kemalizm'in dogmalarından daha uzun süre hayata devam edecek olan "dogma"lardır.
mustafa kemal; her şeyi kendisi kontrol etmek isteyen ve kendi insanını yaratmak isteyen bir siyasi liderdi. tam bir batılılaşma sevdalısıydı, onca okumuş yazmış bir insan olmasına karşın batı'nın geçtiği hiç bir aşamadan geçmeden sırf kendisinin zorla yaptırdığı bazı üstyapısal değişikliklerle ülkeyi batı'ya benzetirim sandı.
mustafa kemal'in tarihi yanılgısı budur. muhakkak ki kendisi başarılı bir askerdi, tarihe mustafa kemal çağında askerler çok az gelir. keşke öyle kalsaydı. ama yapmadı, siyasete girince çok yanlış yollara saptı.
batı dediğimiz şeyin kökeninde üretim ilişkilerinde ortaya çıkan farklılaşmadan doğan devrim vardır. batı'daki burjuva demokratik düzeni bu devrim kurmuştur. mustafa kemal aynı neticeyi üretim ilişkilerine dokunmadan yapmaya kalktı ve başarısız oldu.
en sonunda 1 kasım 1937 günü söylediği sözler kaydedildi tarihe. gökten indiği sanılan kitapların dogmaları diyeceğine bu toplumu biraz tanımaya çalışsaydı, üretim ilişkilerini inceleseydi daha başarılı olacağı muhakkaktı.
yaşadığı müddetçe kimseye yenilmedi mustafa kemal. ama tarih onu yenmiştir. başka dogamalrı yerin dibine sokarken kendisi bir dogma olmuş ve çok da uzun yaşamamıştır. eleştirdiği dogmalar ise hala dimdik ayaktadır.
atatürk' ün konuşmasında geçen bir kavramdır. bu kavramdan söz ederken , tekke ve zaviyeleri kapattığı için, saltanatı ve hilafeti kaldırdığı için, kısaca milletin götünü kurtardığı için onu sevemeyen şahıslar, atatürk ' ün bu milleti tanıyamadığından bahsederler ki, cidden gülünçtür. atatürk türk milletini tanımıştır , ümmetçi milleti değil. bu yüzden kusura bakmayın, kuyruk acınızı dindirin artık.
kemalizme dogma demek saçma insanların kemalizme dogma demeler kemalizmi tam olarak bilmemelerinden meydana gelir. kemalizm bir dogma olamaz kendi içerisinde devrimcilik olan bir düşünce sistemine nasıl dogmatik diyebiliriz kendisini sürekli yenileyen bir sistem düşünmüştür atatürk. evet insanlar anlamadan laf söylemeyi çok severler.
atatürkü anlamak için sadece yaptıklarına bakmak da yetmez azıcık oturup düşünmek gerek. tbmm de yaptığı konuşmada "biz ilkelerimizi gökten indiği sanılan kitaplardan değil dogrudan dogruya hayatın kendisinden almaktayız" demiştir. bu laf öyle kötü bir şey değildir insanların artık dine değil de bilime önem vermeleri gerektiği için cesurca söylenmiş bir sözdür. vermiş oldugumuz savaşlarda gökten bir yardım gelmedi biz hayatın içinde olan bizler kazandık sadece bu bile yeter ilkelerimizi hayattan almamıza.
Atamızın en sevdiğim sözlerinden bir tanesidir. Din denen öğreti ile toplumları uyuşturan hatta cinayetler işleten birçok dünya liderinin aksine, mustafa kemal atatürk dini kullanmamış ve halkına din ile ilgili görüşlerini bu sözleriyle son derece açıkça ifade etmiştir. Atatürk işte bu yüzden dünyanın en büyük lideridir.
Sonu izm ile biten herşey dogmadır. Bu kavramlara siz harici birşey katamaz, ya kabul eder yada reddedersiniz. Bahsettiğiniz kavram kemalizm olsa bile bu sonucu değiştirmez.
atatürk'ün söylediği tek bir cümleyi cımbızla seçip, ülkenin varolmasını sağladığı gerçeğini ve eserlerini bir kenara koymak nankörlükten öte bir şeydir.
bir liderin değeri, eserleriyle ve açtığı yolun aydınlık olup olmadığıyla ölçülür.
atatürk, dogmalara karşıydı. onun yol göstericisi bilim ve akıldı. zaten bir liderden beklenen de "imamlık yapması" değil, liderlik yapmasıdır. bir sürü gerçek imam varken "imam lidere" hiç mi hiç ihtiyaç yoktur.
imam taklidi yapmadan bu ülkeyi yönetmek ve halkın geniş bir kesimince anlaşılmak, yüreklerde ve zihinlerde, hiçbir lidere nasip olmayacak kadar uzun süre yaşatılmak, herhalde en zor, fakat en şerefli yoldur. atatürk, osmanlının geri kalmışlığını, acı deneyimleri yaşayarak ve aklın imbiğinden geçirerek, bu yolun halkın iyiliği için olduğunu görmüş ve asla zübüklük yapmamıştır. atatürk zor olanı seçmiştir. zaten adam gibi adamlar kolay yolları seçmezler.
kemalistler hiçbir zaman ortadaki konuya hakim değillerdir. bunu bir kez daha gördük. işkembelerinden sallayarak konuşurlar her daim.
ve
atatürk meclisi kuran'la açtı. işte bu da ülkedeki hakim olan müslüman çoğunluğa aykırı görünmemek üzere dini kullandığının kanıtıdır. o dua ederken samimi değildi.
1-kuran, içinde yazan ayetlere göre gökten indirilmemiştir.
Nisâ 153 Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilahare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik.
işte atatürk'ün dogmatik olduğunu söylediği kuran değil, kuran'ın gökten indiğini zannedecek kadar kuran bilgisinden yoksun ama yine de kuran'a inandığını düşünebilen bazı kişilerin, gerçeğe de dine de aykırı dogmatik inançlarıdır. islam aslı itibariyle, atatürk'ün de sözlerinde görülebileceği gibi akıl ve mantık dinidir ve bu yüzden dogmatik de olamaz.
2-atatürk elbette marksist teorinin tarihsel gelişim ve üstyapı-altyapı ilişkilerine dair iddialarını gayet iyi biliyordu.
"Üretim ve üretim araçları bireysel vasfı kaybederek ortak olmaktadır. Fakat onların mülkiyeti bu gelişmeye tabi ortak olamamış, bireysel ve kişisel kalmıştır. Cihan inkilabı işte bu gayrı tabilikte çıktı. Bu ihtilalin müdafa ettiği dava şudur:
"Üretim ve üretim vasıtalarını, gelişme ortak bir hale getirdi. Bu ortak mesai ve teşkilatın menfaatı da ortak olmalı şahsi olmamalıdır. Hiç şüphe yoktur ki bu dava haklıdır. Çünkü üretim müesseselerinin şahıslar elinde kalması, makineler sayesinde çoğalması lazım gelen refahı akamete uğratıyor. Fabrikatörler çoğunlukla insanlığa faydalı olan şeyleri değil, çok para eden maddeleri üretmeye çalışıyorlar. Tacirler, stoklarını memleketin muhtaç bölgelerine değil, çok para eden yerlerine taşıyorlar. Bankaların sermayeleri insanları sefaletten kurtaracak zeminlerde, insanların hayrı için değil vurgunculuğun çok olduğu yerlerde sarrafların menfaatleri için işletiyorlar." 1921 tarihli hakimiyeti milliye gazetesi yazısından.
toplumsal gelişimin yasalarını bildiği için bu yasaları halk için en iyi olacak şekilde kullanmaya çalıştı. (yanlış anlaşılmasın, "atatürk marksist idi" veya "marksizmin her iddiası doğrudur, atatürk'de bu iddialara katılıyordu" gibi bir şey söylemek mümkün değildir. ama atatürk'ün yukarıdaki sözünden de anlaşılacağı gibi tarih içindeki toplumsal yapı ve değişimin ekonomik yapı ve değişim tarafından belirlendiği temel tezine atatürk de katılıyordu ve kapitalizmi eleştiriyordu.) türkiye feoadal bir tarım toplumuydu. yukarıda özetlenen üretimin ortaklaşması için önce endustrileşme ve uzmanlaşma lazımdır. bundan önce yapılacak her sosyalizm denemesi ya altyapının müsait olmaması nedeniyle başarısız olacak, ya da devlet zoruyla, asıl amaç olan refah ve özgürlüğe tezat oluşturacak bir şekilde ayakta tutulmak zorunda kalınacaktır. atatürk, üretim araçlarının ve bunların faydalarının ortaklaşması aşamasının sscb tipi devlet kapitalizmiyle sağlanmaya çalışılmasının esas amaç olan gelişimle ve refahla da tezat oluşturacağının farkındaydı. çünkü bu tip rejimler girişim hürriyetini de kısıtlayarak şahsi ve toplumsal gelişmeye, refaha engel olacaktı. bürokratorya diktatorluğu toplumsal gelişimde bir aşama olamazdı. zaten gördük ki abd devletiyle arasındaki çelişki zayıfladığında komünist rusya da çöktü. anlaşıldı ki sscb'yi ayakta tutan teorideki gibi ekonomik altyapı ve üretim ilişkileri değil, ulusal güvenlik ve rekabet refleksleriydi. tam liberal ekonominin toplumsal çıkarı maksimize edeceği iddiası da açıkça saçmaydı.
işte bu nedenlerle, hem endustrileşmek, hem girişim özgürlüğünü korumak ve hem de bu arada kapitalistlerin çıkarlarının halkın çıkarlarından daha üstün tutulmasını engellemek için bize özgü devletçilik sistemi kurgulandı. belirgin sınıfların olmadığı o günün tarım toplumunda devlet hiçbir sınıfın devleti olamazdı, sınıfçılık gerçek ekonomik bir temeli olmayan siyasi amaçlı bir bölücülükten başka bir şey de ifade etmezdi. bu yüzden de sosyal ve ekonomik eşitliğin korunup geliştirilmesi için de halkçılık ilkesi kabul edildi ve sanayileşme aşamasının mümkün olan en hızlı bir biçimde ama en az sosyal sorunla ilerlemesi istendi.
3-yani üretim ilişkilerine tamamiyle dokunuldu. tarım toplumundan, devlet ve özel sektör işbirliğiyle sanayi toplumuna geçiş yaptırıldı. bu arada yakın zamana kadar işçi sınıfının bizde asla batıdaki veya çin'de yapılanlar gibi sermaye birikimi uğruna suyu çıkarılmadı, çünkü önce halkçılık ilkesi, sonrasında da bu çekirdekten doğan sosyal devlet ilkesi dolayısıyla, ne kadar sermaye birikimine ihtiyaç olursa olsun işçiler nispeten korunup kollandılar. bu yüzden de bizde 80 öncesi sol hareketler, 68 kuşağı, emek ekseninden çok abd emperyalizmine karşı çıkış ekseninde gelişti ve hiçbiri kemalizme bugün yapılanlar gibi cahilce eleştirilerde bulunmadırlar. (ilginçtir 80 sonrasında da solculuğa emperyalizm gibi emek sömrüsü de unutturuldu, kürtçülüğe dönüştürüldü)
üretim ilişkilerine dokunulup dokunulmadığını anlamak için önce türkiye'nin cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki üretim yapısını, sonra atatürk döneminde yapılan ve yabancılardan alınarak kamulaştırılan ekonomik değerlerimizi araştırın. türkiye'nin abd'nin ve avrupa'nın krizle boğuştuğu 1929 krizi sonrası dahil nasıl büyüme rekorları kırarak sanayileştiğini görün. tarımla gerçekleşmedi o rekor büyümeler. ayrıca bu yazıdaki bütün iddialarıma atatürk'ün sözlerini araştırırsanız referans bulabilirsiniz, uzatmak istemiyorum.
4-atatürk üstyapıya dokundu çünkü üstyapı zaten arap kültürünün etkisiyle şekillenmişti. yani evet şapka bizim kültürümüze özgü değildi ama fes de değildi ki. yeni devlete yeni bir ulus, yeni ulusa yeni bir kimlik lazımdı. bize ait olan her şeyi koruduk ama zaten bize ait olmayan şeyleri neden daha ileri bir sosyo-ekonomik ve teknolojik gelişmişlik aşamasında olan batıdan almayalımdı? ayrıca bu entegresyon bir noktada ekonomik ve sosyal gelişmeye de hizmet edecekti. bugün latin harflerinin kabul edilmesinin dış ticarette, bilim ve teknolojide fayda sağlamadığını hangi aklıbaşına kişi inkar edebilir ki? batı müziğine öyle ya da böyle aşina olman bile seni uluslararası ilişkilerde "diğerlerinden" bir adım öne çıkarıyor. ayrıca öyle zannediyorum ki, atatürk tarihsel gelişimi çok iyi okuduğundan, emperyalizmin ekonomik çelişkiler yerine kültürlerarası çatışmayı koyacağını, bunun yeni savaşlarda halkın desteğini almak için kullanılacağını da öngörmüş ve savaştan yeni çıkmış türkiye'yi korumak istemiş olabilir. kamuflaj bir savaş taktiğidir, bunu da düşünmek lazım. sonuçta zaten bizim ulusal üstyapımıza ait olmayan, halkımızın arasından çıkmamış, arap kültüründen gelme şeylerin yerine veya da öz değerlerimize ilave olarak batıdan üstyapı ithal etmenin zararı yoktur, faydası olmuştur.
5-inkılapçılık ilkesi dogmatizmle çelişiktir ve bu yüzden de gerçek atatürkçüler dogmatik olamazlar. ayrıca cahillerin yanılgısına rağmen mustafa kemal atatürk yenilmedi. tarihsel ve mekansal kısıtlar içinde yapılabilecek en iyi şeyler yapıldı. şu anda da herşey öngörüldüğü gibi gidiyor. (bkz: gençliğe hitabe)
atatürk'ün bir videosunda geçen -ya da öyle söylenen- söz öbeği. bana kalırsa tarih boş konuşulmakla, kutuplara ayrılmakla konuşulabilecek bir bilim değildir. yeryüzünde belki de belgelendirilmeye en çok ihtiyaç duyulan bilim tarihtir. atatürk dönemi de buna muhtaçtır. ülkemizde araştırma yapanların devlet arşivlerinden belgeler almasının zorlukları nedir, bunu araştırma yapmayanlar veya bu konu hakkında bir şeyler merak etmemiş olanlar bilmez. bir de buna özellikle 1930'dan sonraki atatürk dönemi arşivlerinin bir kısmının kapalı olması eklenince atatürk döneminde atılıp tutularak yazılan kitapların bile ne kadar boşa çıktığını herhalde tahmin edebiliriz. ben de bulurum atatürk'ün benim savunduğum görüşü savunduğunu iddia edebileceği bir söz mutlaka.
-anasını sikerim.
-vay anasını sikerim böyle işi, dedi.
ilki atatürk dönemi hakkında pek bir şey bilmeden yazılan bir kitapsa, ikincisi araştırma yapılarak yazılmış bir kitap olmaya adaydır. umarım farkı anlatabilmişimdir.
dolayısıyla atatürk öyleydi, böyleydi tartışmalarına girmemek en basiti ve en güzeli. sonuçta kimse yeni belgeler yayınlanmadan, yeni nesnel veriler gün ışığına çıkmadan tarihi olaylar hakkında hele hele atatürk hakkında görüşünü değiştirmez. sen laikçisin, böyle diyorsun; ya da 'sen islamcısın, radikal islamcısın, hizbullahçısın, böyle diyorsun.' diyerek kulağını tıkar zaten karşısındaki adamın söylediklerine. hoş belgeler çıkarılsa da 'sahte bu amına koyim. atatürk kesinlikle benim inandığım gibi biri.' deyip yine kimse fikrini değiştirmez. her neyse, çok kurcalamamak gerek. saygılar.
atatürk hakkında beni şaşırtan video. ancak orada kur-an'ı kerim i kastedme ihtimalini düşük buluyorum çünkü o dönem ki çoğu chpli şuankiler gibi islam düşmanı değildi yani tepki oluştururlardı.
mustafa kemal'i sürekli olarak dindar biri olarak gösterme çabasındaki politik müslümanların buna kulak vermesi gereken bir beyanattır.
yahu adam inanmıyor işte, bu bariz, saadettin kaynağın anılarına baktığınızda neler söylediği de ortada. e inançsızlığı da kendine, ne diye atatürk'e tokyo'da cami yaptırtıp duruyorsunuz ki. yanlışıyla doğrusuyla bu vatan toprağının evladı sonuçta.
neye inandığı ya da innamadığından kime ne? yobazın müslümanı kötü olduğu kadar seküleri de berbat oluyor. bizim yobaz sekülerler o yüzden atatürk'ü müridin şeyhi uçurduğu gibi uçurmasınlar bu din diyanet konularında. her şey ortada zaten.
bırakın artık ulu önderin dinle olan ilişkisini. birazcık minnet edin. insanda azıcık minnet duygusu olur. din pahasına siyaset yapılır mı insan biraz utanır be.