askerdeyken erzurum'un soğuğunu gördükten sonra başka ilin soğuğunun hikaye geldiği soğuktur. (kars, ardahan vb hariç,oraları da aynı iklim)soğuk bildiğin soğuk değil aşırı bir soğuktır, iklim karasal değil sert karasaldır. başçavuş demişti ki kışın başında; buranın kışı hasta etmez derler ama hasta olursanız da direkt hastanelik olursunuz diye de söylerler, o yüzden çok dikkat edin. kar maskesi, yün içlik, yün yelek, eldiven vb. giymeden nöbete gitmezdik. askerlik bitiminde ktm'ye de dağıtılırken son günü otobüsün camından gördüğüm şehrin dışındaki büyük düzlüklerde o koca mavi buz tabakalarını hayatımda unutamam. bir an kendimi antarktika'da falan sanmıştım o manzarayı görünce (abartmıyorum bunu, yanımda oturan asker arkadaş bana laf atarak görüntüye iyi bak bir daha hayatında böyle bir manzara göremezsin belki demişti)
ankara'da yaşarsınız bu soğuğu. nefes alırken ciğeriniz garip şeyler hisseder. istemsiz olarak omuzlarınızı diker, başınızı araya gömersiniz. öksürmemek için kendinizi tutarsınız çünkü öksürürken alıp verilen hızlı nefes soğukla birleşince daha çok öksürürsünüz.
özellikle kar başlamadan hemen önce kendini hissettirir bu soğuk.
tüm çocukluğu adana'da geçirip üniversite için ankaraya gelirseniz; bu soğukla ilk kez karşılaşınca gözünüzden damlalar süzülür vallahi.
bu aralar ankara'da yine bu soğuk hakimdir.
ankara'nın göbeğinde, kızılayda, naylondan bozma çadırların içinde dipdibe duran tekel işçilerini görünce yine gözünüzden damlalar süzülür ama bu sefer pek üşümezsiniz.