içinde yaşayan insanlar ikiye ayrılırdı bir zamanlar..herkesin tanıdığı, kahvelerde kağıt oynayan, parkta bira içen, clublere çıkan, alemin sahibi gibi gerine gerine dolaşan - nispeten alemin sahipliğini de yapmış olan belki de -
bir goygoy bir goygoy umarsızca habire eğlenen, acı günlerinde bile gözyaşlarını saklayıp elaleme belli etmeyen, kendi içinde kapalı da bir ortamı bulunan, grup içi kavga gürültü gibi şeyleri sümenaltı eden, nice saçmalığa suça bereber imza atan, bu ortaklıktan dolayı birbirine herşeye ragmen kenetlenmiş olan, bir gün birbirine küfrederken ertesi gün gene birlikte omuz omuza bir şeylere gider yapan, hiç eğlenecek halleri yok iken bile sadece gövde gösterisi olsun diye dışarı çıkan, amaçsız mı amaçsız bir guruh ile kendi halinde takılan daha normal daha sıradan daha sakin yaşayan diğer insanlar..
şaşılacak şey, daha sakin yaşayanların bir kısmının da bir şekilde erken yaşlanmış, yaşadıklarından çok daha uç dedikodularla mücadele etmekten bile bezmiş, amaçsız, huzursuz, şekilci, müptezel, sıkkın ilk gruba kenarından köşesinden girme, tutunma çabası idi.
bir de '' onlar yaşlandı, onların devri bitti , meydan bize kalsın '' diye bahanelerle bu gruba saldıran, yeni yetme serseri özentileri vardı.
çok tuhaf bir yerdi, çok tuhaf zamanlardı...
bazen arkanızı dönecek yer bulamazdınız..
'' bitse de gitsek '' derken, gerçek hayatın buraya benzemediği, düşüncesi hakimdi..
dipte yosunlara takılmış nefes alamamak gibi bir nefessizlik, suya, nefese ihtiyac vardı.
sonra bitti de gittik.
duyduk ki, çok değişmiş, insanlar arasında uçurumlar kapanmış, herkes orta noktalarda bir yerlerde buluşmuş..
artık arkadaşının sevgilisine aşık olduğu için kafasını duvarlara vuran çocuklar, dedikodu çıkmasın diye doğal sarı saçlarını siyaha boyayan kızlar, karlar yagarken balkon altlarında ilanı aşklar, yerleşimin bir ucundan bir ucuna dizilen bira şişeleri, susurluğa tost yemeye gitmeler falan kalmamış..
concon cafelerde mocha içmeler vs..
daha güzel olmuş belki de..
görükle bir masalmış, anlatılması zor, yaşanması daha zor olan
ikamet ettiğim belde.köy olmasına rağmen tatil köyü kavramına daha yakın olan yer.içinde yaşayanlarda bir süre sonra tembelleşme,miskinleşme ve bi aldırmazlık baş gösteren nadide yerleşim merkezi.
bursamın en güzel köyü, bilmeyenler için köy dediğimize bakmayın görükle köyünün yaninda ayri bir yerdir aslinda , başka bir isme bile kavuşabilir yakında. bursanın içinden karı kız görmek için gelenlerde olmasa görükle erkegiyle kiziyla o kadar bir uyum içerisindedir ki, görmeyen bilemez.
ikamet eden bütün uludağ üniversitesi öğrencileri, ikametlerini öğrencilik öncesi yaşadığı yerlerden görükle ye alsa, bursa nın yeni merkez ilçesi olabilecek potansiyele sahip beldesidir.
mahalle olup Nilüfer'e bağlandığı için, 26 haziran itibariyle artık jandarma bölgesi değil, polis bölgesi olcaktir. butun ogrenci arkadaslara gecmis olsun demeyi bir borc bilirim.
eski ev arkadaşımın, seneler sonra ben oradaki yaşamı istanbul'da bir dostumuza anlatmaya çalışırken
- '' bak şimdi kocaman köy, bir ucunda öğrenciler var, 10000 kişi falan, diğer ucunda köyün yerlileri yaşıyo ''...
cümleme şaşan dostumuza,
'' the others yani ''
diyerek son noktayı koyduğu, dostun zihnini pırıl pırıl yaptığı ve hepimizi güldürdüğü mekan.
bursa halkının ev vermediği öğrenci milletinin sığındığı, her ne kadar adına köy denilse de kendi içinde küçük bir metropol olmayı başarabilmiş, üniversite' nin bitişiğindeki yerleşim yeri.
yarı açık kerhanedir...
bursa' nın günah başkentidir...
elimde olsa, gökyüzüne fırlatıp ters çevireceğim siktiriboktan öğrenci yerleşim merkezidir...
ha ben olsaydım ayrı, ben yaşasaydım görükle' de, ülkenin en ulvi, en ruhani ve en mukaddes yeri olurdu hiç şüphesiz..
ama ben yokum ?
görükle' yi haritan silin !
emredersiniz mustafa kemal paşa hazretleri ! sizin bir lafınıza bu kadar sevineceğimi tahmin etmemiştim...
şaka lan şaka...
iyidir görükle...
en çok mezarlığını severim...
ha bir de, izmir yoluna bakan tarafını !