sonradan öğrenilen acı gerçeklerden biri. çünkü dolu dolu sevmek, bir insana tertemiz duygular beslemek, hayaller kurmak cezasız kalmaz. adettendir. cezalandırılır. hayalleri yüreğinden sökülüp alınır, duyguları incitilir, kalbi itinayla kırılır. zira ağır kabahatlidir. acımasız olucaksın tabi, sen de vuracaksın, onca yıl seni bekleyen yüreğini sen de paramparça edeceksin. yine, yeniden kalın demir parmaklıklar örecek yüreğine, bilmem kaç yıl gömecek içine acısını, orada çürüyecek en güzel inkişafları. her gün bir kere daha güçsüzleşecek ve hissizleşecek o güzel insan. yalnızlığa ve ayrılığa bile saygısını kaybedecek, belki de bir daha yitirdiklerini bulmayacak.. önceden illa bir karşılığı olsun diye düşünürdüm. ama zaman ve yaşananlar demliyor insanı, örseliyor. 'zaten gerçekten seven insanlar yalnız olsun' diyorum artık. hatta gerçekten bu denli sevdiğin için böyle acımasızca cezalandırılacaksan kimseyi sevmeden her gün bin kere öl, geber, kahrol daha iyi! yalnızlık zaten ebediyen yanımızda eyvallah. insanın kanına dokunan, şu kısa hayatta bu yalnızlığın kasten, bile bile, acımasızca kalınlaştırılması ve yükseltilmesi. dur daha bitmedi: çektiğin acının sorumlusu da sensin. anladım ki sevgin ne kadar gerçekse hüsranın ve yalnızlığın da o kadar büyük oluyor bu gönül işlerinde. en çok da o yere göğe sığdıramadığın insanın kocaman bir hüsran olduğunu görmek koyuyor insana. öyle işte...