gök tanrı dininde tengri göktedir. hiç de modern panteizme benzemez. aslında baya da ilkel bir inanıştır. doğayla iç içe yaşamış pek çok savaşçı toplumun tanrı tasvirlerine benzer. kimseyi yargılayan bir şey değil sanki doğanın bir gücü gibidir.
ayrıca islamda da allah göktedir. hatta hadislerde baldırını gösterecek denir. düpedüz göklerde tahtı olan biri olarak gösterilmiş, hristiyanlıkta da aynen böyledir. kendi oluşturduğu meleklerle insanları yargılar. bu eski zamanlardaki sorgulanamaz tanrı-kral kültünden gelir.
uydurmalarla kendini doğrulamak isteyen kimilerinin ortaya attığı sanrı. senin eski inancının islamla hiç bir ilgisi yok. benzeyen yanları da yok. semavi dinler de tümüyle ortadoğu, yahudi efsaneleri anlatılıyor. neredeyse tüm eski toplumlardaki gibi tengricilik de bol bol tanrı barındıran bir inançtı. zaten tek tanrılı inanç pek bulunmaz. romalılar da hristiyanları bu yüzden çok acayip insanlar olarak görmüş.
türk tarih kitaplarında anlatılan büyük palavralardan biridir. türklerin dini çok tanrıcıydı. yerin, göğün, yer altının bile tanrısı vardı. en üst tanrı zaten çok tanrıcıların hepsinde var, bu tek tarnrıclık değildir.
gök tanrı tek falan değildir. klasik çok tanrıcılık. en yukarda, etliye sütlüye karışmayan, dünyadaki olayları yardımcı tanrılara bırakan baş yaratıcı tanrı. onun altında yüzlercesinin olduğu tanrılar panteonları.
Gök Tanrı tektir. Diğerleri ise islamdaki gibi yardımcı unsurlardır yani islam eski Türk inancının araplar tarafından tekrar yorumlanıp yeni bir din gibi ortaya atılmasından başka bir şey değildir.
durumun böyle olması, diğer tanrıların "melek" niteliğinde olduğunu göstermez. hemen hemen tüm inanışlarda "başlangıç" tanrısı bir kenarda durur. meydan ondan doğan diğer tanrılara ve hatta diğer tanrıların çocukları veya torunları olan tanrılara kalır.
eski arap inanışında da allah her şeyin başlatıcısı olan ilk tanrıydı. fakat ondan doğan ve günlük işlerde itibar ettikleri lat, uzza, hübel gibi tanrı ve tanrıçalar vardı. eğer "melek" teorisi doğru olsaydı, bunların da melek sayılması ve islam dininin ortaya çıkmaması gerekirdi. oysa islam allah'tan başka tapınılan her varlığı reddetmiştir.
eski türkler gök tanrı'ya saygı gösterdikleri gibi, ondan çıkan diğer tanrılara da saygı gösterir, taparlardı. bu meselenin aslının bilinmesinin imkansız olduğu bir yalandır. eski türkleri ziyaret eden elçilik heyetlerinin raporlarında durum belirtildiği gibi, halen eski türk inancını sürdüren türk toplulukları da vardır sibirya'da...
tüm bu yalanların sebebi, türklerin kademe kademe islam'a geçmeden önce 350 yıl boyunca gösterdikleri direnişi gözden gizlemek, eski dinlerine benzer olduğu için islam'a kolayca ısındıkları yalanına destek vermektir.
zannettmek değil öyle olduğunu bilmektir. yaratılış destanını okumadan, "tengri" kelimesi ne demek bilmeden konuşmamak gerekir.
Yine türkü batı gözlüğü ile okuma çabaları.... Batı bile bundan vazgeçmiş ilk türklerin inancını şamanizm olarak nitelemenin ne kadar yanlış olduğunu anlayıp "tengricilik" diye isimlendirmiş . Bakın türklerin böyle bir isimlendirmesi yok, ihtiyacı da olmamış, yine batı isimlendiriyor. Türke göre tek yaratıcı tek din var, tek olana " tek olan" denir başkada bir şey denmez.
bari internette kol gezen Şizofren akılların mastürbasyon fikirlerini değil, bu işi ciddi bir bilim (türkoloji) icerisinde inceleyip bilimsel sonuclara ulaşanların kaynaklarını irdeleyin.
Alevilikteki 12 imamı yunanın- latinin 12 tanrısı ile ilişkilendiren bile var internette. onada mı inanacaksınız.
"tanrı" ile "din" arasındaki farkı görmemekten kaynaklanan bir gerizekalılıktır. bu başlıkta bu saçmalığa işaret edilmektedir. en azından ben öyle umuyorum. insanlığın geleceği adına. yok eğer, başlığı açan kişinin niyeti farklı bir şey ise, o zaman ilk cümlemi bu başlığın açılmış olması için tekrar etmem gerekir.
islamiyet öncesi türk inancında tanrı tektir. atalar kültü, ruhlar, umay ana gibi kutsal varlıklar tanrı değil; diğer dinlerdeki meleklere benzeyen varlıklardır.
ee amaç ne? sonuç ne? konu biraz çetrefilli tarihçi kardeşler aydinlatsin da çok tanrıcı olduğumuzu kabul edersek iyi ki müslüman olmuşuzdur derim. ki din denilen şey öyle her önüne gelenin tanri olduğu, yeri ben suyu sen yönet tarzi birşey midir? yani garip geldi bana şahsen.
türk mitolojisinden bihaber olmaktır. fakat normaldir, elin yunan mitolojisini, japon mitolojisini, iskandinav mitolojisini su gibi bilirken, türk mitolojisi ile ilgilenmek dinden çıkmak demek. o yüzden islamlaşma döneminde değişime uğrayan ve islami figürler eklenen dede korkut'tan öte bir mitolojik figür bilinmiyor. o da ozanların ve şamanların karışımı gibi bir efsane zaten.
kesinlikle katildigim onerme. islama daha iyi alismamiz adina bizi izlamdan once tek tanrili bir dine inaniyormusuz gibi gosteriyor yalan tarih yazanlar.
Tek Tanrı lı bir din gibi görülmekte ancak hoş tutulması gereken yardımcılar içermektedir. Bu hoş tutulması gereken yardımcılarsa Türk Halk Bilimi nde farklı tezlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Normalde tek Tanrı lı dinlerde yalnızca o tek Tanrı memnun edilmeye çalışılır. Günümüze kadar sirayet etmiş bir örneğiyse: Eşik iyesi dir. Eşikte ikamet eden bu iye mizin rahatsız edilmemesi için hala bir gelenek devam etmektedir: evladım eşikte durma! Bunun denme sebebi eşik iyesi nin (ev iyesi) rahatsız edilmemesinin istenmesidir. Bugünse bilinçsizce, milli hafızamıza kodlanmış olarak süregelmektedir. Bunun yanında Umay, Ak Ene gibi kavramlar da bulunmaktadır, bu sebeplerden ötürü şahsi kanaatimce Tengricilik i net bir şekilde tasnif etmek kolay görünmemektedir.
Tanrı tektir doğrudur... Yalnız görevini yalnız başına yapmaz, yardımcı kuvvetleri vardır... Bugünkü allah inancıyla arasındaki en büyük fark budur...
Yalnız bu, türklerin güle oynaya islama geçişine neden olmaz... Hiç bir millet güle oynaya din değiştirmez... Bu anlayış fetocu anlayış, arapçı anlayıştır...
Din değiştirmek öyle kolay değil... Hele ki türkler gibi köktengri inancına asırlarını vermiş, hükümdarların kutla başa geçtiğine inanmış hatta bünyesinde bir çok şaman unsur barındıran bir millet de bu ancak kılıç ile kan ile mümkün olmuştur... Arapların türkler üzerine yaptığı kıyımları bizzat arap kaynaklarından okumuş biri olarak "türkler islamiyete kılıç zoruyla geçti" cümlesini rahatlıkla kurabilirim...
"e talas savaşında türkler arapların yanında savaşmıştı" dersen, ben de sana çinlilerin yanında savaşan türklere ne oldu derim... Bak bi dene, nasıl diyorum hemen...
sadece cıx cıx cıx denilen zımbırtı. ya arkadaş nasıl ki şimdi kabe'yi kutsal sayıp etrafında dönüyorsak, kıble olarak biliyorsak, benim atalarımın da kutsal saydığı şeyler vardı. (genellikle bazı ağaç, dağ, göller vs.) senin tanrı dediğin, tanrıça dediğin şeyler bunlar. her kutsal sayılan şey tanrı mı olur. kabeye karşı durup secde etmiyor musun? kabe senin tanrın mı? e değil? benim atalarım da ağaçların etrafında dönmüşler. çünkü kutsal saymışlar. tanrının yeryüzündeki bir göstergesi saymışlar. az ayık olun lan.
Tanrı sözcüğüne bakış açısını ve onun yüceliği tekilliğini göstermek için biraz daha yazarsak eğer. "Tanrı" yani bugünkü manada "gök" ile sembolize edilmiş güç isterse yağmuru yağdırır, yağmur "yer" de berekete veya felakete yol açar, "yer", Tanrı'nın yani "gök"ün yönlendirmesiyle, isteğiyle, iradesiyle yaşayanlara ya bereket sunar ya da ölüm. buradan yola çıkarak genişletirsek eğer. Gök rızasıyla Güneşi gösterir Tan, Tanrı, ve bugünkü manada Güneş benzer sözcük kökeninden gelmektedir o zamanlarda Güneş'i iradesiyle ortaya çıkarması hava olaylarını etkiler ve bu da diğer kutsal varlıkların hareketlerinde temel belirleyici rol oynar. Yani uzun lafın kısası "Gök" yani "Tanrı" olmadan, istemeden diğer kutsal varlıkların özgür iradesi yoktur. Onun yönlendiriciliğinde her şey olur. insanlar üzerinden türetilmiş "Odin" ve "loki" ilişkisi Tanrı ile diğer kutsal varlıklar arasında yoktur haliyle kişi üzerinden türetilmemiş bir Tanrı'nın, Tanrıçası da olamaz.
allah - arapça'dır, ilah'dan gelir. allah putperest arapların en büyük putu olan ay ilahının ismidir. al-ilah (en büyük ilah demektir.) ilah ibranice elohim'den gelir, rab arapçadır. farsça raab'tan gelir.. yaratıcının bir başka farsça anlamlısı da hûda'dır, ... derler ki tanrı çokluğu simgeler. ilah kelimesine ise taparlar. çokluğu simgelediğini bilmeden.
yaratıcının ingilizce karşılığı god, almancası gott, fransızcası dieu, italyancası dio, iskandinav dilinde gud, hatta zulu kabilesi ona umkulunkulu der... yani tanrı hristiyan dilinde veya gavurca bir şey değildir... Tanrı islam denen arapların modern putperestliğinden önce tek tanrıya inanan türkler'in tek olan yaratıcıya verdiği isimdir. Ama sizin kullandığınız allah bugün küfrettiğiniz Yahudi'nin kendi ilahının ismidir. Sen bugün yahudi'nin dininden çalıntı putların değişik bir türüne tapmaktayken kimsin ki orduya laf edersin. Baktım Al hadji imişsin. Normaldir.
türklerin tarihin başından beri yaratıcıya söyledikleri söz kut veya tengri'dir. anadolu türkçesindeki söylenişi tanrı'dır...
Evet demek ki neymiş? kelime anlamıyla Tanrı çokluğu simgelemez. ilah dolayısıyla Al ilah yani Allah çokluğu simgeler de hatta nasıl simgelemesin 360 tane helvadan çamurdan puttan biri olan allah simgeler de Tanrı tektir. Mengü kut tengri tek
--spoiler--
gök tengri inancı bütün türklerin ana kültüdür. bu kült, kunlar, tabgaçlar, gök türkler, uygurlar gibi eski türk boylarında inanç sisteminin başında yer alır. orhun yazıtlarında, türk tanrı inancının temelleriyle ilgili bazı bilgilere rastlanmaktadır. tonyukuk bengü taşında birçok kez adı geçen tangri ya da tengri, daha çok 'milli' bir tanrı niteliği taşır. gök türkler'in çin esaretinden kurtularak ikinci göktürk devleti'ni kurmaları (680-682), tanrı'nın isteğiyle gerçekleşmiş kabul edilir; hakan'ı türklere tanrı vermiş, budun hakanı terk edince tanrı tarafından cezalandırılmıştır. yani tanrı türk milleti'nin hayatı ve geleceği ile ilgilenen bir ulu varlık durumundadır.
gök tanrı (kök tengri) kavramının eski türk inanışında önemli bir yer tuttuğu konusunda daha somut örnekler de vardır: tanrıkut mete (motun) çin hükümdarına yazdığı bir mektupta, kendisini tahta gök-tanrı'nın çıkardığını bildirmiş, gök'ün yardımıyla ve kendi askerlerinin ve atlarının çabalarıyla çevresindeki 26 devleti ve (gansu'dan kuzey tibet ile batı türkistan'a kadar uzanan bölgede) bazı halkları yenerek kun'laştırdığını belirtmiştir. görüldüğü gibi, günümüze kalan belgelerde, devletin başına kağanı gök'ün getirdiği belirtilmiş, devletin ve insanların yönetimi de gök'e mal edilmiştir: tanrı türk'ün yaşamına doğrudan karışır, buyruklar verir, iradesine boyun eğmeyenleri cezalandırır, insanlara bağışladığı iktidar (kut) ve kısmeti (ülüğ) değerini bilmeyenlerden geri alır. şafak söktüren (tan üntürü) ve bitkileri oluşturan da 'ulu tanrı'dır. o, yaşam verici ve yaratıcıdır, ölüm de tanrı'nın iradesine bağlıdır.
bütün bu inanışlar, gök tanrı'nın 'eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varoluşuna hükmeden, cezalandıran ve ödüllendiren bir ulu varlık olduğunu' ortaya koymaktadır.
türk inanç sisteminin gök-tanrı dışında bir başka özelliği de atalar kültüdür. ölmüş atalara saygı, onlar için kurban kesilmesi, ataerkil ailede baba egemenliğinin belirtisi sayılmaktadır. kunların her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulduğu bilinmektedir. eski türkler'de en büyük kurban, bozkırlı türk'ün kutsal bir duyguyla benimsediği 'at'tır. eski türk bölgelerinde özellikle altay'lardaki kurganlarda birçok at iskeleti bulunmuştur. atalarla ilgili kalıntıların kutlu sayılması, mezarlara yapılan tecavüzlerin sert şekilde cezalandırılmasından da anlaşılmaktadır : batı tarihçilerine göre attila'nın ikinci balkan seferinin nedenlerinden biri, kun hükümdar ailesine ait mezarların margus (belgrat dolaylarında, tuna kıyısındaki kent-kale) piskoposu tarafından açılarak soyulmasıdır. kunlar'ın büyük bir hakaret saydıkları bu işe piskoposu sevk eden etken, eski türkler'in erkek ölüleri silah ve değerli eşyalarıyla; ölen başbuğları altın ve gümüş koşumlu atlarıyla; kadınları da süs eşyaları ve mücevherleriyle birlikte gömmeleriydi. bunun nedeni, türkler'in, öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına ve ruhların sonsuza kadar yaşadıklarına inanmalarıydı.
türkçe'de (gök türkçe, uygurca) 'ruh' için can anlamına gelen 'tin' sözcüğü kullanılıyordu. bu aynı zamanda 'soluk' demekti. ölüm, soluğun kesilmesi, ruhun bedenden ayrılıp uçması biçiminde düşünülüyordu. bu yüzden de bazen 'öldü' yerine 'uçtu' denir, ruhları öbür dünyaya göç eden ataların, orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları gerektiğine inanılırdı. bu nedenle eski türkler'de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. ayrıca mezarın ya da mezar yapısının üstüne balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
eski türkler'de 'ruh'ların insan biçiminde düşünülmesi söz konusu olmadığı için, tapınmaya ilişkin putlara da rastlanmaz. türkler gizli güçleri olduğuna inandıkları doğa olgularına kutsallık vermekle yetinmişlerdir. doğada gizli güçlerin bulunması inancı, orkun yazıtlarında 'yer-su' (yarsub) terimiyle yansıtılmıştır. bu açıdan yer-su 'kutsal' sözcüğüyle nitelendirilmiştir. genellikle bu tür inançlarda maddi yaşam koşullarının, ekonomik ve toplumsal etkenlerin rol oynadığı kabul edilmektedir. orkun yazıtlarında, türkler'in yararına çalışan manevi güçler anlamında kullanılan yer-su sözcüğüne oldukça sık rastlanır. eski türkler'de kutsallık 'ıduk' kavramıyla dile getirilmiş, özellikle göktürkler'de sular, dağlar ıduk sayılmıştır. her boyun her obanın bir kutsal dağı olmuş, bu dağ ıduk olarak benimsenmiştir.
gök tanrı'ya sunulan bütün kurbanlar, adaklar ilgili dağa götürülerek orada törenle, şölenle gereği yapılmıştır. orta asya türkleri arasında en yüce, en kutsal sayılan dağ 'ötüken'dir. ötüken yalnız dağ değil aynı zamanda bir ormandır. türkler ona büyük saygı göstermiş, adaklar sunmuş, kurbanlar kesmişlerdir. kurban, iyi ruhların sembolü ve yerinin gökyüzünde olduğuna inanılan 'bay ülgen' için kesilmişse başı 'doğu'ya, kötü ruhların sembolü ve yeraltında olduğuna inanılan 'erlik' adına kesilmişse 'batı'ya çevrilir.
dağların yanı sıra bazı tepeler, ormanlar, sular, ateş, gök gürültüsü, ay ve güneş de kutsal sayılmıştır: bizans elçisi zemakhos orta asya'da batı göktürk sınırına vardığında, türkler'in onu ve arkadaşlarını alevler üstünden atlatarak kötü ruhlardan arındırdıklarını belirtmiştir. kunlar döneminde güneş, ay, yıldız kültleri (daha sonra 6. - 8. yy. larda türk toplulukları arasında değerlerini yitirmişlerdir) de rol oynamıştır; kun hükümdarı her sabah doğan güneşe, gece de dolunaya saygısını belirtirdi. ayrıca gök-tanrı'nın yanı sıra yer de büyük önem taşımıştır. ancak, eski türk belgelerinde geçen 'yer' sözcüğüyle toprağın kastedilmediği, tanrısal gücün öğelerinden biri olarak 'yer'i, tanın kültürüne bağlı topluluklardaki 'toprak tanrısı' ile karıştırmamak gerektiği. eski türk dinine göre 'yer'in de tanrı tarafından yaratılmış olduğu araştırıcılar tarafından belirtilmektedir.
orta asya türkleri'nin yaradılış efsanesine göre, tanrıların en yükseği, insanoğlunun atası olan tengere kayra han (ya da bay ülgen), 'kişi'yi, onun aracılığı ile de yeryüzünü, dağları, vadileri yaratmış; 'kişi'nin kendisine baş kaldırması üzerine, ona 'erlik' adını vererek ışık evreninden yeraltı atmış, yerden dokuz dallı bir ağaç büyüterek her dalında bir cins insan yaratmıştır. orkun yazıtlarında da, türk evrendoğum inanışı hakkında: 'yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış' cümlesine rastlanmaktadır. (uze kök tengırü, asra yağız kılındıkta, ikin ara kişioğlu kılınmış). bu cümleden bazı araştırmacılar, kök tengri deyimiyle bir tek yüce tanrı'nın değil, doğrudan 'mavi gök'ün kastedildiğini; kök tengri deyimiyle 'ulu tanrı' kastedilseydi, 'yaratanın da aynı zamanda yaratılmış olması' gibi çelişkinin söz konusu olacağını belirtmektedirler.
altaylar'da dünyanın sonlu olduğu günün birinde yıkılacağı inancı vardır. bu inanca göre, yeryüzü yaşamı sürekli değildir; günün birinde sona erecek ve insanlar, hayvanlar, bitkiler yok olacaktır. bu sona doğru insan soyunda azalma başlayacak, suçlar çoğalacak, günahlar alıp yürüyecek, insanlarda tanrı korkusu kalkacaktır. iyilik simgesi bay ülgen'le, kötülük simgesi erlik arasında oluşacak büyük savaşın sonunda, bay ülgen dışında bütün savaşanlar ölecektir. bay ülgen bütün canlıların öldüğünü, yeryüzünde kendisinden başka kimse kalmadığını görünce 'kalkın ey ölüler' diye bağıracak, bu çağrı üstüne bütün ölüler yattıkları yerden kalkacaktır. 'insanların yeniden dirilmesi' anlamına gelen 'kalkancı çağ' (kalıcı çağ) budur.
kunlar'da gerçek bir dinle karşılaşılmakta, gök türkler'de ise gök tanrı bütünüyle manevi bir 'güç' durumuna gelmektedir.
gök-tanrı dininin türkler'e özgü bir inanç olduğu, 'tanrı' (tengri) sözcüğünden anlaşılmaktadır: bu sözcük belirli fonetik farklarla ( başkurtça dışında ) bütün türk lehçelerinde yer almasının yanı sıra, birçok asya topluluğu dillerine giren ortak bir kültür öğesidir; türkçe olan 'tanrı' sözcüğü en açık biçimde çince yazılmış bir metinde kun imparatoru mete'nin unvanları arasında geçmektedir.
tengricilik ya da göktanrı dini tüm türk ve moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inancıydı. tengri'ye ibadet etmenin yanında animizm, şamanizm, totemizm ve atalara ibadet etmek bu inancın diğer ana hatlarını oluşturuyordu. tengri, bugünkü türkçe'deki tanrı kelimesinin eski şeklidir.
bu inanca göre gök'ün yüce ruhu tengri'ydi. insanlar kendilerini gök baba tengri, toprak ana ötüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip, onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. büyük dağların, ağaçların ve bazı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bu cisimlere doğru yöneltirlerdi. göğün ve yeraltının 7 katı olduğuna, her katta çeşitli tanrıların, tanrıçaların ve ruhların varolduğuna inanılırdı. insanlar doğaya, tanrılara, ruhlara ve diğer insanlara saygılı davranıp, belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tuttuklarına inanırlardı. eğer bu denge kötü ruhların saldırısıyla ya da bir felaketten dolayı bozulursa bir şamanın yardımıyla tekrar düzene sokulması gerektiğine inanılırdı.
tengrizm'in ana hatları
1- çok tanrılı gibi gözükmesine rağmen aslında tek tanrılı bir dindir. bu inanca göre tengri tektir, en üstündür ve her şeyin yaratıcısıdır.
2- tengricilikte: kutsal sular, kutsal taslar, kutsal agaçlar etrafinda ibadet yapilir. mescit yoktur.
3- tengricilikte de gerçek âlemin yanında bir de "gök âlemi" ve bir "yeraltı âlemi" vardır. bu âlemlerin arasındaki tek bağlantı, dünyanın merkezinde duran "dünyalar ağacı"dır. gök âlemi ve yeraltı âlemi'nin yedişer katları vardır (bazen yeraltı 9 kat, bazen de gök 17 kat olabilir).
4- umay, ülgen, erklig han gibi varliklar, gök-tengri'nin özel melekleri, iyeleri olarak da kabul edilebilir.
5- tengriciler, doğaya çok önem verir. doğada bir dengenin olduğuna ve bu dengenin değiştirilmesi durumunda insanların ve diğer canlıların zarar göreceklerine inanır.
6- tengriciler, hayvanların, bitkilerin ve doğadaki diğer olguların da ruhları olduğuna inanırlar.
7- bazı dağlara, ormanlara ve ırmaklara kutsal değerler yüklerler.
8- tengriciler, bazı gezegenleri, uyduları, yıldızları, yıldız kümelerini ve diğer gökbilimsel olguları kutsal sayarlar.
9- tengricilikte erkeğin toplumdaki statüsü kadınınkinken üstün değildir.
ibadetler
yeniay ve dolunay'da en fazla buyan elde edilebildiğine yani ibaedetlerin kabul edildiyine inanılır.
güneş ay, ateş, su, hava,toprak
tengri'nin kudretinin sembolleridirler. insanların gök'e dua ederek elde ettiklerine inandıkları "buyan" adlı enerji, güneşin göğün neresinde durduğuna bağlı olarak değişir.
bayramlar
bayram: senenin en uzun gündüz olan günü, ve gündüz ile gecenin aynı uzunlukta olduğu gün, en önemli bayramların günleridir.
baharda: 21. mart (lan lan lan bu yoksa şey değil mi eee new roz???)
sonbaharda: 21. eylül
giresun: 7 mayıs bayramı
yılbaşı: 21 aralık'dan sonra gelen ilk yeniay olan günde kutlanır.
kızıl güneş bayramı: 21 haziran'dan sonra gelen ilk dolunay'da kutlanır.
venüs gezegeninin türklerdeki adı "ärklik", moğollardaki adı "tsolman"dır. "ateşli ok" denilen yıldız kaymalarını ve yeryüzüne düşen meteorları ärklik han'ın gönderdiğine inanılır. büyük ayı yıldızlarına moğollarda doolon obdog ("yedi yaş damlalı adam") derler. gök'ün ülker yıldızlarına bağlı olduğuna, ve ülker'in etrafında döndüğüne inanılır.
beyaz ay bayramı'nda: 14 adet (tütsü?) yakılır. bunların 7'si "yedi yaş damlalı adam" ve diğer 7'si ülker içindir.
tengrici bir insanın doğaya karşı büyük saygısı vardır, çünkü doğa ruhlarla doludur. büyük bir dağın, görkemli yaşlı bir ağacın, bir gölün ya da yolundan geçen bir vahşi hayvanın bir ruhu- ve böylece bir kişiliği vardır. insan doğadan sadece kendine ve ailesine lazım olduğu kadarını alır, savurganlık tengriyi ve yer suları öfkelendirir. eğer insan doğadan birşey alabildiyse bu sırf doğa ruhlarının rızası ile olmuştur. bu yüzden onlara minnettar olması gerekir.
--spoiler--
ingilizce ve türkçe kaynakları araştırdım, bir tengrici olarak gerçeğe en yakın ansiklopedik bilgi olarak bunu buldum. ingilizce kaynaklarda tengricilikten çok tanrılı din olarak söz edilmiş. eee kendi tarihini düşmanına yazdırırsan seni putperest te eder. öncelikle tengricilik tek tanrılı dindir. gök tanrı her şeyin üstünde, her şeyin yaradıcısıdır. ruhları vardır. tıpkı müslümanlığın melekleri gibi. nasıl ki azrail can alırsa, nasıl ki şeytan cehennemi yönetirse, erlik han'da yeraltı dünyasını yönetir. ülgen'in yer üstüne hakim olması gibi.
Müslümanlık öncesi Türk dini muallakta kalan bir konudur. O yüzden kesin yargılara baş vurulamaz. kaldı ki dönemsel olarak da farklılık göstermekle beraber birbirlerinin dönemine ait olmayan kutsal kavramları aynı dönemde yaşamış gibi kabul etmek de olmaz. Ayrıca "tanrı" sözcüğü doğrudan bugünkü "gök" anlamına gelen sözcüktür "gök" ise bugünkü mavi anlamına gelen sözcüktür (tabi dönemsel değişimler falan da söz konusu da aşağı yukarı böyledir" hal böyleyken "yer tanrı" diye bir kavram söz konusu değildir. "yer" diye tanımlanan veya başka şekillerde tanımlanan kutsal varlıklar eski Türk inancına göre "Tanrı" olarak kabul görmez. "Tanrı" Tektir ve adını da Tek olan bugünkü Gökten almıştır. diğer kutsal varlıklar ise isimlerini ona göre almıştır. "Ra" ya veya odin'e hatta bugünkü hristiyanların inandıklarına Tanrı demek ise hem atalara hem de Türkçe'ye hakarettir. Çünkü Ne Ra ne Odin ne de hristiyanların inandıkları onbinlerce yıllık Türk'ün Yaratanın büyüklüğünü maddeselleştirmek amacıyla "gök" yani "tanrı"yla sembolleştirmesine hakarettir. Ra bugünkü sözcük kullanımında olsa olsa ilah olarak tanımlanabilir, Tanrı değil. Tanrı Türk'ün dönemler içerisinde farklılık göstermesine rağmen kabul ettiği en büyük kutsal güce tekrar edelim "gök"ten ilham alarak verdiği isimdir. Yani "özel" isimdir.
tengri'nin tek tanrı olması ve diğerlerinin melek sayılması;
zeus'un tek tanrı olması ve athena, hera gibi tanrıçaların melek olmasıyla aynı şeydir.
yani tamamen bir saçmalıktır.