rumuzuna ilk kez bu gece rastladığım gececi yazar.
gecenin bu saatinde 30 kadar onlayn yazar olduğu halde sözlüğe bir şeyler yazılmamasından yakınırken kendi kendime sol freyme yeni bir başlık getirmiş yazar.
(bkz: gizli gizli tematik çalışmak)*
yaş otuzbeş yolun yarısı demiş ya cahit sıtkı üstat aslında fazla söylemiş yaş otuz yolun yarısı olmalıymış doğrusu. yaş otuz oldu ve hiç bir şey yaşamadım diyemem bu hayatta acı ve tatlı yönleriyle geçen bir otuz yıl. artık eskilerin deyimiyle yaşını başını almış bir yaş bu. ama neden ben böyle hissetmiyorum , hala daha bir macera bir aksiyon arayışında bu bünye.akacak mecra bulmaya çalışıyor. neden durulamıyor durgun su yatağında akar gibi akıp gitmiyor. her gün farklı bir beklenti mi acaba bizi her günden farklı kılan.
bilinmiyor.. belki bir otuz yıl daha lazım bunu anlamaya. sanmıyorum belki en fazla bu derbeder yaşantı iki yıl daha. sonra... sonrası hepimizin malumu çoluk çocuğa karışmaca , işinde kariyer için uğraşma belki beş yıl sonra emeklilik planları da yapmak.
bu mudur insan yaşamı. ya hayaller ya istekler ya yaşanamayanlar. bunlar nerde ne zaman olacak geri dönüp baktığımızda bu kısacık yaşamda acaba nerde yanlış yaptım diye düşünmek doğru mu. beklemek hep beklemek ama asla sahip olamayacağını anlamak , işte bu insanı yaşlandıran şey.
zaman kadar kıymetli bir kavram daha küçük bir çocukken bana daha iyi anlatılmış olsaydı her şey daha mı farklı olurdu. geçip gittikten sonra sızlanmanın da bir gereği yok aslında. yaşanan yaşandığıyla kalır bu hayatta. belki bu yüzden insanlar yaşlanınca bir umut ölümden öte ye sığınırlar. onun umuduyla kendini avuturlar. ölümden sonra bile aklen umut etmeye programlı olurlar.
hayır kabul etmiyorum daha yaşanacak şeyler gidilecek mesafeler varken yatağında akan su olmak istemiyorum. bir filozof zamanında bir söz söylemiş , "hareket et , hareket etmediği gün öldüğün gündür" ne kadar da doğru söylemiş aslında.
hareket etmek gerekli durmak değil , yaş kaç olursa olsun. umutlarının peşinden gitmek de önemli. gerçek sevgiyi gerçek aşkı hayatın bu kısacık anında dahi dolu dolu ve paylaşarak yaşamak da çok ama çok önemli.
sevdiğini haykırmak etrafında ki durgun gözlere aldırmadan , belki kinini belki nefretini kusmak içinden gelerek konuşmak ve hep doğru bildiklerini söylemek , yaşadığını işte bunlar hissettirir insana.
işte otuz yılına bunu sığdırmış birini tanıyorum ben. benden daha ilerde. belki yazamıyor hissettiklerini ama gözleri anlatıyor herşeyini.
basketbol maçının çocuk esirgeme kurumunun bahçesinde olması teklifime esefle yaklaşan yazar. iyi de potası alçak bir orayı biliyorum ben. anca o potaya smaç vurabilirim. e smaç haricinde de o topu potadan içeri sokamayacak kadar yeteneksizim napabilirim ki yahu? 10 yaşındaki çocuklarla oynayalım ki rahat rahat ribaunt da alabileyim değil mi? *
ayaküstü de olsa sohbetinden keyif aldığım hemşerimdir. kan kanı çekiyor işte.... ankara'ya geldiği takdirde, karadeniz esintilerini yaşatacağız. muhlama, kuymak... ayrıca evlilik konusunda da aynı düşüncelere sahipiz.