basit bir "gezi parkı yıkılmasın eylemi" idi. sabaha karşı yapılan eylem ile direnişin fitili ateşlenmiş gençlerin sosyal medyayı kullanma kabiliyeti yanında yaratıcılığını konuşturması basit deneni organize bir hale sokmuştur.
rte nin aşırı tepkili olduğu kadar çevresindekilerin de olayları analiz etme kapasitesinden yoksun olması eylemin güçlenmesi sağlamıştır.
genel başkan yardımcısı bile "mesaj alındı" tarzında sözler sarfedip "mesaj alındığında direk işlem yapan" iktidarın hala gezi parkı hakkında kararı sürüncemeye bırakması, üstüne üstlük "sosyolojik bir olay" haline geldiği söylendiğinde "bana sosyoloji mi ögreteceksiniz"diyerek analiz yapmasak burda olur muyuz tarzı konusan bir başbakan gelecek seçime mağdur edebiyatı yapabilmek adına polis müdahalesini meşru kılmaya çalışmıştır.
maalesef müdahale esnasında yaşananlarla devlet-birey karşı karşıya getirildiği gibi genç nesle can dündarın dediği gibi "kin tohumları atılmış oldu".
esasen her akpli yönetici yahut yandaş yazar sadece tek bir olaya kitlenmiş durumda ve bu konu üzerine giderek gezi parkı olayını farklı noktalara çekmeye çalışmaktadırlar.
Hüseyin Çelik ise yukarıdakiler iözetler şekilde şunları söyledi;
--spoiler--
"Bu millet yükseliş trendine girmiştir, rotayı bulmuştur yoluna devam ediyor. Birileri bize çelme takıyor. Maraza çıkarabilir. Biz bunlara takılmadan yolumuza devam edeceğiz. Birilerinin nasırına basıldı. Biz özellikle kararlı ve emin adımlarla Türkiyeyi dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine sokmak için hedef 2023 programı belirledik. AK Parti karşısında yedi kez mağlup durumuna düşenler, hezimete uğrayanlar farklı yöntemler deneyebilirler ama ben halkımızın sağduyusu ve kararlılıkla bunların üstesinden geleceğimize inanıyorum. Mesele çevre duyarlılığı ise bu mesaj alınmıştır. Gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Bu saatten sonra bunu uzatmak işin tadını kaçırmaktır ve bu işi marjinalleştirmektir."
--spoiler--
negahan alçı ise "Birçok konuda AK Partiyi desteklememe rağmen bu konudaki talepleri haklı bulduğumu, Topçu Kışlasına benim de karşı olduğumu, oranın Taksim Meydanıyla aynı seviyeye getirilmiş düzayak bir büyük park olması gerektiğini söyledim" diyerek kendini destekçi(!) olarak görse de vurucu noktayı aşağıdaki sözlerle tamamlıyordu;
--spoiler--
Diplomat arkadaşım Bu çevreci görüşlere destek vermen çok önemli. Kanal istanbul ve Üçüncü Havalimanı projeleri de çevreye büyük zararlar verecek, hükümet bunlardan da vazgeçmeli, yoksa yine büyük protestolar olur dedi.
Allah allah dedim içimden. Ürktüm de biraz. Zira bu arkadaş Thatcher ve Reagan hayranı olan sağ görüşlü bir diplomattır. Kendi ülkesindeki çevreciler ve solculardan hoşlanmaz. Oysa burada özellikle Kanal istanbul ve Üçüncü Havalimanı konusunda birden çevreci ve solcu hale gelmiş... Üstelik o projelerle ilgili büyük protestolar olacağını nerden çıkartıyor? Ben biraz da sert tonla bunları sorunca Tahmin ediyorum, baksana Taksim Platformu da Kanal istanbul ve yeni havalimanını istemiyor dedi. Ancak kendini sağcı olarak tanımlarken, buradaki solcu ve çevreci tezleri niye desteklediği noktasındaki çelişkiyi açıklayamadı...
Ben de o zaman Kanal istanbul ile bizi kilitleyen Montrö Sözleşmesi fiilen ortadan kalkacak. Üçüncü havalimanı ile de istanbul Avrupanın hub noktası olacak, Frankfurt ve Londrayı geçecek. Sorun bu mu? Sonra, niye üçüncü köprüye değil de diğer iki projeye özellikle karşısınız? Tuhaf değil mi? diye sordum. Bunlara hiç cevap veremeden telaşlanarak yine çalışıp ezberlediği solcu ve çevreci tezleri sıralamaya başladı bu Thatcher hayranı diplomat arkadaş.
Bu arada şu notu düşeyim: Bir liberal-demokrat olarak hayatı komplo teorileriyle ve dış mihrakların oyunu gibi laflarla açıklamaya çalışan totaliter kafa yapısından hiç haz etmem. Fakat ünlü uluslararası ilişkiler teorisyeni Tarbjon Knutsenin Büyük devletlerin Türkiye politikası kurudukça sulanan, uzadıkça budanan bir politikadır sözünün gerçekliğini de iyi bilirim. Yukarıda bahsettiğim diplomatla sohbetim bana bu gerçeği bir daha hatırlattı...
Bazı büyük devletlerin ve şirketlerin kendi çıkarları gereği Kanal istanbul ve üçüncü havalimanı projelerine karşı olduğu çok açık. Bunları durdurmak için önümüzdeki dönemde çevreci kamuflajlar kullanılacağı ve gösterilerin destekleneceği de öyle. Türkiyeyi gerçekten seven solcuların ve çevrecilerin bazı büyük Batılı kapitalistlerin ve istihbarat örgütlerinin oyuncağı durumuna düştüklerini fark edip akıllanması lazım...
istanbulu gerçek bir küresel merkez haline getirecek bu iki projenin yapılması şart. Bu sefer Türkiye uzadıkça hiç kimse budayamamalı...
--spoiler--
hızını alamayarak da aşağıdakilerle eklemede bulunuyor;
--spoiler--
Çok tuhaf bir şey oldu. Haftalardır alkol düzenleme yasasına -ki bu yasanın birkaç maddesine ben de karşıyım- muhalefet eden, bu yasanın özgürlüklerin kısıtlanması anlamına geldiğini haykıran ve Gezi protestolarının bu kadar genişlemesini de buna bağlayan çevreler, büyük bir öfke ile Başbakan Erdoğanı hedef alırken bu yasa Köşkten onaylanıp, sessiz sedasız geçiverdi. Günlerdir bakıyorum, Erdoğana ateş püsküren çevrelerden Abdullah Güle karşı tek bir tepki yok...
Halbuki Cumhurbaşkanının yasayı onaylamayacağına dair dedikodular çıkaranların beklentileri boşa çıktı... Esasen Gülün onayı siyaseti doğru gözlükle takip eden bizler için sürpriz değil. Ancak bu yasayı laikliğe aykırı gören çevrelerin kıyamet koparması gerekirdi. Ama hiç ses çıkarmadılar. Çünkü şu an vesayetçi güçler açısından tek hedef Erdoğan. Mesele ilkeler değil. Reha Muhtarın ısrarla yazdığı gibi, AKPyi kayıran ama sadece Erdoğana yönelmiş bu muhalefet kampanyası Özal ve ANAP hikayesini bize hatırlatıyor.
--spoiler--
ve maalesef haklı.medyanın bu olayı görmezden geleceğini ve "üzgünüm gezi parkı ile ilgileniyordum" şeklinde çocukça bir mazeret uydurabileceğini düşünürken insanların bu yasayı nasıl yuttuğunu (!) anlayamıyorum. kaldı ki siyasi partiler bu konu hakkında son birkaç gun hiç konusmaması da enteresan.
taksim dayanışma platformu'nun da yeternce organize olamadığı da aşikar. baştan beri sahiplenmeden gölge şeklinde yol alan platform aslında en büyük hatayı ilk gunlerde yaptı. biraz da müdahaleyi meşru kılma yolunda birkaç basamağı da kendisi koydu.
"insanlar "tea party" yani çay partisi olarak adlandırılan kurumsal bir yapıya sahip olmayan, siyasi parti niteliğini taşımayan, ortak değerleri savunanların oluşturdukları bir sivil toplum platformu var. Yöresel Çay Partileri, yörenin özel sorunlarına dönük faaliyet gösteriyor. Ulusal sorunlar gündeme geldiğinde ise yöresel Çay Partileri bir arada hareket ediyor. Bir siyasi parti veya bir dernek gibi belli bir yönetim kadrosuna sahip değil. Sadece yöresel eylemleri koordine eden kişiler var."
bu şekilde örgütlenen bir gezi partisin ortaya çıkabilir. belki gelecek uygulamaları için ders almışısızdır.
nihayetinde en büyük beklenti 2014 yerel seçimlerinde akp nin yara alması. ancak mağdur edebiyatı oynayan bir akp nin yine kazanacağı ve biz ve ötekiler ayrımıyla yol alacağı muhakkak.
En çok da bu ağaç mevzusundan iş başlaması hoşuma gitti gayet hoş ancak hiç mi düşünemediniz azizim
lan biz twitter filan elalemi bilhassa karı kız için gelen gençleri topladık bu kadar kisiyiz hicmi(etkisi = pravakator aramıza girmez hiçmi heyheyler çıkmaz hiçmi zarar gelmez bu esnafa ? ) Lan topluyoruz bu kadar eleman " koç " lar gibi paramızda var alalım kömürleri makarnaları " genç " abimizin dediklerini yapalım bu " ak parti " nin anasını satalım yıkalım
Devirelim sonradan " dönen " bu " aydın " kesimde arkamızda " atatürk " ün kurduğu cumhuriyetinileriye taşıyalım. Ya bunu düşünemiycek kadar alçaldınız ya da gerisine artık siz karar verin sayın gezici dostlarım.