geçmişimiz uzağına zamane nin tuzağına düşmek

entry1 galeri0
    1.
  1. türkiye analizidir.

    "Ne kendimizi geçmişimizle birlikte keşfedebildik, ne başkalarını -avrupayı ve sair- kavrayabildik. Bir kısır döngü (fasit daire) içinde dönüp duruyoruz" demektir.

    geçmişimiz, yalnız zaferler açısından değil, insan kaynakları açısında da çok zengindi. Geçmişimizin her yılına birkaç “cevher insan” düşüyorken; günümüzde tabiri caizse “kat-ı rical" (adam kıtlığı) mevcuttur.

    Nedenlerine ulaşmak istiyorsak, önce geçmişimizle buluşmalıyız.

    belliki dedelerimizin ve ninelerimizin insan yetiştirme konusunda sonuç veren metotları varmış. O metot sayesinde, bugün hasretle andığımız “cevher insan”a ulaşmışlar.
    Bunun tek yolu, anne babanın “cevher insan”a dönüşmesidir.

    A. L. Castellan’dan bir tespit: “Osmanlılar, ihtiyarlara ve çocuklara büyük ilgi gösterirler”

    Osmanlı, bunu farkındaydı. bu yüzden aile içi ilişkileri sağlam tutmuş, ailenin yaşlılarına saygı duyulması gerektiğini toplumun tümüne benimsetmişti. Çocuklar bu örneklere göre yetişirdi.

    kendisi iflah olmaz bir "türk ve islamiyet düşmanı" olan ingiliz Sefiri Sir James Porter, 17. yy. Osmanlı ailesindeki sevgi ve dayanışma ruhundan gıpta ile bahseder: “Baba sevgisi çok kuvvetlidir. Çocuklarda sonsuz bir itaatle birlikte, evlatlık göreviyle olabilecek her şeye karşı sarsılmaz bir bağlılık görülür. Osmanlılarda çoçukların anaları ve babalarına karşı besledikleri sevgi ve hürmet, özellikle takdire değer. istanbul’da tabiatın yüzünü kızartacak derecede çığrından çıkmış evlatlar az görülür!”

    A. Bayer “Neuf anne’es a Constantinople” isimli eserinde Osmanlı toplumunun sevgi, saygı ve dayanışma ruhundan, yardımseverliğinden, ikramından, kendi ifadesiyle “insanı minnettar bırakan davranışlardan uzun uzun bahseder. Fransız toplumunun bu hasletleri örnek almasını diler. insani hislerin ve hasletlerin 18. asır Fransa’sında, neden Osmanlı toplumundaki gibi olmadığını hayıflanır. Bunu sebeplerini araştırır ve bir yabancının varabileceği bazı doğru tespitlere varır. Der ki: “Müslüman Türklerin barbarlıkları hakkında müelliflerimizin yazdıkları yazılara rağmen, bütün bu iddiaların aksini ispat eden vakıalar ortadadır. Dinen manen zincirlemiş olduğu hakiki Müslümanlar, ancak onun kendilerine çizmiş olduğu daire dahilinde hareket edebilirler.”

    Kimi aydınlarımızın bir türlü varmak istemediği bu noktaya bir yabancı gezginin üstelik 18. asırda ulaşmış olması düşündürücüdür. Brayer, Osmanlı toplumunu yücelten gizemi keşfetmiş ve kitabına çekinmeden geçirmiştir.

    Şöyle devam ediyor:

    “O su bentlerini, yol boylarıyla gezinti yerlerinde rastlanan sayısız çeşmelerle sebilleri, yolcuları barındırıp dinlendirmek ve yiyeceklerini temin etmek için yapılan o hamamlı, çok odalı ve etrafları sıra sıra dükkanlı hanları kuran da o ruhtur.”

    "Hangi ruh?" diye sorarsanız, onu da izninizle Dr. Brayer’in kaleminden okuyalım;

    “Kuran’ın müminleri teshir eden ruhu” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor; “Birtakım menfaat kaygıları, eğlence düşkünlükleri, çok defa kadınların da iştirak ettiği ticari muamele gaileleri, hasılı başka memleketlerin her şeyleri, kadınların çocuklarına karşı şefkatlerini çocuklarına azalttığı halde, Osmanlı’nın harem (aile) hayatı, bilakis bütün bu hislerin bir merkezde toplanıp artmasını temin etmektedir.”

    Dr. Brayer Osmanlı aile hayatına temas ederken, bilhassa yetişkin çocukların anne babaları ile birlikte oturmaktan derin bir haz duyduklarını belirterek diyor ki;

    “Çocuklar yetişip adam oldukları zaman, analarıyla babalarını yanlarında bulundurmakta iftihar ettikleri ve küçükken onlardan gördüğü şefkate mukabele etmekle bahtiyar oldukları halde....” -Oradan geçiyor kendi toplumunu eleştirmeye; “Başka memleketlerde çok defa çocuklar, olgunluk çapına girer girmez (ekonomik özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz) analarıyla babalarından ayrılmakta, ekonomik menfaatleri hususunda onlarla çekişe çekişe tartışmakta, hatta bazen kendileri refah içinde yaşadıkları halde anne babalarını sefalete yakın bir hayat içinde bırakmakta, zavallılara karşı adeta yabancılaşmaktadırlar.”

    Biz de Avrupalılaştık ya, işte şimdi aynı durumdayız. Aynı sıkıntıları, aynı hasreti çekiyoruz. işin tuhaf tarafı Avrupa; "aile kurumunu bozmanın faturasına" toplumun dayanamadığı görmüş ve aile kurumunu sağlamlaştırma arayışlarına yönelmişken biz yanlış istikamette azimle ve süratle mesafe almayı sürdürüyoruz.

    vesselam.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük