yaşamda çoğu kez yanlış yoldan köprüye sapmak gibi olan bir belediye otobüsü kadar vefalı olan şanssızlıktır.
onun durağınıza ne zaman geleceği belli değildir ve eğer o vakit siz durakta olmazsanız sizi asla beklemeyecektir, durakta olmazsanız size baka baka yanınızdan geçip gidecektir.
sen onu seversin belki biraz şanslısındır o da seni sever ya da daha da şanslısınızdır* sevdiğini sanır öyle söyler.
ona taparsınız elleri ellerinizi birer mıknatıs misali çekmektedir belki hayatınıza başkaları da girer bu zamanda birer madde alışkanlığı gibi eliniz onlara da gider ama eğer sizin aklınız hala ondaysa ve onu istiyorsa işte bu gerçek sevgidir.
gerçek sevginin sonu ne mi olur ; iki damla yaş akar gözden biri fısıldar "ah ben nasıl seviyorum seni aşkım bebeğim birtanem herşeyim gitme, bırakma beni, ama ne olursun seni kimse sevemez benim sevdiğim kadar.." bir diğeri de hemen ardından söylenmeye başlar "sen zaten sevmiyordun beni kahpe asla geri dönme"
aradan yıllar geçmesine rağmen, yüzünü hiç unutmadıysan, duyduğun her güzel sözde hatrına hep o geliyorsa, ismini her duyduğunda için eriyorsa ve sevgi denince aklına hep bir kişi geliyorsa bunun adı gerçekten sevmektir.
sevgiliden 2 saniye sonra tuvalete girip de zerre ofllamıyorsa,
yediği kaşıktan yerken tiksinmiyorsa,
en paspal, en boktan hallerde bile içinden sarılmak geliyorsa,
senelerce bikmadan, haberini almadan, gormeden beklemek. bulduktan sonra sartlarin elverissizligi sonucunda beraber olamamak ama buna ragmen icindeki ufacik umudun hic sonmemesi. kendini bir o kadar yil daha beklemeye hazirlamak ve bundan uzuntu duymamak. onu hayal ettiginde bir sureligine sadece onun dunyasinda yasamak ve bunun gercekligini kabul etmek, yasadigin dunyayi degil de. sirf bu yuzden gunlerce mutlu olabilmek.
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir. *