Hali hazırda yaşadığımız berbat günlerde iyisiyle kötüsüyle geçmişi yâd etme, tercihe göre üzerine bir şeyler de karalama fasılitesidir.
*
Romanlarının şirazesi dünden kayık mahallenin arnavut kaldırımında; telâşlı ayaklar altında ezile ezile terbiye edilirdi zaman.
O vakitler zaman bize değil, biz zamanın üzerine basarak ilerlerdik.
Anlamı mahallelinin akşam fısıltılarında tartışmaya açık bir duygu karışık hep halet-i ruhiyelerde: "Mağrurluk"
Sonra gökyüzünün ince görüntüsünü keşfeden sırasını savdı birer birer.
Mağrurluk da akşam ezanıyla kafa kafaya verip uğuldaşan rüzgâra atladı gitti,
Anlaşılan o ki, o da onlar gibi pes etti.
Kendi topladığımız bilyelere dolandı ayaklarımız sonra,
Topallaya topallaya zor çıkar olduk yokuşumuzu.
Vakit simsiyah gecenin karasına çatınca, herkes kadar omzumuza kalanlarla zaman denilen girdabın içinde yoğrulduk,
Biz; sallanpeş etimizle zaten anadan doğma yorgunduk.
Gölgesi de, şefkâti de üzerimize düşmeyecek yıllara;
tökezleye tökezleye koşar adım sızlayan bacaklarla..
Bilmeden adına yaşam denen bu yolculuktan dönemezdik,
Ve o çağ, buna akıl dahi erdiremezdik.
"Gök kubbenin ketun kızıllığın kucağında kaç can daha büyüyebilirdi?
Kaçı erişebilirdi kırılıp beyazlığının arasından toprağın koynuna?
Ya da günahlarıyla dökülüp mü sunardı ak parçalarını söyleşsin diye yalancı lapiskalara?
Belki de yağmur diye bizden aldığı kederini geri taşlayıp durdu avuçlarımızın içine
Ona lâyık gördüğümüzden sundu bize
Ve hep ağlak, daima mağrur.
Neden kanadı bu kadar ellerimiz uzanırken en pürüzsüz umuda?
Neden hep gözyaşı derdik bize gülümseyen yarınlara?
Yolculuğunu tamamlamadan, önümüze erkenden düşmüş damlaların bencil heveslerinde boğulmadı mı en berrak düşler gece yarıları
Oysa gözlerimize bulaşmış kirle pasla sayıkladık durduk yıldızların yalnızca karanlığa sunduğu şarkıları..
Pay biçtik ruhlarımızdan kopan çiçeklerin asık yüzlerine,
Raconu bu ya umudun; bileyleyip durduk içimize sığdırabilmek için gökyüzünü
Kim bilebilirdi sırtımıza saplananın kendi emeğimizle ucunu sivrilttiğimiz umut olabileceğini?
Katlimiz belli, katilimiz belli.
Sonra "hayat" denildi; bir kelâmla özetledi tüm yitirdiklerimiz, acılarımız, sevinçlerimiz, hatta ölümlerimiz..
Hayatın dışında soluk alıp verenleri sorup durma bana,
Onlar hâlâ gecenin uğranmayan sokaklarının mültecisi,
Onlar hâlâ günün uğranmayan saatlerinin sadık tiryakisi.
O halde topu yekûnu "hayattır" söylenen,
"Hayattandır"
Topu yekûnu çoktan kaderine terk edilmiş bir muamma.."