söylemesi zor bir anda kullanıldığında önemli bir laftır. tüm çıkarlardan uzak, sadece nedensiz sevginin bağladığı iki insan çatışır bir noktada -iki insan varsa ortada olmaz mı ya-. sesler yükselir apansız, açılan delikten oluk oluk birikmiş, içe gömülmüş kızgınlıklar, farklılıktan kaynaklanan uyuşmazlıklara şikayetler akar -ki o öyle olduğu için sevilmemiş midir ya-, artık konuşulan konunun bir önemi kalmaz, kontrol dışında amacını aşan bir hengâme başlar, anlamsızlaşır havada uçan kelimeler, kifayetsizlik ve çaresizlik..derken anlık bir hırçınlıkla kapıya yönelir bir kişi..işte diğeri..yani duran; diğeri harekete geçmişken, kafasından bin bir şey geçen, sabit kalakalan..bir silkinip "gitmesen olmaz mı" dese*..kaç dönüş yaşanır belki sevgiye..*
gitme kat'i ise gidene söylenebilecek en acı veren cümledir:gitmesen olmaz mı...
oysa kalan bunu acı vermek için söylemez,onun da yüreğini burkan el en son boğazına çıkar canı giderken,can havliyle dökülüverir ağzından kelimeler...
eserdeki gibi de bir soru değildir aslında bu 'hani gitmesen diyorum'dur.
birbirlerini sevdikleri halde ayrılan çiftten birinin söylediği söz. her duyduğumda ağlamak gelir içimden. oysaki ömür boyu mutlu yaşama şansı vardır ama aşk acı çektikce büyür. çekin bakalım acıyı, kalp ne kadar dayanır bilinmez bu işe.
silahınızda kalan son merminizdir böyle bir kelime.onuda kendinize saklamıssınızdır.son koz olan kelime.zaten bunu soyleyınce butun kalkanlar kaldırılmıs butun gurur boş verilmiştir.harcamıssınızdır son merminizi ki o da sizi öldürücektir.
şimdi sen gidiyorsun ya, git. acımaz ruhum, ezilmez içim... bas geç yıkılmış umutlarıma, kırık, terkedilmiş hayallerime... yürü bak ileri. sadece önüne bak ama, dönme sakın geri, bakma ardına. desem de inanma. hâlâ yüzüm kapıya dönük, kulağım hâlâ eşikte... o kadar çabuk geçiyor ki günler sensiz. o kadar boş ki hayatım 'sesin'siz. yaz geçti, sonbahar geçti, kış bitti. şimdi bahar da gidiyor ama sen gitmesen olmaz mı??
gözlerin dolduğu, sesin titrediği, beyinden artık hiç ama hiçbir düşüncenin geçemediği, etraftakilerin önemsenmediği, son kez sarılacağını bildiğin anda ağzından çıkan söz öbeği.
bitti den sonra bitmiştir, ne söylense ne kadar ağlansa azdır, yalnız geceler, gözyaşlı günler vardır ilerde. yastık gözyaşlarıyla ıslak pamuğa dönmüş, kaç gündür kalkmadan hasta gibi yatılan yatak vucudun şeklini almıştır. çalan kapılar açılmamış, telefonlara bakılmamıştır, hayat artık bitmiştir, geri kalanı işkencedir, ama hep bi acaba vardır, acaba gitsem, acaba desem ki.
acaba; derin bir tüneldir, dibi sonu olmayan, kapkaranlık bir tünel
ama günler yatakta geçtikçe belki geri gelir, belki tekrar olur diye görülen rüyalar acaba tünelinin sonunda bir ışık olduğunu düşündürür. belki vardır, belki?
kapı çalınır, açan olmaz, yok bu saatte evde olmalı
+alo?
-kapıdayım üşüdüm, açarmısın.
işte aylar, yıllar geçen evdesinizdir, ama ev tamamen bir yabancıdır, sizi hoş karşılamamıştır, ev sizin orda olmanızdan rahatsız olmuştur. odada beraber gidilen bir tatilde çekilen fotoğrafınız çerçevelenmiş hala duvarda duruyordur, içinizi bir heyecan kaplar, acaba, acaba o da mı vazgeçemedi?
-fotoğrafımızı hala kaldırmamışsın (içini bir huzur kaplayarak, çünkü hala orada)
+tatildeydim, bu sabah geldim, akşama toparlicam hepsini
işte o an yıkılır, dünya başınıza yıkılsın istersiniz, oradan kaçmak, koşmak koşmak koşmak, dağlara tepelere tırmanmak, orada ağlamak, belki hayvanlar gibi salya sümük yerlerde sürünmek istersiniz, bu acı bitsin yeter ki, zaten artık yaşamak eziyet bana..
ama hala ışık sönmez, hala acabalar vardır, acaba çok kızgın olduğu için ısrar mı bekliyor, herşey çok güzel olacak diye anlatıp ikna etmemi mi bekliyor..
+salona geçer misin üstümü giyinicem
bu adam kim diye düşünürsünüz, canınız ciğeriniz olan, yüreğinizden bir an olsu ayrmadığınız nerede diye düşünürsünüz.
salondaki tüm eşyalara göz atarken hepsinde bir anınız olduğunu farkeder, içiniz burkulur. müzik setinin ses açma düğmesini kırdığınız için evin içinde sizi kovaladığı, televizyonun bir türlü istediğiniz kanalı çekmediği, doğumgününüzde size süpriz yapacağım diye dolabı devirip tüm tabakları kırması..
+dışarı çıkıyorum, anahtarım var, eşyalarını alıp çıkabilirsin
ayakkabısını giyiyor, gidiyor, nereye gidiyorsun diye bağırırsınız, seiniz çıkmaz, gitme diye ağlarsınız duymaz, son çabanızla cılız bir ses çıkar boğazınızdan
bir soru veya istek cumlesi degildir aslen. yalvaristir. soylerken basin dik olsa bile kalbin mutlaka bukuktur. soylemezsin zaten oyle pek. soyleyemezsin herkese. bu sozu soylemene degecek kisi sayisi cok azdir cunku. o yuzden "gidiyorum" diyene cevabin "gitmesen olmaz mi" degil de "peki, git" olur.
ellerin ellerime değdiği an hisettim ayrılığı.. Hissettimde konduramadım... her bakışın biraz daha uzaklaştı .. kelimeler boğazına dizildi çaylar içildi zorla samimiyetsiz bir kaç tebessüm kaçan bakışlar... ve dudaktan zorla çıkarn gitmesen olmaz mı ? ....
cevap çoğu zaman gelmez gelmez ama cevap beklediğin çoktan gitmiş olur.
giden kişinin gitmemesinin bize az dokunacağı fikri içinde sarfettiğimiz cümledir. gitmesin, kalsın isteriz ama ''nolur gitme, yanımda kal'' diyemeyiz, ıkına sıkına bu cümleciği sarfedip içten içe gitmesin diye yalvarırız. ama nasipse gelir hint'ten yemen'den, nasip değilse ne gelir elden.