğer yandan kendimizi depresyondan uzak tutuyoruz. Ağlama sonrasında kendimizi rahatlamış hissetmemiz bu tezi destekliyor.
Patolojik Gözyaşları
Son yıllarda literatürde bir ağlama çeşidi daha dikkat çekiyor: patolojik ağlama. Özellikle bazı psikolojik sorunlara maruz kalan hastalarda o anki durumla ilgisi olmayan uygunsuz ağlamalar görünüyor. Mesela hastaya yemek yedirirken, hastanın yatak örtüsü toplanırken hastanın da kontrolü dışında gerçekleşen ağlamalar patolojik ağlama olarak nitelendiriliyor. Yani etki eden faktörle gözyaşı arasında doğrudan bir bağlantı bulunmuyor. Ve en önemlisi de bu ağlamanın hastanın isteği dışında gerçekleşmesi. Hasta da kendinin neden ağladığını bilmiyor. Özellikle Parkinson ve Alzheimer hastalarında patolojik ağlama görülebiliyor.