Sen
benim
minare boyunda çam gövdeme,
yumuşak
beyaz
bir kurt gibi girdin,
kemirdin!
Ben
barsaklarında solucan Makdonaldı besleyen
ingiliz amelesi gibi taşıyorum
seni içimde!
Sen
benim
minare boyunda çam gövdeme,
yumuşak
beyaz
bir kurt gibi girdin,
kemirdin!
Ben
barsaklarında solucan Makdonaldı besleyen
ingiliz amelesi gibi taşıyorum
seni içimde!
Biliyorum
kabahat kimde!
Ey ruhu lordlar kamarası kadın!
Ey uzun entarili tüysüz Puankare!
Karşımda:
demirleri kıpkızıl
bir şimendifer ocağı gibi yanmak
senin en basit hünerin;
yine en basit hünerin senin
buzun üstünde bir paten gibi kıvranmak!
Soğuk!
Sıcak!
Kaltak!
dur!
Yumuşak
beyaz
kıvrılışlarınla
beynime giriyorsun
kemiriyorsun!
Oraya giremezsin!
Onu kemiremezsin!
Yumuşak
beyaz
kıvrılışlarıyla
beynime giren kurdu
çürük bir diş çeker gibi söktüm!
Epeyce ter döktüm!
Bu sonuncuydu
bir daha olmayacak!
son dizesi ayrı bir koyan şiirdir. her defasında bir daha olmayacak dersin, yine tekrar denersin, aldanmamaya çalışırsın bu sefer ama o kurtlar her beynine girdiğinde kemirir beynini. her defasında söktüm dersin sökememişsindir çünkü sen sevmeyi seviyosundur ve bunun için tavizler veriyosundur, hak etmedikleri değerleri verdikçe küçülüyorsundur. bir yerden sonra o kadar zor olur ki kimseye inanmamaya başlarsın. bir gün güçlü olmuşsundur ve yorulmuşsundur artık sevmekten, her zaman terk edilmekten, başkasının beynine bir kurt gibi girmiş kemiriyorsundur istemeden. artık inanmıyorsundur çünkü, sen de onlar gibi olmuşsundur.