derler ya "memleket doğduğun yer değil doyduğun yerdir" diye. yok aga hiç te öyle değil. ne kadar karnın doysada memleket başka. gurbet çekilir dert değil.
öldürdü bu aşkımın
daldaki yaprağını
skeyim gurbetin
taşını toprağını.
Sevdiklerinden,ailenden,nadir bulunan dostlarından ayrıysan gurbettesin demektir ki istersen komşu şehirde ol ve her telefon çaldığından kalbinin yerinden çıkacak gibi olması da doğaldır hemde çok doğal.
ilk başlarda her şey süper başlasada gittikçe artar gurbet yarası. arkadaşları ve onlarla yaşadığın şeyleri düşünür düşünür ağlarsın. en ayı adamı bile ağlatır bu gurbet.
ümit sayın kişisinin 1996'da çıkardığı ilk albümünden epey vurucu, duygusal bir çalışmadır. aynı albümden hicran, beyaz gül gibi diğer mükemmel şarkıların arasında hafiften kaynamıştır, sözleri şöyle;
Ben puslu bir sabah
Ben yorgun bir akşam
Ya bir çare göster bana
Ya da biraz huzur ver
Ben nasıl uyuduysam
işte öyle uyandım
Yorgun düştüm günden gecelerden
Bana biraz umut ver
Yorgun düştüm günden gecelerden
Allahım sabır ver
Gurbet elde anam babam
Nasıl tüter cigaram
Hasret nasıl çöker ciğerime
Bunu gönlüme sor
Gurbet elde anam babam
Nasıl tüter cigaram
Acımdan öldüm duyan olmadı
Bunu gönlüme sor
Ben sevginin aynası
Ümidimin rüyasıyım
Yorgun düştüm günden gecelerden
Bana biraz umut ver
Yorgun düştüm günden gecelerden
Allahım sabır ver
ilk zamanlarda eğlenceli,heyecanlı gelse de farklı bir ülke de yaşam , sonraları anlarsınız ki o duyguları ilk tattığınız , kaderin hamurunuzu onun tozu toprağıyla yoğurdu ülke bambaşkadır.işte o anda içinizi kaplayan duygudur memleket özlemi...
bir de ruhun bu dünyada gurbette olması mevzusu vardır ki sormayın...o gurbeti anladığı an insan , asıl hasretle o zaman vuslata kavuşur...
gurbet kimsesizliğin soluk uğultusudur uzayarak çınlar hayatımızın soğuk duvarlarında , geri dönüşümsüz bir yoksullaşmadır ki kimse inandıramaz sizi sözde kazandırdıklarının varlığına. gurbet biraz da büyümektir ,sessizleşir ömrünüz tüm renkleriyle birlikte gözler artık seçemez olur büyüdükçe ;bir o kadar da yaşlanmaktır işte...
gurbet ,notaları bozuk bir operadır,dile getirilişi zordur ve her zaman tek kişilik bir düettir.çözülen, çözüldükçe pelteleşen bir ruhun bütün savaşlarına girebilecek kadar kahraman olmaktır , kaybedeceğini bilerek savaşmaktır -zamanı kim yenebilmiş-...
uzaklara bakma cesaretidir kimi zaman da , bomboş uzaklara, mavileşip kararan gökyüzüne ve ufka bakabilmek cesaretidir. uzaklara baktıkça büyüse de kayıp çocukların ve unutulmuş şarkıların elele gezdiği boşluklarda konuşur gurbet. kayıp çocukların ellerinden o tutar , unutulmuş türküler ondan sorulur. ki gurbete düştükçe daha da kaybolur o kayıp çocuklar ve daha da unutulur unutulmuş şarkılar. bu unutulmuş türküler ve kayıp çocuklarla geçilir gurbet ikliminden. gurbet ikliminde her gece kar yağar, ve gurbet denizden uzaklaştıkça karasallaşır.
Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!
Titrek parmağınla tutup tığını.
Alnıma işleme kırışığını
Duvarda, emerek mum ışığını,
Bir veremli rengi bağlama gurbet
Gül büyütenlere mahsus hevesle,
Renk dertlerimi gözümde besle!
Yalnız, annem gibi, o ılık sesle,
içimde dövünüp ağlama gurbet!
ülke dışı, ülke içi, şehir içi, şehir dışı farketmeksizin; yaşadığı, varolduğunu hissettiği, kendisini ait hissettiği yerden kopmuş olan herkesin yaşadığı durum...
yeter ulan dedirten, derin derin nefes alırken ciğerlerinin göğüs kafesinden dışarı çıkma isteğini tetikleyen, gün saydıran lanet birşeydir, bekle türkiye geliyorum artık.