istanbul devlet tiyatrosunda bi oyuna gittik geçen gün. ben varım, ihsan abi var, bi de onun yeğeni. neyse, bi girdik salona, tıka basa dolu, hiç yer yok. sonra bi baktık en önde üç kişilik yer kalmış, allah allah bu geri zekalılar ayakta kalmışlar ama orda üç kişilik yer var, goşun la goşun dedim bizimkilere, hemen gittik gaptık o boş yerleri.
o sırada ben bi baktım, mek danıltstan aldığım big menü hamburgeri hala elimde, gayet doğal, unutabilirim yani. neyse onu yiyodum, oyuncunun biri geldi sahnenin önüne kadar, bana diliyle bişiler yaptı, böyle diller gibiydi yani, faşist bir şekilde dil atıyordu. ne diyon la acıktın mı, hamburger mi istiyon? dercesine bi işaret yaptım, fakat hayır, anlamadı...
meğersem baş örtüme takmış, baş örtümden dolayı bana hareket çekiyomuş. sonra bi baktım, diğer herkes de bana bakıyor, bu adam niye baş örtüsü takıyor? der gibi yüzleri... çok korkmuştum, hemen salonu terk ettim, ağlıyordum çok... pis faşistler...
benim de başıma geliyor bu. ama tiyatroda değil. tiyatroyu pek sevmem. tiyatrocuyum, büyük oyuncuyum diyen her bir bireyin eline veririm, tiyatronun tarihini yaladım yuttum. neyse konumuz bu değil. dönelim; benim de başıma alış-veriş merkezlerinde geliyor bu tür olaylar başıma. sakalım parlıyor, birilerini korkutuyor sanki. gözler üzerimde. batılı köpekler bunlar. bunlar insanları etnik kimliğine göre ayrınalar, ya da ideolojilerine göre tanımlayan ancak dexter izleyebilecek, masasından şarabı eksik etmeyecek, franz kafka ile siyah hülyalara dalabilecek kadar elitist orospu çocuklarıdır. sanırım arkadaşımızın başına ilk defa gelmiş bu, hemen karamsarlığa kapılmasın. bu olayların fazlalığı bahsettiğim orospu çocuklarının alanlara ayrılması ile alakalı. sahiplendikleri alanlara girdiğiniz vakit bu tepkiler kaçınılmaz oluyor. köpekleşmenin tarihinden bir kesit bu.