gözlerinde saklı bir çocuğun umutları varken kendi çsresizliğimin içinde loş ışıklı bir odada belki senin gelişin ya da senin hiç gelemeyeceğini kendime aşkımın belgeleriyle ispatlamaya çalışıyorum. evlenmek için çok yaklaşmıştık ve çok zaman kendimden hep bir parçayla seni tamamlamaya çalıştım. bana hiç cesaret vermedin ki sen. sitemli değil inan bu söylediklerim yarım kalan her şeyin tamanlanması senin imkansızlığındaydı hep. ben sana ne kadar açsam kapılarımı bir evin boş odalarında duvarlara aşk sözleri yazıp paranoyak bir modun içinde ölümü ya da yeşermeye çalıştığım bir filizi öldürüyorum. çünkü senin ne yazın var ne de ilkbaharın...
senin baharının çiçekleri solarken ben o yapraklarla birlike güneşin battığı yerde senin kışına girmeye hazılanıyorum. belki biz ya da ben ölür müyüz dersin?
mutluğu aramaya çalışırken her bir umut bir bumerang gibi yüzümü sıyırıveriyorken ne de acı çekmiş bu beden olduğumu hissederek allaha her isyan ettiğimde her bir tövbe de günaha girme deyişlerinde senden biraz daha kopuyorum.
bu dünyadan kovulmak mı yoksa bu dünyada bir yuva kuramamak mı ? ya da hiçbir yere ait olamamak mı dersin? ben ki yıllar yılı kelimelerimi tüketmiş aciz bir kul ben ki ölümü defalarca denemiş ama şu zavallı bünyeme bir türlü kabul ettirememiş, ben ki kendimden uzak ve gözlerinin içinde saklı bir çocuğun şarkılarının göz bitimi gözyaşlarıyım artık. gözlerinin içine bakarak şarkı söyleyen ve söylerken usulca toprağa süzülen.