1960'ların başlarındaki abd'nin tablosunu çizen ve dikkat çekici bir dostluk hikayesi anlatan bir amerikan filmi. biraz yaşı, epeyce de rolü icabı aragorn'dan çok farklı bir tipte göreceğiniz viggo mortensen abimiz ile mahershala ali başrolleri paylaşmış.
film, siyahilere karşı olumsuz bakış açısının ve ayrımcılığın hala çok yaygın olduğu 1960'lar başı abd'sinde, kendisi de siyahilerden hiç hazzetmeyen becerikli ve ağzı laf yapan bir italyan göçmeni elemanın (mortensen) geçici bir süre işsiz ve de aile geçindirme konusunda sıkıntılı olduğu bir sırada güney eyaletlerinde bir konser turnesine çıkacak ünlü bir siyahi piyaniste (ali) turne boyunca (8 hafta) şoförlük (ve de üstü kapalı korumalık) yapmak üzere işe alınması ile başlayan bir yolculuk hikayesi. izlenesi ve öğretici bir film olmuş, izleyiniz dostlar.
film, en iyi film, en iyi erkek oyuncu (mortensen ile), en iyi yardımcı erkek oyuncu (ali ile) dallarında oscar adayı. filmdeki performansıyla ali'nin şansını epey yüksek görüyorum.
son zamanlarda izlediğim en iyi, anlamlı filmlerden biri. içinde ırkçılık, dostluk, yer yer komedi barındıran harika bir film. gerçek bir olaydan esinlenilmiş. bu da 60 larda amerikadaki ırkçılığın boyutunu bizlere sunan zaman makinesi görevi görüyor. fransız yapımı can dostum filmini andıran lakin ondan daha çok beğendiğim bir yapım oldu.
dr. shirley karakterini mr church filmindeki church a benzettim. . mr church de ilk bakışta kurallara sıkı sıkıya bağlı bir adam profili çizmişti. üstelik ikisi de müzisyen.
tekrar izlemek isteyeceğiniz , huzur veren, bazen ırkçılığın boyutu yüzünden canınızı sıkan harika bir yapım. hiç ertelemeyin hemen izleyin. ..8/10
ve sanırım filmin bu repliğini yazmayanı dövüyorlar *
" dünya, ilk adımı karşıdan bekleyen yalnız insanlarla dolu".
edit: filmin başrollerinde yüzüklerinden efendisinden aragorn u canlandıran viggo mortensen ve moonlinght filmiyle oscar ödülü alan ilk müslüman olan Mahershala Ali yer alıyor.
en iyi film oscar'ını sonuna kadar haketmiş film, tam anlamıyla bir başyapıt.
yönetmen Peter Farrelly en ciddi uzun metrajı. yapılan yatırımlar, oscar adaylığı süreci hakkinda bir kac makale okudum, ilginç bilgiler mevcut. Başrollerde Viggo Mortensen ve Mahershala Ali var. baştan sonuna ders niteliğinde tony lip karakteri.
senaryo, şu bu konusuna pek girmeyeceğim ama eklemek istediğim bir şey var. Film, 2 buçuk saat boyunca seyirciyi o denli iyi bir şekilde filmin içinde tutuyor ki, okullarda örnek olarak izletilebilir.
müziklere de değinmek lazım, kim yaptıysa filmin dokusuna inanılmaz uygun. Filmin soundtrack albümünde backwood blues adlı bir eser var, filmi izlediğim günden beri aklımdan çıkmaz.
Bu tarz dönem filmlerini seviyorum. O 60'ların havasını veriyordu film. Evet belki bir baş yapıt olarak nitelendirilemez ama kesinlikle o dönem yaşayan siyahilerin sorunlarını daha iyi anlıyorsunuz görünce.
--spoiler--
Bizim doktor ve tony nezarete düşüp, doktor telefon hakkı istediğinde polis yanlış duymadıysam şunu söylüyor
It has some rights.
Bak ırkçılık öyle bir boyuta gelmiş ki "he" bile demiyorlar adamlara. Filmi izlerken " yok mu şu amk memleketinde bir hakkaniyetli adam " derken sondaki polis biraz olsun sinirimi aldı swh
--spoiler--
Kesinlikle izlenmesini tavsiye ederim. Filmi izleyince bu kadar da olmaz dediğimiz sahneleri son günlerde bire bir ekranlarda görmek kahredici.
Lanet olsun ırkçılık yapanlara, ırkçılığa çanak tutanlara.
Filmi izlemeden önce oyuncu kadrosuna falan bakmamıştım. Bizim şoförü gördüğüm zaman " ulan bu adam bir yerden tanıdık geliyor ama " diyordum. Herif bizim aragorn çıktı iyi mi?
"Evet, bir şatoda yaşıyorum Tony! Tek başıma. Zengin beyaz insanlar bana piyano çalmam için para ödüyorlar çünkü bu onlara kültürlenmiş hissettiriyor. Ama o sahneyi bıraktıktan hemen sonra, onlar için sıradan bir zenci olmaya başlıyorum. Çünkü bu onların gerçek kültürü. Ve o kadar çok acı çekiyorum ki, çünkü kendi insanlarım tarafından da kabul edilmiyorum. Çünkü onlar gibi de değilim. Eğer yeterince siyah değilsem ve yeterince beyaz değilsem ve yeterince erkek değilsem, söyle bana, Tony, ben neyim?"
"-Bana ne anlatmaya çalıştığını söyle?
-Bilirsin, seni özledim falan filan.
-Öyle söyle o zaman.
Ama daha önce hiçbir erkeğin yapmadığı gibi yap bunu.
Ağzını bozmadan yaz.
Şunun gibi bir şey yaz bakayım.
Sevgili Dolores.
Seni düşündüğüm zaman aklıma lowa'nın güzel ovaları geliyor.
Aramızdaki bu uzaklık benim cesaretimi kırıyor.
Sen olmadan geçirdiğim zaman ve yaşadığım tecrübeler bana çok anlamsız geliyor.
Sana aşık olmak adeta bu zamana kadar yaptığım en kolay iş gibi.
Benim için en önemli şey sensin.
Ve hayatta olduğum her geçen gün bunu daha iyi anlıyorum.
Seninle tanıştığım günden beri seni seviyorum...
Ve hayatımın sonuna kadar da seveceğim"
Dikkatsiz bir izleyici olduğum için filmin 1962 yılında geçtiğini epey geç fark ettim. Bu sürede bahsi geçen meblağları da anlamlandıramadım haliyle 100 dolar için 2 ay aileden ayrı kalınır mı nasıl bir yoklukta bunlar diye.
Az önce merak edip ekşide debeye giren işsizler gibi 62 yılının tüfesini bularak meblağların günümüzdeki değerlerini hesapladım:
En çok kim sosisli yiyecek bahsi 425 dolar. Karısının kızdığı kadar var gerçekten.
2 aylık turne şoförlüğü 1065 dolar. Konaklama ve yemeği hesaba katmazsak oldukça düşük bir miktar. Bir de hizmetçilik dahildi normalde buna. Kim kimi sömürüyor belli değil.
Rehinecinin saatine verdiği para 425 dolar ancak geri istediği 510. Paragöz akrabası ise gidip saati geri aldı diye 125 dolar istiyor.