Olurduk lan vallahi de olurduk çok güzel olurduk hem de, ah senin doktor egon olmasaydı...
Halbuki ne çok sevinmiştim sen tıpı kazanınca, içim içime sığmamıştı, ama sen olamayız dedin, bir evlilikte erkek kadından daha üst bir statüde olmalı dedin. O yüzden olamadı.
Peki sen ne oldun, hastaların davalarıyla boğuşan kötü bir doktor oldun, kötü bir evlilik yaşadın, senden daha önemli konumdaki kocandan(eski kocandan) çok kötü dayaklar yedin. Ben seni dövmezdim la en azından, insan sevdiğine kıyar mı?
Kickboksa başladığımı söylediğimde salondaki bütün akrabalar ''aman sen dayak yersin boşver'' demişlerdi. çok zoruma gitmişti. çalıştım, kan döktüm, ter döktüm, gözyaşı döktüm. en sonunda kendimi kanıtlamak için müsabakaya çıktım. dayak yedim.
daha olgun bir kadın olmanı isterdim bir şeyi değiştirebilseydim hayatta demişti.
olgunluktan kastı seksti. kırıcı olan bu. çocukluk aşkına da bunu demezsin. çocukken sırf karşıdaki kadın diye cinsellik beklemezsin. bu nasıl sağlıksız bir şemadır? güzel anıları bu sebepten bozmazsın. neyse ki bozuldu da küfür edip stres attık.
Şu şu kelimeler bütünü diyemem sanırım. Sonuçta bir noktada kırılmamayı bile bir yere kadar kırılarak öğreniyor insan. Zaman geçiyor. sözler, hareketler, bakışlar ilk günkü tazeliğini koruyamıyor. Ama bir şeyler muhakkak orada kalıyor. Bazen soluk birer yansıma yüz, bazen de tam anlamıyla ilk duyuş, ilk bakış, ilk sesleniş ya da basit bir cümle. Zihnimizin sokaklarında bazen öyle cümleler yankılanır ki en aşina olduğumuz benliğe bile uzaktan bakakalakalırız. içtiğimiz suyun tadı bile bardakta kalır, renkler kalır, sesler kalır. Ölü bir et parçası gibi, kansız cansız hiçbir işimize yaramayan ama görünce midemiz ağzımıza gelinceye kadar doyasıya ürperdiğimiz.. Soluksuz yaşıyoruz biz bu hayatı, soluksuz.