"ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
sonra seni kaybetmek hemen her yerde
ne güzel bineceğin vapuru kaçırmak
yapa yalnız kalmak iskelelerde"
(bkz: yavuz bülent bakiler)
sevgiliye olan özlemin dayanılmaz boyutlara ulaştığı an, başlayan yürek acısını hafifletmek için başvurulan kendi kendini kandırma işidir.
her gördüğün yüzde onun bir parçasını ararsın.
gözlerini ararsın başkasında, bulamazsın. hiçbir göz ısıtmaz içini, onun gülen gözleri gibi. hiçbir saç güzel olamaz, onun rüzgarda savrulan saçları gibi ve hiçbir sözcük anlamlı olmaz, onun dudaklarından çıkmadığı için.
içindeki özlem büyüdükçe, gördüğün herkes ona benzeyecek. çünkü her anında o olacak. her nefes alışında onu hissedeceksin. en sonunda o olacaksın. ve sen onu, onun yokluğunda bile yaşayacaksın.
aramak... içindeki son umut tanesi de bitene kadar onu aramak. onu, o kendinden bile daha çok sevilesiyi, ruhunu parçalara ayırıp ona çiçeklerle sunulasıyı aramak, kör rahipler gibi yüzüne, aslında yüzüne değil kalbine tapılasıyı aramak. sonra bulamamak. içinde hep birşeylerin eksik kaldığı hissiyatı, hayatın yüzüne her bakışında, biraz daha anlamsız gelmesi... her sevgili görüşünde, gülümsemek, onlar adına sevinmek ve sıcaklıklarını yüreğinde hissedip heybeni yeniden umutla doldurarak yollara düşmek, ama sonunda gene hüsran. acı, keder, boşluk, hayat...
karanlık ta bir mum ararken kibritten de olma durumu. nitekim nerde ararsan ara kimde ararsan ara bulmak imkansız dahaları bulunur ama o bir kere gitmiştir...