1994 Yunus Nadi Roman Odulunu almis Hasan Ali Toptas eseridir. Umit Unal tarafindan sinemaya uyarlanip yonetilen (cekimleri henuz bitmemistir) ve 2009 da vizyona girmesi planlanan filmin yapimcisi Hakan Karahan'dir. muhtesem bir kadroya sahiptir ve merakla beklenmektedir.
açıkcası filmi izleme şansım daha olmadı ama kitabını okuyan biri olarak şunu söyleyebilirim ki ümit ünal ın filmi için yola çıktığı metin kesinlikle bir başyapıttır.eğer türkçe edebiyatta 5 10 tane başyapıt varsa kesinlikle gölgesizler bu kategorizeye dahildir nacizane kanaatimce.varlık yokluk ikilemlerinden yola çıkarak ontolojik savlar türeten yapıt,yalanlar,kehanetler,elinde güç bulunan yapabilecekleri ve türk siyasi yapısınada inceden oklarını savurmaktadır.kitaba çok farklı okumalar yapmak mümkün haliyle.özellikle david lynch ve kafka hayranlarını tatmin edebileceğini düşünmekteyim.ayrıca şunu anladım ki hasan ali toptaş ı kesinlikle ciddiye alarak okumamız elzemdir.
--spoiler--
gazete aldın mı? diye sordu karım mutfaktan.
evet dedi oğlum,biliyormusunuz ne yazıyor?
ne yazıyor?
bir kızı ayı kaçırmış!
--spoiler--
dün ankara metropol 8 numaralı salonda sevişmek için mekan bulamamıs "la la bu filme kimse gelmez orda sevişek" zihniyetindeki çemiş bayan ve bayların arasında izlemeye çalıştığım filmdir. iki sıra önümde "la la yanlış filme gelmiş bunlar" yorumu yaptıgımız çiftin bayan kısmının bir süre kafasını göremedik ama oğlanın kafasının arkaya yattıgına bir an şahit olduk. (bkz: my job is blowjob). Bunun yanında kulak emen dudak çemkiren daha masum çiftler de vardı. Filmin ortasında ya bi susun uyarım dahi işe yaramadı ve aradan sonra filmi en önden boyun ağrısı pahasına izlemek zorunda kaldım. Bundan sonra böyle çiftlere evimin anahtarını ve adresini vereceğim sinema zevkime sıçmayın diyeceğim. Yıllar önce benzeri cast away filminde olmuştu. zenci bir öğrenci ile sarışın bir kızımız yanda idi ve zenci oğlan ekü ekü diye gülüyordu. müdahale etmek üzereyken ev arkadasımla kızımızın elinin zencimizin tenasül uzvunu sıvazladığını görmüştük. uzuv dışardaydı. anahtar verme düşüncesi o an oluşmuştu aslında bende. ya da ne bileyim kredi yurtlar kurumu uğrassın bunlarla bana ne.
Filme gelirsek. Romanın methini çok duydum ama okumadım; okuyacağım en kısa zamanda. Oyunculuklara şapka çıkartmak gerekiyor. selçuk üstad yine döktürmüş. tamam film karışık biraz ve puslu bir uslubu var. meraklısı olmayanlar için sıkıcı da gelebilir ama ben pek begendim. köyde geçen sahnelerde gülen insan olmaması dikkatimi çekti. ya da sevişgen çiftin cep telle mesaj atması dikkatimi dagıtmıs olabilir kaçırmış da olabilirim.
kızı ayının kaçırması söylencesi benim de zamanında kulağıma gelen bir söylencedir. köy yerlerinde bulunmuşsanız orada anlatılan hikayelerden biridir. bu bağlamda anadolu mitolojisi bu tür filmlerin konu sıkıntısı çekmeyeceği kadar zengindir ekleyeyim.
enteliz danteliz bu filmi anlamayan sevmeyen öküzdür zihniyetinde zinhar olamam herkesin zevki kendinedir. ama ben sevdim gidin izleyin derim. aydemir akbaşa da buradan selam ederim adam gibi bir rolde görmek sevindirdi.
bir edebiyat şaheseri nasıl harcanır, bu kadar yoğun ve derin bir kitabın içi nasıl boşaltılır, örnek film. çok özensiz ve acele çekilmiş, kast müthiş, ama oyuncular tiyatro provası yapıyorlar sanki. 'sinematograf ve tiyatro arasında ikisini de telef etmeyecek bir birleşme mümkün değildir', der bresson. bir köylü öyle mi konuşur? hiç çalışılmamış hiç kafa patlatılmamış. hepsinin haber spikerlerinden daha düzgün türkçesi var.
aynı şekilde sinema ve müziğin arası da, sanılanın aksine, pek iyi değildir. özellikle kısa filmciler ve yeni yönetmenler görüntüdeki zayıflıkları kapatmak amacıyla müziğe başvururlar. daha doğrusu medet umarlar. aynı şey gölgesizler'de de var. öyle yerlerde giriyor ki müzik, atmosfer arabesk bir mizansene dönüşüyor.
bana öyle geliyor ki yönetmen iki tür arasında kalmış. gişe filmi mi yapacaksın, sanat filmi mi? eğer gişe filmi yapmayacaksan popüler trüklerden, klişelerden uzak dur. yok eğer gişe filmi yapacaksan en başta gölgesizler'i seçme.
halbuki roman mucize gibidir. ben kendimi şanslı hissettim önce romanı okudum diye. bekçinin sevgilisine söylediği beni çarpan bir cümle vardır; kendi yoklukları ile ilgili, yok filmde. bir diyalog vardır romanda, filmde o da yoktu.
-yani hayat tekrarlardan ibaret.
-hayır, tekrarların tekrarından.
Yunus Nadi roman ödüllü bir roman ve aynı isimli bir filmi de var. Kitabı enfes bir kitap. Ardından da filmini izleyeyim dedim. Kafamda tabi her kahramanı olay yerini vs. Farklı ve bence çok daha güzel resmetmiştim. Örneğin ben kahramanları ben gerçek köylüler hatta nedense olay yerini de iç Anadolu da bir köy olarak düşünmültüm. Selçuk Yöntem istediği role bürünsün karizma bir adam. Öyle köylü mü olur. o nedenle filmden istediğim etkiyi alamadım. Yalnız oyunculuklara diyecek lafım yok, kadro zaten kendini belli ediyor. Gene de ben kitabının ardından filminin de izlenmesini tavsiye ederim.
Son dönem türk sinemasının başarılı örneklerindendir.
Tanrının bile unuttuğu, izbe bir köyde ardarda gerçekleşen esrarengiz kaybolma vakalarıyla seyircinin ilgisinin üzerine çekmeyi başarıyor ve bir daha da filmin pençelerinden kendinizi kurtaramıyorsunuz. Yer yer kopukluklar olsa da ilginç senaryosuyla ben buradayım diyen bir yapım.
mükemmel kadronun ve müziklerin hakkını veren harika film; ancak görüntünün daha kaliteli olmasını beklerdim. romanı okumadığım için ikisi arasında bir karşılaştırma yapamayacağım. film hakkında konuşmak gerekirse; üstüne aylarca konuşulacak, yorum yapılacak türde bir filmdi. "katil uşakmış." diye çıkacağınız, filmin yarısında sonunu tahmin edeceğinizi düşünürseniz yanılırsınız. olayların ucu o denli açıktır ki filmin sonunu tamamen size bırakır. siz gösterilen ipuçlarıyla bir sonuca varmaya çalışırsınız. eğer ki filmi yorumlayarak izlerseniz hiç de sıkılmayacağınızı görürsünüz.