'green street elite' adlı westham taraftar grubunu ve milwall-westham rekabetinden yola çıkarak aşırı fanatizmin toplumdaki etkilerini anlatan film.Fil müziği 10 numaradır(One blood-Terence Jay).
gereksiz derecede aşırı fanatizm, şiddet ve mahfolan hayatlar. elijah wood'un harika oyuncluğu ve lexi alexander'in nefis yönetmenliği ile ingiliz futbolundaki anlamsız holiganlığın yol açtığı trajedileri ibretle izliyorsunuz. tavsiye edeceğim bir filmdir.
gerçekten muhteşem bi filmdir. insanı şiddete yöneltme konusunda fazlasıyla başarılıdır fakat. bunun yanında en büyüksün west ham, şampiyonsun west ham tezahüratıyla altıma sıçıttırmıştır. siz siz olun alt yazılı izleyin.
izledikten sonra maça gitme isteği uyandıran. tuttuğu takıma daha sıkı sarılma isteği uyandıran nadide filmdir.(tavsiye kendi takımlarını tutanlar için bu anlatım tavsiye edilmeyebilir.)
elijah wood'dan holigan yaratan, izleyeni hayatında yeni bir adım atmaya davet eden, bünyede fight club benzeri bir etki bırakan film. ayrıca şu tanım, tüm filmi özetliyor kanımca ;
--spoiler--
Birkaç yumruk yiyip camdan yapılma olmadığınızı anladığınızda , sınırlarınızı zorlamadan yaşadığınızı hissedemezsiniz..!
--spoiler--
Harward'dan haksız yere atılmış,gayet baby face(harry potter) ve cici(kelime bulamadım,anne kuzusu diyecektim cocugun annesi yok.neyse sokakta sutlaç biskuvi gibi de tanımlanır) bir cocuk olan Matt Buckner'in agzından efsane sozler;
--spoiler--
i've never lived closer to danger, but i've never felt safer. i've never felt more confident, and people could spot it from a mile away. and as for this, the violence? i gotta be honest - it grew on me. once you've taken a few punches and realize you're not made of glass, you don't feel alive unless you're pushing yourself as far as you can go.
--spoiler--
müzikleri inanılmazdır. bir de sorum var izleyen sözlükçülere...
--spoiler--
bovver, bara girip bizim yankinin ortamda olduğunu görünce millwall'a gidiyordu. hani sonra hatcher reis lokantadaki adamın kafayı masaya vuruyordu falan. işte o bölümde, bovver kaskını çıkarıp sigara yakıyor, lokantaya falan bakıyor. orada çalan müzik nedir? film için özel olarak mı yapıldı, bir şarkıdan mı alındı, fon müziği olarak kullanılan, ayrıca yapılmış bir müzik mi?
biriniz bana bulun onu lan, lütfen lan. inanılmaz bir ses o, geriyor adamı.
--spoiler--
her ne kadar samimi ve içten gibi görünse de, filmdir. gerçekten muhteşem bir yapıt. pete'in yürüyüşü zaten adamı öldürmeye yeter.
filmi izledikten sonra uzun süre etkisinden kurtulamayabilirsiniz. hele ki benim gibi bir futbol fanatiğiyseniz. kesinlikle "holigan kavgası" değil bu filmde anlatılanlar. futbolla, kavgayla gösterilmiş belki ama unuttuğumuz değerlerden tutun da... her neyse lan, herkes kendince bir şeyler çıkarabilir bu filmden. basit bir senaryo ve film aslında. ama aynı zamanda "adam siken" cinsten. harika bir şey.
ben çok etkilendiğimden ve kafayı yeme noktasına geldiğimden olacak, londra'da yaşayan ve bildiğimiz holigan olan bir tanıdığımla görüştüm bu filmi izledikten sonra. en son 7-8 ay önce konuşmuştum kendisiyle. filmi izledikten sonra "abi ben green street hooligans'ı izledim, millwall'u çok severim, siz dövüşmüyorsunuz di mi böyle? allah belanızı versin, hayvan herifler! bu mu futbol?" dedim.
kendisi önce filme küfretti, sonra da şunları söyledi,
"milletin birbirine tuğla attığı kavga senede bir ya da iki kere olur. maça içip gelenler olay çıkartır. onun haricinde taraftar fanatik de olsa pek bir bok olmaz. en fazla ev araba taşlarlar. böyle 50-100 kişi sopalarla odunlarla kavgaymış, çeteymiş, yok öyle bi' olay. varsa da sadece kendileri biliyordur, ben daha görmedim."
ki bunu söyleyen adam da türkiye'de "çüş aq holigana bak" dediğimiz tipten bir insan. içim rahatladı yemin ederim. bir de filmde birkaç hata dikkatimi çekti, paylaşayım sizlere. spoiler içerir.
--spoiler--
bovver, matt'in the times'ta çalıştığından şüphelenip pete'in evine geliyor ned ile birlikte. hatırladınız mı o sahneyi? pete, bel altına bir havlu sarmış, üstünde bir şey yok. "bekle!" diyor hatta. kapıya geldiğindeyse, üzerinde bir şeyler olduğunu görüyoruz. ve o arada giyebileceği bir şey yok. yani o halde gidip kapıyı açıyor. ama sonra bir bakıyoruz, üzerinde bir şey var. e bel üstünde bir şey yoktu bu herifin?
bir de yine bu bovver kardeşimizin call-center tarzı bir yerde çalıştığını görüyoruz fa cup kuraları çekilirken. masanın üstüne çıkıyor falan hatta. call-center değilse bile öyle bir yer. belli yani. önünde bilgisayar, kulaklık falan... fakat pete'in evine girdiğinde, matt'in bilgisayarını alıp keith'e "sen anlarsın bu zımbırtıdan" diyor.
ulan her gün önünde 8 saat bilgisayar var, masaüstündeki notepad dosyasını açacak kadar bilgisayar bilgin yok mu?
***
bunlar dikkatimi çekti. eğer hata değilse ve ben bir şey kaçırdıysam lütfen söyleyiniz. bir de benim asıl etkilendiğim olay hatcher'ın oğlunun... ve steve'in... filmi izleyenler anladı. izlemeyenler için de olayın tüm heyecanını kaçırmamak adına, yazmıyorum burada. doktor çıktığında ben bile ekran başında yaşlı gözlerle ayağa kalkıp "iyileşecek mi doktor?" dedim lan...
--spoiler--