ermenek maden kazasında evladı göçük altında kalan bir babanın muhabire sorduğu sorudur. muhabirin ''daha belli değil,çalışma devam ediyor'' cevabı üzerine kimsenin kaldıramayacağı o 2. sözcük geliyor babadan ''saklama''.
Cok defa caresiz kaldigimi dusundugum zaman olmustur. Askerde -15 derecede 3-5 nobeti tutarken annemi ozledigimde mesela... ya da en yakin arkadasima gozlerimin onunde araba carptiginda oylece kalakalmistim. Sadece aci hisseder ya insan, cok yasadim ben o hissi ama hic bu kadar caresiz kalmamisim, hic bu kadar aci cekmemisim... dedem benim "saklama" derken ki ses tonun bitirdi beni be! 2 gundur aklimdan bir an olsun cikmadi o halin, bir omur de cikmaz artik. Ne zaman caresiz hissetsem kendimi gelir artik gozumun onune bu zavalli dedeyle nine... yoklugu dusunmek ne kotu sey.
şimdi o allah rahmet eylesin ölen abinin 2 cocuğu var ben genç halimle iş bulamıyorum onlar nasıl bakıcak bu cocuklara? neden hiç bir yardım kampanyası yapılmıyor elimizden geldiğince yapsak olmaz mı?
Aklıma geldikÇe üzüldüğüm sözdür. Yazıklar olsun o madeni kapatmayanlara, bu felaletin olacağını bile bile raporlara rağmen işletenlere, buna göz yuman yetkililere.
sıfır mimikle, sıfır vurgu ve tonlamayla içini dökmenin vaki oluşudur. bağırmadan çağırmadan suratını eğip bükmeden kilometrelerce ötedeki insanların içini yakmıştır bu dede, ve hanımı nene.
insanın kendi ana babası geliyor aklına be. ananızı babanızı o halde düşünün. eminim ölmek hiçbirimizin Sikinde değildir. ama ana babanızın o videoda oynadığını düşünün. ya sikmişim sistemini parasızlığını kazadan kazaya canlanan işçi edebiyatını bürokrasisini be kardeşim. acı başka bir şey.
beni bu maden kazalarında en çok üzen şey, o canların gitmesi hariç, bir "çizmelerimi çıkarayım sedye kirlenmesin" bir de bu anayla bu dedenin sözleri. "yüzme de bilmezdi ne yaptı suyun içinde", "gitti mi benim oğlan şimdi... saklama."
"gitti mi benim oğlan şimdi" "saklama" babacım bu nasıl bir soru cümlesidir. duyduğum an televizyonun karşısında çakıldım kaldım. dünden beri de aklımdan çıkmıyor. muhtemelen de hayatımın son anına kadar bu cümle kafamda dolanıp duracak. yok böyle bir şey.
babanın, o sorudan sonraki o bakışı, o annenin gözlerindeki çaresizlik. hadi şimdi de köylü romantizmi diye dalga geçin, köylüleri yüceltmeyin diye konuşun. şu enstantane nasıl bir dramdır yarabbi. o bakış nasıl bir şey ya nasıl bir şey.
ben sizleri üzen, oğlunuzu alan soysuzların; sizleri oy verdiğiniz partiye göre yargılayıp ölümü hak ettiğinizi düşünecek kadar aklını kaybetmiş şerefsizlerin alayını gö*ünden silkeyim. ulan bu ülke hala dimdik ayaktaysa böyle özel ruhlar sayesindedir. başka bir anne de, su tahliye hortumunun daha hızlı su tahliye etmesi için elinde bir şeyle oradaki toprağı düzeltiyordu.
böyle insanları aptal yerine koyup evlatlarını alan ve parayla bu insanları susturanların topunun allah belasını versin.
"saklama..."
bir çaresizlik örneği...
kazanın olduğu günden beri bu iki çaresiz yaşlı insanı her gördüğümde ne yapacağımı şaşırıyorum. elim ayağım dolanıyor resmen. kara lastikleriyle oğlunun cenazesinde ağlayan amcam dağladı içimizi. yerin dibine batsın böyle adalet. yetkililer(!) ayakkabı hediye etmiş, taziyeye gitmiş ne fayda.. o çaresiz bakışının hakkını ödeyemeyiz...