göktanrı nın elçisi khan

entry5 galeri0
    1.
  1. Gök tanrı'nın elçisi khan - bozkırın kurdu : Sabir rüstemhanlı'nın yazdığı müthiş bir kitaptır. Bu eser kendi alanında bir ilk ve başyapıt. Türk mitolojisinin romanlaştığı kitap.

    sürükleyici bir üslupla kurgulanan 'göktanrı'nın elçisi-khan'da, oğuz han'ın macera ve sıkıntı dolu bir süreçte babasına ve çevresine karşı 'tek tanrı' inancını yayma mücadelesi anlatıyor.

    "açılan yarıktan içeri girdiler. daha önce gördüğü odalardan daha büyüktü. raflar; kil levhalarla, yazılı belgelerle, deri ve papirüslerle doluydu. işte, 'yurdun hafızası' dediğim gizli oda, asıl hazine yeri burasıdır, hakan'ım! putlar kırılırsa yenisi yapılır, inançlar da değişebilir. ancak burada sakladıklarımız kaybolursa yaradan'ın dili, yaratılanın kökü unutulur."

    birçok insanın hâlâ bir peygamber olarak dünyaya gönderildiğine inandığı oğuz han'ın, hayata gözlerini açtığı ilk günden itibaren mucizelerle dolu bir elçilik görevini aldığı roman tüm türk boylarının izini sürüyor...

    "aradan binlerce yıl geçti. biz dünyayı kurduk, ancak dünya bizi bırakmıyor... bin yıldır ruhumuzu çalmaktan, bizi öldürmekten yorulmuyor dünya... biz de tükenmiyoruz, tükenmeyeceğiz! geri ver bize o gökten gelen 'tanrısallığımızı'! neredesin 'tanrı'nın büyükelçisi?"

    'göktanrı' inancı ile türkler'de din anlayışının köklerine inmek ve oğuz han'dan bugüne bir çıkarım yapmak ayrıca ilk kez türk mitolojisine uzanmak istiyorsanız bu romanı mutlaka okuyun.

    yabancı dillerden bir tane bile sözcük bulunmadan, yüzde yüz öz türkçe ile yazılan 'göktanrı'nın elçisi-khan, günümüz türkçesine özenle aktarılmıştır.

    yazar hakkında bilgiyi sözlük içerisinde ki bu yazıda (#6155484) bula bilirsiniz.
    5 ...
  2. 2.
  3. bir ay içerisinde bitirdiğim mükemmel bir kitap. herkesin okumasını tavsiye ediyorum öztürkçe ile yazılmış ve içerisinde yabancı hiç bir kelime olmayan kitaptır. elhamra yayınları tarafından basılmıştır. bir çok kitapçıda rahatlıkla bulabilirsiniz. dünya edebiyatından yerini mutlaka alacak bir eser.

    ellerine sağlık sabir rüstemhanlı

    bozkırın kurdu!
    1 ...
  4. 3.
  5. bu alanda ilk değil atam oğuz kitabını okursanız eğer... Oğuz Kağan'ın Türklere gelmiş ilk yalvaç (uyarıcı) olduğunu öğrenebilirsiniz...
    0 ...
  6. 4.
  7. Gök Tengri'nin yalvacı(elçisi) Atam Oğuz...
    0 ...
  8. 5.
  9. Atam Oğuz Kitabından;

    "Alageyik tam karşısındaydı. Duru bir nehirden suyunu yudumluyordu. Nehirdeki bu duranlığı hayra yormadı. Yine de vakit kaybedecek zamanı yoktu. Her an menzilinde çıkabilirdi. Sadağından çektiği siyah temrenli okunu yayına yerleştirdi. Rüzgarı da hesaba katarak yayını gerdi…

    Bir an beyaz bir sureti araladı gözünü. O da neydi!

    Bir kurt… Tanıdık bir ses… Bu Gökbörü idi. Nehrin yanı başındaki ala geyiğe doğru hareketlendi. Ancak alageyik hiç aldırış etmiyor, nehrin durgun ve ışığı nüfuz etmiş berrak suyundan yudumluyordu. Sonra nasıl oldu kurdu fark etti. Başını kaldırdı, sakince. Hayret yerinden kımıldamadı bile, sadece gök börü ile göz göze geldiler. Böylesine can atak bir hayvan uysal bir koyun gibi bekleşiyordu. inanılacak gibi değildi. Alageyik hiç oralı bile değildi, tekrar suyunu yudumlamaya koyuldu.

    Bağatur eli sadağında öylece kalakalmıştı. Etrafta çıt yoktu. Kendi soluk alıp verişlerini duyuyordu. Oku ve yayını her ani harekete duyarlı bir şekilde gezleyerek, ona doğru yöneldi.

    Gökbörü ile kadim bir soluğun vuslatını hissediyor gibiydi. Ondan bir tehlike gelmesinden endişe etmeni yersiz olduğunu düşünerek yayını indirdi ve ona doğru yaklaştı.

    Gökbörü’ye yaklaştıkça bir ışık huzmesi dalga dalga yayılıyor, semayı kaplıyordu. Önceleri yüreğinde bir korku belirdi. Sonra gaipten bir ses duyar gibi oldu. Bu sese aşinaydı kulakları, daha önce de duymuştu, hatırladı. işbara Tarkan ile cenk ederken bu ses ona yardım etmişti. Işık üzerine gelmeye devam ediyordu hala. Sesleniyor, nefesi ciğerlerinden sökün edebilse dahi boğazına kadar geliyor ama dışarı çıkmıyordu umarsız. Ötelemek, uzaklaşmak istedi nafile, ışık dört bir yanı sarmıştı. Bir elini kamaşan gözlerine siper ederken bir yandan yaklaşan gizemi seçmeye çalışıyordu. Tam da bu anda ışık kümesinden yükselen ses, altı yönden bütün benliğine dolmaya başlayacaktı, devasa koyaklardan yankılana yankılana.

    Ey Ademoğlu
    Ey Nuh oğlu
    Ey Yafes’in Torunu
    Türk’ün Oğlu Oğuz Bağatur!

    Sana Tek olan Tanrı’nın vaat ettiği Kut ile geldim!

    Bir ses derinden yankılanıyordu, yüreği yerinden fırlayacak gibiydi. Öylesine ağırlaşmıştı ki aniden, kemiklerinin tek tek etinden sıyrılacağını hissediyordu. Koca Altındağ’ın altında kalmış gibi, sarsıldıkça göğüs kafesinden yükselen çıtırtıları duyuyordu. Alnından aşağıya dökülen terler boynuna bile varmadan billurlaşıp havaya karışıyordu. Tepeden ayaklarına doğru yayılan sıcaklık yüzünden boğazının yırtılacağını, dudaklarının çatlayacağını hissediyordu. Elleri ve ayakları da uyuştuğundan yerde külçe gibi kalakaldı."
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük