geç kalınmış sevgiler

entry7 galeri0
    1.
  1. hep bir koşuşturmaca.
    bir şeyleri kovalıyoruz.
    hep!

    hep hayıflanıyoruz, hep üzülüyoruz ardından.
    ve hep susuyoruz.

    tanrım! ne çok yok oluyoruz farkında olmadan!

    ****

    eğer ki aşk, yakalanması gereken bir vapursa, biz geride kalanlar hep kaçırıyoruz o vapuru.
    içimiz acıyor buna. kendimize kahrediyoruz. kendimize sövüyoruz ve hep haksız durumda oluyoruz!

    ya habersiz seviyoruz, ya da susuyoruz.
    öyle zamanlar oluyor ki insan söyleyecek söz bulamıyor. hani hayattan bıkarsınız ya, aynen öyle. yaşamak gelmez içinizden. ama siz mecbursunuzdur nefes almaya.

    işte tüm bunların sebebi, hayat denilen girdabın içinden çekip çıkarılmayı bekleyen aşkları çıkaramamak.
    zaman akıp giden bir nehir ve o nehirde geriye doğru yüzmek diye bir şey yok. işte o yüzden insan etrafındakilerin farkında olmalı.

    hep!

    ****

    -sen, hayattan çalmayı başarabildiğim nadide parçalardansın. girdap sırasında bulunan bir hazine gibi. eşsiz ve dokunmaya kıyamadığım!

    baktı bana.
    gülümsedi.
    eline aslında hiç yakışmayan sigarasından bir yudum aldı.

    farkettim.
    gardını kaldıramadan inmişti darbe.

    verecek bir cevabı yoktu buna.

    artık bazı şeyleri kabullendiğimizden, açık açık konuşuyorduk böyle şeyleri. hep yaptığımız gibi.
    hep yapacağımız gibi.

    -peki ben diğerleri gibi bir şeyler öğrettim mi sana?
    -hayır tabiki de. çünkü sen, benim aynadaki yansımam gibiydin.
    durdu.
    -şimdi değil miyim? dedi.
    -öylesin de, farkındaysan yaşananlardan sonra sahiplik duygumun olmaması gerekiyor. dedim.

    üzüldüm.
    üzüldüğünü hissettim.

    sustuk.
    hep yaptığımız gibi.

    ****

    hayatımızdakileri keşkeleri toparlasak bir bavulda.
    taşısak onu istediğimiz yere.
    hatta kurtulabilsek onlardan.
    ne güzel olurdu değil mi?

    insan bazen, geç kaldığını anlayınca zamanı geriye çevirmek istiyor.
    nafile çabalar, mantıksızlığını gösterdikten sonra, iki kadeh içkiye ihtiyaç duyuyor insan.
    ve sigaraya.

    insan beyni, sahibini şaşırtıyor böyle durumlarda.
    o olmasaydı ne olurdu? diye düşünüyor insan.
    sürekli soruyor, sürekli sorguluyor.

    ve, keşkelerine binlerce keşke daha ekliyor.
    en acı verici olanı ise şu oluyor daima:
    "keşke daha önce tanışsaymışız!"

    içilen sigara sayısı günde iki katına çıkıyor, daha çok o düşleniyor, daha çok aynı şarkı dinleniyor ve daha çok özleniyor o.
    çok özleniyor!

    ****

    -seni bir gibi saklayacağım, kendimden bile! dedim.
    baktı bana gözlerini soru sorarcasına açarak.

    bir şey demedi. gerek de yoktu.
    biliyordu.
    vazgeçmeyeceğimi, hep seveceğimi biliyordu.

    -en acı olanı ise, bizim bir daha hiçbir şekilde olamayacağımız. hiç! belki de birbirimizi başkalarına anlatacağız, bir anı olara.. dedi.

    kimse bilmez.
    kimse bilemez o anki parçalanmayı, o anki yalnızlığı.

    böyle bir darbeye hazırlıklı değildim.
    burnum kanadı, durduramadım.

    ****

    geç kaldık bir çok şeye.
    yaşamayı unuttuk hani bazen.
    ve en acısı:

    sevmeye çok geç kaldık!
    tanımaya çok geç kaldık!

    "sen, en kuvvetli adımlarımla yetişemediğim. kendini güze küstüren yalancı bahar... şimdi her şey temenni ettiğin gibi..! aşk kınında kaldı, cümleler boğazda. ben, çok üşüdüm."
    9 ...
  2. 2.
  3. "birbirimize birkaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık
    hep yanlış gidenlerin ardından yorulmasaydık"
    dizeleriyle harika bir şekilde anlatılmış olandır.
    4 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. zamanın değerini anlamayı sağlayacak kaybedilmişliklerdir.
    2 ...
  7. 5.
  8. Murathan mungan'ın bir şiirinde çok güzel değindiği sevgilerdir

    YALNIZ BiR OPERA

    ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
    yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
    oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

    imrendiğin, öfkelendiğin
    kızdığın ya da kıskandığın diyelim
    yani yaşamışlık sandığın
    Geçmişim
    dile dökülmeyenin tenhalığında
    kaçırılan bakışlarda
    gündeliğin başıboş ayrıntılarında
    zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
    Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
    fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

    Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki
    gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
    benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
    Ve hala bilmiyordun sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
    Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
    Bütün kazananlar gibi
    Terk ettin

    Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
    yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
    Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
    Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.


    Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
    kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
    çerçevesine sığmayan
    munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
    lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu


    Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
    Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
    uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
    ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
    Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
    değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
    aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
    diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

    Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
    Takvim tutmazlığını
    Aramızda bir düşman gibi duran
    Zaman'ı
    Daha o gün anlamalıydım
    Benim sana erken
    Senin bana geç kaldığını

    Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
    Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
    kalmıştı.
    Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
    arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
    Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.

    Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
    Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

    Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

    Şimdi biz neyiz biliyor musun?
    Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
    Birbirine uzanamayan
    Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
    Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
    Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
    Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
    Ne kalacak bizden?
    bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
    Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
    Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
    Bizden diyorum, ikimizden
    Ne kalacak?

    Şimdi biz neyiz biliyor musun?
    Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
    gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
    şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
    Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
    Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
    Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

    Murathan Mungan
    2 ...
  9. 6.
  10. tekrar "ol"ması mümkün değildir.
    0 ...
  11. 7.
© 2025 uludağ sözlük