evli olup da karı koca sözlükte yazar olanların bildiği bir sıkıntıyı yeniden açığa çıkaran film.
akşam izledim filmi, beğendim de. biraz açılayım, öğleden sonra yazarım birşeyler diyordum ama bir de baktım ki bizim hanım yememiş içmemiş doldurmuş başlığı.
neyse geçelim filme;
olağanüstü görüntülerle bezemiş filmi yönetmen, tam olarak bu budur diyemediğim metaforlar var her yerde. hem durağanlığı, dinginliği muazzam pastoral görüntülerle, hem karmaşayı şehir ve apartmandaki görüntüleriyle çok güzel anlatmış yönetmen.
evet korkutuyor en baştan itibaren, geriyor film. ama kolay tahmin ediyorsunuz. bu önemli değil belki. yani kolay tahmin edildiği için kötü film değil elbet. bu iyi filmde kötü olan, sanırım yönetmen izleyiciyi hafife almış ve bu kadar kolay tahmin edileceğini öngörememiş ve biraz, azcık da olsa dallandırıp budaklandırmıştır. bazı yerler havada kalmıştır bu yüzden.
başka bir yönetmen çekmiş olsaydı süper, muhteşem gibi kelimelerle anlatırdım belki filmi ama yönetmenin talihsizliği ilk filminin before the rain olması.
Öyle çok düşündüm ki seni
ve öyle çok yazdım ki senin hakkında
bilemeden daha tam olarak kim olduğunu.
Seni yanıma alamadan
öyle çok odada yattım ki
ve o denli çok taşındım ki
evden eve, köyden köye, sensiz.
Bulayım diye seni, o denli çok yanlış kente gittim ki.
Sana ulaşan yolda o denli çok şey tükettim
ve bir o kadar da kaybettim ki
ve o kadar çok olanağı geri teptim
o kadar hayatı, senin yakınlığını, burayı ve şimdiyi,
bu yüzden kaybettiğimi hissediyorum her şeyi
ve en sonunda, yüzünde dolaşan
ya da gözlerini alazlandıran
ve gölgeleri daha bir derin ve serin gösteren
şu ilkbahar ışığından
başka bir şey olamayacağını düşünüyorum şimdi
suya dusen ayak golgeleriyiz. akip giden yesilin uzerindeki sabit gri lekeler. niluferlerin ustunde guneslenen su kurbagalarinin saskin gozlerle baktigi, baliklarinsa bir turlu yakalayamadigi varolussal bunalimli golgeler. sirf bu yuzden dovusur dururuz. aslinda biliriz ki, dere kenarindan sarkmis binlerce ayak arasinda sabihibimizi tanimak imkansizdir. ama yine de vazgecmeyiz bizlerle baglantisiz ayagimizi bulmaktan. metafizik soylemlerle baslariz bu sahiplenme kavgasina; ayaga vuran isigin olusturdugu karanliklarmisiz da, ayak ne yaparsa biz de onu yapmak zorundaymisiz.bu kacinilmaz kaderimizmis. madem oyle, kavga eden kim? yoksa ayaklar da golgeleri icin mi dovusuyorlar! ama ama onlar bizim tanrimiz. tanrilar dovusmez ki. aman iste neyse ne. butun bu karin agrilari cok canimi sıktı. kacacagim. birgun butun bu ayaklari ve golgelerini gerilerde birakip, tek basima bir bavulumla dolasagim dunyayi. sahipsiz bir ayak golgesi oldugunu korkusuzca haykirabilen tek ayak golgesi olarak.
Gölgeler ah gölgeler ufkumuzu gölgeler
Gölgeler ah gölgeler askimizi gölgeler
Gölgeler hep karanlik gerçekleri gizlerler
Gölgeler hep karanlik seni benden gizlerler
Gölgeler hep pesimizde adim adim iz sürerler
Gölgeler hep sessiz sessiz ne söyler nede dinlerler
Gölgeler gölgeler bizden neyi isterler
Gölgeler gölgeler seni almak isterler
Hasretler ah hasretler kucak kucak beklerler
Hasretler ah hasretler aglayip ta beklerler
Biz bize doyamadan bizi bizden ettiler
Sana hiç doyamadan beni senden ettiler
Gönüller hep parça parça kahir ettirte gittiler
Her yerde gözyaslari var yerlerde kirlettiler
Gölgeler gölgeler bizden neyi isterler
Gölgeler gölgeler seni almak isterler
kanımca berbat ötesi bir yoruma sahip kıraç efendinin ıkındığı, funda hanımın da aynı tarzda tarz yakalama sevdası içinde baydığı,onca çalgıcının berbat aranjelerle ortamı kanalizasyon deposuna çevirdiği, trt nin torpilli ve yalaka kadrosuna yakışan, şans toplu, müzik müsvetteli programcık.. (bkz: ohh be)