dün otogara gitmek üzere belediye otobüsüne bindim. valizlerimi kenara koymuşum biraz oturarak, biraz başkalarına yer vererek yoluma devam ediyorum. derken iki genç kız bindi otobüse. henüz binerken bile birinin rahatlığının aksine diğerinin üzerindeki tedirginlik dikkat çekiyordu. rahat olan kız geçip bir yere oturmasına rağmen diğeri sanki kimse tarafından fark edilmek istemiyormuşcasına giriş kapısının orada bekliyordu. diğerinin "gelsene" demesine "hayır, gelmem" diye karşılık veriyordu. çok geçmeden anladım durumu. tedirgin, çekincen, utangaç ve bir o kadar da şirin, hoş, dünyalar tatlısı bu kız galiba ilk kez 'geyikli tayt' * giyiyordu ve alışamamıştı. günahını almak gibi olmasın, diğerinin önerisi sonucu giydiğini düşünmedim değil, neyse.. en sonunda geldi ve oturdu, otobüs boşken orada dikilmesi abes olurdu zaten. otobüsten inerken de aynı acemiliği göze çarpmıştı bu güzel kızın. keşke hep hanım hanımcık kalsaydın da sana bir şey kazandırmayacak olan heveslerden uzak dursaydın.
özet geç piççilere: hanım hanımcık kızlara geyikli tayt giydiren kötü arkadaşları olabilir, dikkatli olalım.
"yaygınlaşan boka sarar, çok tutulan bok kokar" sözünün son örneği olan tayt. bir ara kimse giymezken mankenler, oyuncular falan giyerdi. bir seksi gelirdi, bir seksi gelirdi ki anlatamam. sonra bu moda çok tuttu, götünün çevresi pi sayısına isyan ettirecek kızlar da giymeye başladı, o zaman nefret etmeye başladım bundan. bir şeyden de mahrum kalın ulan. tamam anladık, kezbanlık kanınızda var, illa modaya ayak uyduracaksınız da sevgili koca götlü arkadaş, sen giyme, n'olursun giyme. yakışmıyor yahu. o geyikler dağda geziyormuş gibi bir izlenim oluşturuyor. giyme, gözünü seveyim giyme.
belediyelerin deri monttan sonra dağıtmaya başladığına inandığım tayt türü. tamam abi giy ama benim kadar bacağın varsa giyiyosan evinde giy lan bizim ne günahımız var?