bazen olması gerekendir. dansçı bir sevdiceğim vardı geçen sene. istanbulda süper bir iş bulmuş 5 gün sonra taşınıyormuş. bugün görüştük. gelmişini geçmişini bildiğim için kızamadım niye gidiyorsun diye. sadece içimden bir parça koptu böyle iyi yolculuklar derken. bazen gitmek gerekir çünkü. en iyisi budur bazen. herkes için.
bazen sadece sessizce yapılması gereken eylemdir, zaten sözler neyi ifade eder? hissettiklerimizin kaçta kaçını yansıtabiliriz satırlara?
bazen kafana sadece bir silah dayansın ve bu silahı doğrultanın son sözlerini bile sormadan tetiği çekmesini istersin, büyük bir gürültüyle silah patlar, kulaklarında bir çınlama olur, yere düştüğünde hala ölmemişsen son gördüğün kendi kan gölünde hareketsiz yattığındır.
gerçekleştirme düşüncesi yavaş yavaş maya tutmaya başladığı an,insana gideceği yerde karşılaşacaklarından daha çok ayrılacağı yerde arkasında bırakacaklarını düşündürtüyorsa, gidilmeyen gitmeler olarak kalması gereken cüret etme eylemi...
gitmek bir karardir, delikanliliktir, sozu yemek olmaz, gidersin ve donmezsin. sen giderken geride kalanlar ozler mi, bekler mi dusunmeyeceksin sayet ki dusunursen gitmeye ihanet edeceksindir.
Ben kentte bitirilemeyen gecelerde, otobüs terminallerinde bulurdum kendimi. Gözleri filler kadar yorgun adamlar çorba içerlerdi. Şoförler hızlıca bir sigara içerlerdi. Otobüslerin o çocukluğumdan beri hayran olduğum 'havalı' seslerini dinlerdim ben. Sonra rastgele bir bilet alıp, otobüse atlayıp..
Gidemezdim..
Hiç gidemezdim..
Terminale her gidişimde benim gibi yalnızca oraya kadar gelip, orda duran, her gidişimde orda bulduğum sokak köpeği -adını bu yüzden duran koymuştum- ile birlikte gidenlere bakardık. El sallardık gidenlere, hiçbirini tanımazdık. Aslında bilinen tüm öyküler böyledir. Tanımadıklarına el sallamak. Gideceğini bildiklerin. Ve buna rağmen gelmesine izin verdiklerindir hep öykülerin kahramanları. Duran ve ben o kadar da afili hüzünleri tanımazdık. Gitmenin artistliğine özenirdik hep.
Hiçbiri bilmez ama çocukken de gördüğü her uçağa el sallayan benim aslında.
gidişime yollar açtı bugün, gün bana. git dedi ilk defa belkide umarsızca. kurumuş yapraklarını bile serdi yoluma, ben gibi sararmış,solmuş yapraklarını... koskoca bir tablo serdi sanki önüme. baktıkça baktım, düşündükçe dağıldım. bakışmaların sonu gelmedi, düşüncelerin şekli değişmedi. bir kendime baktım bir de o tabloya. ben baktım o söyledi, o söyledi ben baktım... buyur dedi sonra zaman hesaplaşma vakti. söyle hadi söyle ki başlasın yolculuk. uydum sözüne. yutkundum önce bi sonra akıttım gönülden dile. bakamadım söylerken içimdekileri ona. bir an önce bitsin diye, yüzüme değen gözleri nefesimi kesmesin diye bakamadım. öylece söyledim işte. bitti sandım susunca. yeni başlıyormuş oysa. git dedi bana, bakamayan gözlerime inat delicesine açılmış gözleriyle baktı yüzüme ve git dedi yeniden. kalakaldım karşısında. ne gitmek mümkün oldu ne kalmak. bir damla yaş takıldı gözlerime bir de söylenmeyi bekleyen iki kelime. ne zordu lan onu söylemek. söylemedim, söyleyemedim. o da söylemedi. ama söyleyemedi değil söylemedi. tablo açık, yollar açık... git hadi git işte dedim kendime. dedim demesine de yemedi lan. gitmedim, gidemedim. gitmedim ya söyledi ama..