temel mantık; sivri kemerle ağırlık duvardan alınıyor ve yere direk atarılıyor. böylece duvarlar boş kalıyor. ( üstüne ağırlık binmiyor çünkü) adamlar diyor: la aga bu duvarlar zaten taş yığını ne gerek var?
bu sefer o araları vitray denilen camlarla dolduruyorlar.
böylece romaneks denilen mimarisinin taş yığınının yerini gotik gibi estetik alıyor. ( barokta zaten hepten taşın amuna koyuyorlar ve incik cindik yapıyorlar taşı)
ayrıca payanda da önemlidir ve yükselen binanın ağırlığını bu sefer payandayla kolonlardan da çekip yükü hafifletiyorlar.
Gotik edebiyatına, filmlerine, mimari yapılarına, resimlerine bayılıyorum. 18. yüzyılın Doğu Karadeniz’de, şömineli ve doğal gazlı güzel bir şatom olsun isterdim. Taş duvarlar, geniş odalar ve koridorlar; yürürken yankı yapan topuk sesleri ve yüksek karyolalı yataklar... Ama Doğu Karadeniz’de, şömineli ve doğal gazlı olacak. Güzel bir mimarisi ve geniş bir bahçesi olacak. Bahçesinde kızılçamlar, salkım söğütler ve kavaklar olacak ve denize manzarası olacak. Hayali bile güzel.
Çoğu insanın hafızasına göz altları morarmış gözleri kanlı soluk tenli siyaha boyanmış vücuduyla müzik yapan topluluğun teması olarak kazınmıştır mimari kısmına girmiyorum bile.