bundan yıllar yıllar önce sevgili pıtırcıklarım, egzistansiyalizm, determinizm yanlılarının, materyalistlerin ağızlarından düşürmedikleri kanı. lakin son zamanlarda görmenin aslında farklı ışık yansımalarının göze düşmesi sonucu beynin bunları sinyallere dönüştürerekten algılaması, anlamlandırması
bu sebeple bir köpek ile bir insan arasında ya da bir şahin hayvanı arasında algıda ve görmede oldukça farklılıklar bulunmaktadır. hem de zaten belirsizlik ilkesi, izafiyet diye bir şeyler çıkmıştır ki artık görünenin ya da görünmeyenin ardındakini de tam olarak bilme güçlüğü doğmuştur. dikkat ediniz bilme dedim. yani bir olgu ya da olayı bilmek için onu görmek deneylerle ispat edebilmek, pratiğe taşıyabilmek, algılarla kavrayabilmek, gibi şartlılıklar bulunmaktadır. bu durumda göz bir inanma aracı değil bilme aracı olarak kullanılmaktadır.
bilmekle inanmak arasındaki fark işte tam bu noktada hortlamaktadır. inanmak için bilmek gerekmez. kişi bildiği bir kavrama inanmak zorunda değildir. oysa inanç daha maneviyata yakın bir kavram olagelip, inandırmak izah yolu ile, mantığa uyum sağlatarak ikna etmek durumudur. yani inanmak için görmek ve bilmek şartlılığı yoktur.
duyularla kavrayabilmek inanmak için bir sebep olamaz bilmek için bir yöntem olur.