Tam bir Clint Eastwood klasiğ¡. yaşı ne olursa olsun üzerine yapışan o ketum hali, canlandırığı karakterin yapısı ve hatta karizmatik duruşu hiç değişmiyor, değişmediği gibi de her filmde izleyici benimsiyor. Filmin hikayesi ise oldukça etkileyici, günümüz aile/akraba ilişkilerini çok iyi yansıtmış. finalinde ise insanın için buzları eriyor desem yeridir.
Kore gazisi Walt Kowalski oğulları ile olan ilişkisi eşinin ölümünün ardından daha mesafeli bir hal alır. Huysuz bir ihtiyar görünümündeki Kowalski ne torunlarından, ne oğullarından, ne peşini günah çıkarması için bırakmayan genç rahipten, ne de Tayland asıllı komşularından memnundur. Hayatta onu tek mutlu eden olay, Gran Torino markalı emektar arabasıyla geçirdiği dakikalardır.Herşeyden üstün tuttuğu arabası yan komşusunun oğlu tarafından çalınmaya teşebbüs edildiğinde, Kowalski önyargılarını bırakacağı bir dostluğun başlayacağını henüz bilmiyordur.
Hem Sosyolojik giydirmeler yapıyor hem de güncel sorunlara parmak basıyor.
Kültürel değişimin ve farklı kültürler arasındaki sürtüşmeleri merkeze alan filmdeki göndermeler 2008 yılı amerikasındaki çöküşün ayak sesleri olma açısından da önemliydi.
keyifli film ailecek seyredilcek bir film gereksiz olaylar yok filmde dikkatimi çeken her filmde doktor mühendis avukat iş adamı olmak isteyen insanlar vardır ama bu filmde sadece inşaat işçisi olmak isteyen çocuk vardır inaşat işşisi nasıl olunur neye dikkat edilir iş baş vurusuna gidince nelere dikkat edilir gibi güzel konular işlenir 10/8.
clint eastwood'un tek kişilik gösterisi. durağan bir şekilde ilerleyen bir film, son dakikalarıyla heyecanı biraz artırıyor. genel olarak iyi sayılabilecek bir film. mükemmel diyemeyeceğim.
başından sonuna kadar oyunculuk ve diyalog derslerinin verildiği, çok kaliteli bir clint eastwood filmi.
verdiği ibretlik ayarlar, dobralıgı, cesareti ve sert kabugunun altında yatan ruhuyla kendine hayran bırakan bir ana karakteri vardır. (bkz: walt kowalski)
öncelikle benimde sanırım pek çok sözlük yazarı gibi elimde uzun süredir olmasına rağmen geç izlediğim filmdir.
ırkçılık karşıtı gibi bi algı var ama ırkçılıktan çok daha büyük bir insani yanılgı üzerine durulmuş filmde: ön yargı.
evet ön yargılar ırkçılıktan beterdir. ve sayıca fazladır ön yargılılar ırkçılardan.. neyse konumuz bu değil.
tek kelime diyorum öncelikle: harika, dört dörtlük bir film. kadı kızı kusurları yok değil, ama film o kadar güzel, o kadar sizi içine çeken bir film ki o kusurlar görünmez kalıyor. izleyin izlettirin..
sırf berberciyle olan muhabbetler için ve sue isimli çekik gözlü kızımızı siyahilerin elinden kurtarırken söyledikleri için izlenebilir.
clint easwood bu filmle jübile yaptığını açıkladı. artık sahne önünde göremeyecez. ah be clint reyiz.. bu dünyada şu an da 6 milyar insan yaşıyor ama değil 6, 60 milyar insan yaşasa yine de senin gibi bir adam gelir mi bu dünyaya bilmiyorum, sanmıyorum..
Clint Eastwood'un ne kadar önemli bir oyuncu ve yönetmen olduğunu ortaya koyan film. Bugünlerde Mitt Romney'e destek vermesi bile görmezden geliniyorsa sebebi, adamımızın filmografisidir.
Bir de replik paylaşalım:
"- Günahlarımı bağışla peder.
- Ne günah işledin evladım?
- 1968'de fabrikanın Noel partisinde Betty Jablonski'yi öptüm."
dört sene sonra izlemeyi başardığım filmdir. vizyona girdiğinde sinemada neden izlemedim acaba diye sormama sebep olmuştur.
--spoiler ile karışık yorum--
gayet yüzeysel ve klişelerle dolu gibi görünse de aslında filmin eleştiriyle yaklaştığı çok nokta var. en başında oğullarıyla hiç anlaşamamış ve onları tanıyamamış olan bir baba var ortada. ve bu baba, bu durumdan oldukça rahatsız. içindeki iyi insanı, çocuklarından hep saklarken komşularından hiç sakınmamıştır. küçük de olsa onların tadilat tamirat işlerini yapmış olması ve inşaattaki adamla ve berberle olan muhabbeti bunun en büyük göstergesidir. savaşta yaşadıklarının ağırlığını artık kaldıramadığı gerçeğini ise rahiple yaptığı konuşmalardan anlıyoruz. büyük çocuğunun ve gelinini onu huzur evine gönderme çabaları ise yoğun eleştiriden nasibini alan bir diğer nokta. küçük çocuğunun bütün film boyunca sadece iki defa gözükmesi ise babasıyla ilişkisinin diğerine göre daha beter olduğunu göstermekle birlikte eleştiriden nasibini alan bir diğer unsur.
gelelim ırkçılık meselesine: filmin başında hep önyargılı yaklaştığı komşularına filmin sonlarına doğru fazlasıyla ısınan walt'ın mesajı gayet net aslında. onlarla kurduğu dostluk ve nihayetinde yaptığı fedakarlık ise bu mesajın en büyük göstergesi olmuş durumda. evet adam yaşlı, kanser, gidici, bir ayağı çukurdayken diğer ayağı da çukura girdi girecek, geçmişinden kalan ağır bir yük var omuzlarında, çocuklarıyla bir türlü kuramadığı iletişim yüzünden bin pişman ve yaralı; yaptığı şeyi bunlara bağlamak da mümkün ama böyle olduğunda yaptığı şeye fedakarlık denmeyeceğini hepimiz biliyoruz. bu açıdan bakıldığında filmin ruhu yakalanabilir ancak.
--spoieler ile karışık yorum--
izleyin, izlettirin, annenizin babanızın ve komşunuzun değerini bilin, hacılar.
izlediğim en güzel filmler arasındadır. sadece clint eastwood ikizler burcu olmasının hakkını vermiş diyor insan. amerika'nın kültürel değerlerini yerden yere vurmuş bu güzel insan, gayet de güzel vurmuş.