gulusu ince kivrak sen selam ozurlu erkek

    1.
  1. adına şarkılar yazılmış, orta asya steplerinde at koşturmuş, sosyalizme kendini adayan çevresindekilerin onu başbuğ diye çağırdığı adam gibi adam bir erkektir.

    denize slip mayo ile girme geleneğimizi tek başına dimdik yaşatmaya çalışır. kendinden üçüncü tekil şahıs gibi bahsetmekten hoşlanmaz. denize slip mayo ile giriyorum evet. bu ananemizi birilerinin devamlı kılması lazım. inanç ve moral değerlerimize sahip çıkan ender insanlardan biri olarak bu kişilerden biri de benim.

    her zamanki gibi mayomu giydim ve esintinin denizden denizden yüzüme vurduğu tuzlu-nemli havanın kaynağına gidiyorum. uğruna jak kusto'nun bir ömür bahşettiği engin maviyi slip mayomla şereflendireceğim. baharın tatlı ve ılık yağmurlarla kışdan kıymetli bir emaneti devralması gibi bir kucaklaşma yaşanacak az sonra. şu an bilmem kaç faktörlü güneş yağımı bacaklarıma sürüyorum. aslında güneşin yakıcılığı kavursun istiyorum bu işe yaramaz, beni koltuk değneklerime mahkum eden bacaklarımı. yanınca pişman olmuşluğum var çok kereler. gece yatarken anlıyor insan isyan etmemesi gerektiğini. o yüzden bu vıcık vıcık kreme eyvallah ediyorum istemeden de olsa.

    bacaklarını kullanamayan birine göre ben maykıl felpsim. denize hiç yavaş yavaş girmedim ben. o sizin ilk girerken önce kasıklarınızda sonra göbeğinizde ve en son koltuk altlarınızda hissettiğiniz üspertiyi, müslüm gürses'e bırrrr dedirten soğukluğu hiç yavaşından yaşamadım. bir tanıdığım, akrabam, dostum ya da yardımsever bir vatandaş tarafından kucaklanarak aniden atıldım derin mavinin kollarına her zaman. o yüzden böylesine dinç ve zindeyim belki de.

    benim için bir tutku. yüzmek demek eşitlik demek çünkü. hatta bazılarından üstün olma, ayrıcalıklı olmak bazen... karada bana ters ters bakanlara şimdi "elinize vericem orospunun dölleri" hissini vermek her kulaç atışta. işte böyle rutin bir coşku anıydı benim için "o" ilk gözüme takıldığında. bu boktan hayatta bir müddet daha varolabilmek için sıska kollarıyla, kurban bayramında kesileceğini anlamış büyük baş hayvanlar gibi çırpınıyordu. benden yardım istiyordu. bağıra çağıra hem de. yalvarıyordu. kendimi çok büyük hissettim o an. yüzündeki zavallılık, mahzunluk ayrı bir güzellik katıyordu sanki ona.

    son bir kez daha batıp çıkmasını bekledim. ölüme yakın olmanın,ne demek olduğunu, başkalarına muhtaç olmanın nasıl bir duygu olduğunu iyice yedirmek istiyordum. net bir hamle ile güçlü kollarımda sardım onu. hayatımı kurtardın diye hıçkıra hıçkıra ağlıyor, ilk defa gördüğü birine çekinmeden sarılıyor, sikimi heyecanlandırıyordu, bacaklarıma can veriyordu sanki sıkıca kavramaları. onu kıyıya çıkardım sonunda. ilk müdahaleyi yaptım. çok su yutmuştu. nefesi turşu suyu gibi, midesinden çıkan su iç organ gibi, tıbbi atık gibi kokuyordu. ahali başımıza üşüşünce gözden kayboldum.

    o günün akşamı sahil yolunda kız arkadaşlarıyla turalarken gördüm bu sıska, narin kızı. karşıdan seyirtiyordu neşe içinde. oysa daha bu sabah nasıl da mayday bakıyordu gözlerimin taa içine içine. iyice yaklaştık ben bunları düşünürken. "merhaba" dedi usulca. yüzüne baktım, inceden gülümsedim. kıvrak bir hareketle selam vermeden uzaklaştım sonra, şendim. arkamdan bana baktı, garipsedi. son bi kez daha döndüm, inceden gülümsedim. neden karşılık vermedim, neden hatunum yapabileceğim, bana minnettar bir kıza tenezzül etmedim? çünkü ben sosyalisttim, başbuğdum. insanların zayıflıklarından faydalanmazdım. bu bendim, ben aybars lebib, sosyalist başbuğunuz.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük