gururlu bir insandı. her insan gibi izzet-i nefsi vardı. ama biraz fazla gibiydi sanki bu duygusu teorikte olması gerekenden... yardım istemek çaresizlik gibi birşeydi onun için ve her yardıma ihtiyacı olduğunda "neden?" sorusu aklına takılıyordu...evet neden engelli idi?
o da çoğunluğu oluşturanlar topluluğundandı 20'sine kadar. o da bir erkek olarak baba bilmişti devleti, annesinin avuç içine çaldığı bir küçük kına ile teslim olmuştu birliğine. dimdikti her zamanki gibi vücudu, göğsü ayrı bir kabarmakta, kalbi bir yerine iki kez vurmaktaydı göğüs kafesinin iç duvarlarına... önce yeşilleri giydi, aynaya baktığında büyümüş gibi geldi bedeni, omuzları daha bir kabarmış gibiydi, boyu da mı uzamıştı ne? sivil kıyafetlerini teslim etti görevli çavuşun emriyle depoya... muayene sırasından geçti...alayı gezdirdiler manga ile beraber. numarası 3104 idi, onu da öğrendi...artık künye vermediği durumlarda numarası vardı...kendi kendine tekrar etti sessizce "3104...3104....3104..." unutmaması lazımdı. zira ilk kural buydu; "ne öğrendiyseniz o andan itibaren uygulayacaksınız."
aradan haftalar geçti, bazı günler kahvaltıyı beğenmedi, bazen kazan çayını metal bardaktan içmekten hazzetmedi.
dağıtım günü geldi, kars-jandarma.
dağıtım izniyle birlikte döndü memleketine, annesi kapıda karşıladı, "oğlum " dedi başka birşey demedi. sarıldı...sonra bir daha baktı yüzüne "oğlum, aslanım"dedi tekrar sarıldı. anne yemeği bir başka idi...zaten bir annesini özlemişti bir de yemeklerini...babası aklına geldi, "şimdi bu halimi görse nasıl gurulanırdı" diye düşündü... mezarlığa gitmeye karar verdi usta birliğinden evvel...
gün geldi, otogardan 20 saat sürecek yolculuğuna başlamadan önce sigarasından son bir nefes daha çekti, izmaritlikte söndürdü sigarasını "bismillah" dedi bindi otobüse...burnunun kemiğini hafifçe sızlatan kokuya alıştı birkaç dakikada...otobüsün hareket edişini başını yasladığı camın sarsıntısından anladı...
gün dönmüştü, indi kars otogarında, taksiye atladı doğru usta birliğine, yine dimdikti her zamanki gibi vücudu, göğsü ayrı bir kabarmakta, kalbi bir yerine iki kez vurmaktaydı göğüs kafesinin iç duvarlarına...
günler günleri takip etti...operasyon emri geldi birliğe...tespit edilen bilgi doğruydu sıcak çatışmaya girilecekti...kendisinden emindi..."ne öğrendiyseniz o andan itibaren uygulayacaksınız" sözünü aklına getirdi. öğrendiklerini hatırladı önce, bir bir yapacaklarını tekrar etti içinden...askeri araca bindi, yerine geçti...avuç içindeki kınaya baktı; "anam benim, canım anam dedi". yavuklusunun saç tellerinden üç tanesini sardığı kağıdı kalbinin üzerindeki cebinden çıkardı, kokladı, kokladı...sonra kağıdı sardı, elinin tersiyle gözünden damlayan yaşı sildi...
hakim tepeye makinelisiyle beraber geçti, görev mühim, görev önemliydi... dakikalr hızla geçiyor, üzerinden geçen mermiler mi çok, siper ettiği kayaya çarpanlar mı çok artık sayamaz hale geliyordu...kabaran omuzları ve hızla çarpan yüreği duyduğu emir ile kayanın tepesinden kuş gibi uçarak yere inmesini sağladı...koştu, koştu, koştu... durdu sonra, bir patlama duydu kulakları sağır edercesine. yere düştüğünü farketti, bir hafiflik ve ılıklık yayıldı vucuduna, ellleri üşümüştü, hoşuna gitti bu ılıklık önce, elini götürdü bacağına, hafif bir yanma duygusu hissetti, baldırlarında, elleri daha aşağıya gitti, dizinden aşağıya gitti, boşluğa düştü eli...gözünü açtı, karşısında yerde kendisiyle birlikte yatan bir yarım bacak gördü, görüşü bulanıklaştı, kapandı...
sonra açtı gözlerini...ter içindeydi çamaşırları, susamıştı. odanın bir ucundaki masada duran yarım bardak suya bakarak iç geçirdi. yardım isteyeyim diye düşündü, vazgeçti.
gururlu bir insandı. her insan gibi izzet-i nefsi vardı. ama biraz fazla gibiydi sanki bu duygusu teorikte olması gerekenden... yardım istemek çaresizlik gibi birşeydi onun için ve her yardıma ihtiyacı olduğunda "neden?" sorusu aklına takılıyordu...evet neden engelli idi?