bugün

(bkz: abdullah gül)
daha cok algilamak istemeyenlerdir.
suudi arabistan krali. ummet hesabi...
kendi hayali kahramanlarının (cumhurbaşkanlarının) özlemiyle yanıp tutuşan, ya da ahmet necdet sezer'in hala o koltukta oturduğunu zanneden, halisünasyon görmeye devam eden garip insanlardır. yazıktır, acımak gerekir böylelerine. hazımsızlık çekenlere de soda tavsiye edilir, demokrasi aromalı olanından.
10 kasım 2007 tarihinde, ankara swiss otel'de, protokol kurallarını esnetmesini geçtim, suudi arabistan kralı'nın ayağına gitmesini de geçtim, kral abdullah'ın fotoğrafının önünde, kral'ın veziriymiş gibi ezik bir sırıtmayla poz vermesiyle, kendisinin bu ülkenin cumhurbaşkanı olduğunu algılayamayıp, kendisini hala, merkezi cidde'de olan islam kalkınma bankası çalışanı zanneden abdullah gül'ün ta kendisidir.

ben, benim cumhurbaşkanımın bu duruma düşmesini, kendime yediremezken, mezhebi kişiye veya duruma göre genişleyenler bu yedirememeyi algılama sorunu addederler.

bu kare, abdullah gül cumhurbaşkanı olmasaydı, kişisel tercihleri diye zerre umurumda olmazdı.

asıl algılayamaynlar kim acaba? bir ülkenin cumhurbaşkanı bu şekilde küçük düşebilir mi? abdullah gül, sarı çizmeli mehmet ağa değil, o fotoğraf karesinde o şekilde duracak, "cumhurbaşkanı" abdullah gül!

partizanlığı bırakın da tarafsızlığınızı görelim...
aksine cok iyi algılayıp bunu kabul edemeyen benim de içinde bulunduğum gruptur .
size de tavsiye ederiz .
en başta abdullah gül ün kendisidir. şu an ismini hatırlayamadığım bir yazarın dediği gibi: bu ülke bedevi çadırlarında kurulmadı. kendi ülkesinde elin arabının ayağına giden kimseyi cumhurbaşkanı olarak görmek istemeyenlerdir.
eğer bir iki kişiden oluşuyorsa bu grup bu algı problemi onların sorunudur eğer milyonlardan oluşuyorsa bu grup o zaman bir de abdullah gül'e bakmak lazım.
gerçekten o koltuğun sorumluluğunu kaldırabilecek kapasitede mi diye.
bizzat abdullah gülün kendisidir ve bunu da temsil ettiği makamı hiçe sayarak kral abdullahın ayağına kadar giderek gayet açık bir şekilde göstermiştir.
anlatamıyorum:

gül'ü ben sevmiyorum. sevmek zorunda değilim. atatürk'ü de sevmeyebilirsiniz.

ama kabul edersiniz değil mi?

ha işte gül benim kabul eşiğimi de aşıyor. o derece bir nefret, o derece bir sinir...

megalomanik, psikopatik, nevrotik bir hal aldım herif yüzünden.

geceleri rüyamda sayıklar oldum, anasını, bacısını, avradını, çocuklarını...

algılayamıyormuşuz baksana...

**

fakir vardı ya hani, çocuğunun çükünü kopartan.

onlara benzedi bazı arkadaşlar:

tamam, gül cumhurbaşkanı!

ama kardeşim, böyle hoppidi hoppidi cahiliye dönemi arab kabilelerinin oynakları gibi çığırılmaz ki bu şey. ne var yani? bir atla bir deve mi?

galiba (evet).

--

not: yukarıdaki metindeki ironiyi anlamayan nesle aşinayım ve kendilerinden hiç hazzetmiyorum.
türkiyenin %54 ü algılayamamıştır yok şöyle söyliyeyim aslında algılamıştırda algılamamazlıktan gelmektedirlerdir.
algı kapılarımızı zorluyorsa,algılama kelimesinin 'bu' konudaki anlamını bildiğimizdendir.
(bkz: sağdan say)

evet kendileri cumhurbaşkanıdır. benim de reis'i cumhurumdur. algıladık mı algıladık. başlıkta ifade edilmek istenen gül'ün bu makamı gözümüzde hak edip etmediğidir. bazıları hala sindiremiştir. bazıları zaten yüzde 47 dir; onlar için sayın gül cumhurbaşkanı seçilmeden dahi gönüllerin cumhurudur.

seçimler geçeli kaç ay olmuş halk karar vermiş. oy vermiş. biz hala neyi konuşuyoruz. atı alan üsküdarı geçti. algılayalım, algılamayalım, sevelim, sevmeyelim abdullah gül türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanıdır. yeri de çankaya'dır.

edit 1: sayın eksici. gerçekler acıdır. bir sorunu çözmeden önce o sorunun varlığını kabul etmek gerekir.
2: akp'li değilim. 420 km seçim için yol yapmışım. çarp ikiyle 840 km. ben diyeceğimi oy sandığında söledim. artık gerisi boştur. yüzde 47 ne istiyorsa o yaşanıyor. hak ettik.
portakalda vitamin olan insanlardır. bir de algılayıp kabul etmek istemeyenler vardır ki yargılanamazdırlar çünkü herkes kabul etmek zorunda değildir, ne yani recep tayyip erdoğan ın başbakan olmasını kabul etmek istemeyince normal de bu mu anormal? hiçbir fikir, ideoloji, din,... zorla kimseye kabul ettirilemez arkadaş. bu, bu kadar basittir.
gerçeklerle yüzleşmeyen insanlardır. ve evet ben de onlardan biriyim. her gerçek veya her çoğunluk doğru değildir.
daha çok sindiremeyenlerdir. ne kadar inanmak istemeseler de gerçek-acı ilişkisi yürümeye devam eder..
(bkz: algıda mallık)
(bkz: gül ün cumhurbaşkanı olduğuna inanamayanlar)
(bkz: algıda seçicilik)
algılayamamak değilde kabullenememek veya sindirememek dersek daha doğru olur sanırım.. devlet onurunu ayaklar altına alan, cumhurbaşkanlığı makamına yakışmayacak tavırlar sergileyen ve ne yaptığının farkında dahi olmayan birisinin cumhurbaşkanlığını sindiremiyorum.. yaşadığı meslek kargaşasının sebebi; hala akp li bir vekil gibi çalışması olabilir.. zira akp nin yolladığı yasa tasarılarını, köşk ün bugüne kadar yapmadığı bir şekilde ; "gece yarısı" dahi onaylayabiliyor.. şimdi gelinde tarafsız deyin cumhurbaşkanına..

son swissotel olayı ise bu millet için bir utanç kaynağıdır.. her şeyden önce bu vatanı kurtaranların kemiklerini sızlatmıştır.. ayağına gittikleri adamın kralı olduğu dansöz millet, tarihin her döneminde arkamızdan vurmamış mıdır bizi? hep ilk darbeyi, dost göründükleri halde, bu dönekler indirmemiş midir?.. arap yalakalığı yapayım derken milletinin onurunu ayaklar altına alan biri benim cumhurbaşkanım olamaz..

sindiremeyenler için soda tavsiye edenler; bu olayı sindirmek için 100 kasa soda fayda etmez.. konu türk milletinin onuruna atılan bir kazık olunca, sizin sindirmek için sık sık denediğiniz sodalar işe yaramaz bu bünyelerde..
bunu başarmak ne mümkün be kardeşim? kendini ve ülkesini küçük düşüren bir başkomutana pek alışık değiliz. hadi anladık başbakanımız yok artık, karar mekanizması yerlerde sürünüyor, o ve doğal olarak kendisi acınası durumda. bu konuda içimiz yanıyor. peki yürütme erkinin en tepesindeki şahsiyete ne demeli? hükümetin aciziyetini pekiştirmek için elinden geleni yapıyor. sanki bizler de bu zihniyeti eleştirmeye can atıyoruz da işimi gücümüz yok bunların gerzeklikleriyle vakit geçiriyoruz. tabii bunu farkeden midesi geniş sözlük yazarları da ince ayar içeren başlıklar ve entirylerle duruma el koyuyorlar. yani tamam. bu ülke satılık insanlarla kaynıyor. menfaatlerimizden ve daha da önemlisi milli onurumuzdan feragat etmeyi göze almış çiğ siyasetçiler, bürokratlar, gazetecilerden geçilmiyor bu ülke. peki ama bunların eleştirilmesine tahammul bile edemeyen sözlük yazarlarına ne demeli? ben en çok bu duruma içerliyorum.
abdullah gül'ün hala bir cumhurbaşkanı gibi değil de tayyip erdoğan'ın emrinde çalışan bir devlet memuru sıfatı ile dolaşması ve bunu herkese hissetirmesi sonucu gayet doğal bir davranıştır. kim bu gün diyebilir ki, abdullah gül o makama yakışıyor? o makamı hak ediyor? ayrıca bu ülkenin kaç cumhurbaşkanı ülkeye ziyarete gelen bir arap kralının ayağına gidip, ona çiçekler plaketler sundu?
cumhur nedir? (bkz: halk)
cumhurbaşkanı da halka vekalet eden bir kişidir öyleyse.
peki halk nedir? bir toplumu oluşturan birey yığını.
o zaman türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan punkı da, şarapçısı da, devrimcisi de çarşaflı kadar halktan sayılır. öyleyse cumhurbaşkanı sıfatıyla o çok muhterem konumda osuran, pardon oturan beyfendinin, bütün halkımızı kucaklaması ve herkesin ortak çıkarına (bkz: arrrap aşkı) (bkz: öhm pardon) (!) hizmet etmesi gerekir ki o zaman sadece ben değil, sınırlar içindeki her insan o başkanın reisi cumhur olduğunu çok iyi algılar, algılamaktan da öte onun sözleri uğruna kişisel çıkarlarının hepsini bir kenara bırakır, gerekirse ölür. (bkz: mustafa kemal atatürk)