yalnızlığın kara bir bulut olup, içini kapladığı anlarda insanın yüreğinden dökülen göz yaşıdır.
insan sevdiğinden ayrı olduğu zaman, bilhassa gurbette iken, içini kaplar bir garip elem. dört duvar arasında sıkışmışlık hissini duyumsarsın vücudunda. sokaktan gelen sesler daha da boğar. çıkarsın üç beş tur atarsın kalabalıkların arasında, biraz dinginleşirsin. saat gece yarısını vurduğunda kül kedisi masalında olduğu gibi büyü bozulur. sokaklar sessizleşir. tekrar eski ruh haline ve o duvarlar arasına dönersin. kafayı yastığa koyduğunda, kuş tüyü yastık senin için hıçkırıklarını dinleyen bir kuş olur.
sakin bir ortamda uzun süre yalnız kalındığında üzücü hatıraların, olayların beynini istila etmesi üzerine ortaya çıkan kaçınılmaz eylem...
o gözyaşı yüreğimizin en derin yerlerinden yastığımıza süzülen üzüntülerimiz işte.
içe akıtılan gözyaşlarının dışa vurulmuş halidir. yanıbaşınızda yatan kişi bile duymaz hıçkırıklarınızı yastığınızdan başka o iç eder saklar güvenilir dosrt misali.
17 ağustos 1999 da yaşadığımız deprem sonucu hayatını kaybeden tüm yakınlarımız ve tüm kardeşlerimiz için bu gece yarısı gene dökülecek olan göz yaşıdır.
sabahında yanakta çizdiği yol vardır, bembeyaz.
(sonuçta tuzlu sudur buhar olan su geriye tuzu bırakmıştır... hatta bir yerde de ayrıştırmadır... tamam tamam... )
herkesin gözü önünde ağlayamayan insanların gecenin sessizliğinde akıttıkları yaşlardır. kötü bir durum vardır kimse uyanmasın diye hıçkıramazsınız hatta nefes bile almamaya çalışırsınz boğazınız düğümlenir ama içiniz ferahtır.