büyük kentlerin kaçınılmaz sonudur. izlenen devlet politikaları, yokluk ve açlık sınırı, umudu ekmek olan köylü halkı göçe zorlar. kendi bir avuç topraklarında karın tokluğuna yaşamaktansa büyük şehirde sürünmeyi göze alırlar, satar bağı bahçeyi gelirler... geldikleri yetmiyormuş gibi, çoğalırlar, çoğalırlar. sonra yokluk mertliği bozar, kapkaç yaparlar, çocuklar hırsız arsız olur. bilmezler ki çocuk doğurmak değil eğitmektir meziyet olan. çıkar çıkar sokağa bırak, sonra durum ortada zaten.
taşı toprağı altın zihniyeti bu garibanlara işleyenleri sorgulamak lazım, cahil doğu halkını büyük şehirlere göç ettiren devlet politikalarını irdelemek lazım. anadoluyu ankaradan sonra yok sayan, insanları üretmek yerine, gelin burdakini paylaşın zihniyetine gönderenleri, oralara yatırım yapıp ıslah etmektense, burdaki kalabalığı artıranları s.kmek lazım afedersiniz.
sonra televizyon programlarında aile dramları, evden kaçıp kayıplara karışanlar, çöplerden ekmek toplayan gariban tabloları falan süsler ekranları.
atasözlerinin doğruluğu bir kere daha ortadadır ve balık baştan kokmaktadır. göç gerçekten gidilen her yere sefalet götürmek demektir günümüz şartlarında. insanları bulundukları yerde üretmeye teşvik etmek gerekmektedir. yoksa en basit örnek olarak, bir 10 yıl sonra istanbulda yolda yürüyemez hale geleceğiz. zaten şuan da durum çok farklı değil...