"lezzetin kaybolması elem olduğu gibi, elemin gitmesi de lezzettir"
yani şu demek; tatile gidersiniz, çok mutlusunuz diyelim, kısa zaman sonra o tatil bitecek ve geri döneceksiniz işte bu aldığınız lezzeti azaltır, ve tatil dönüşü, lezzetin kaybolmasıdır size elem veren, ben açıklamayayım, videoyu izleyin, gerçekten muhteşem anlatmış uğur akkafa http://youtu.be/llJHgpVEQt8?t=13m16s
Bir sekilde hergun oturdugumuz salakca bir yerdeydik.onumuzde gorusemeyecegimiz uzun bir sure vardi.redd caliyordu,baska kimse yoktu sanki.bir sey oldu sonrasinda sarildik yillarca gibi geliyor ne kadardi bilmiyorum.kalktik yuruduk ve asla sarilma oncesini hatirlamiyorduk,hala hatirlamam.mutluluk oydu.artik olebilirim dedigim andi.
Konusmadan yuruyorduk.bi ara cok cok yavasladik,hesapta egleniyoruz.sonra o biraz onumdeydi havaya baktim.ona baktim gozlerimi actim hadiii dedim.hayir isareti yapti kafasiyla,sacmalama dedi. Ne diyecegim ki dedim.etrafinda donmeye basladi.egildim.aglamaya basladim hungur hungur.cunku isteyecegim sey donmekti,hadi dedigim sey.mutluluk o gozyaslariydi.
olabilen durumdur ve kişiden kişiye değişir...kimisinin gözü hep yüksektedir çok zor mutlu olur. büyük şeyler lazımdır onu mutlu etmek için. hayatının çoğunu mutsuz geçirir...
bir kısım insan da ufak şeylerle mutlu olur.hatta bu ufak şey onun için bile yapılmamıştır ama onu mutlu eder.
mesela ben. en mutlu olduğum anlardan birisi pazar sabahı annem babam ve kız kardeşimle kahvaltı etmektir. çünkü saat2 ye kadar zamanımız vardır ve sohbet uzar gider. eğleniriz de. babamla annem kafa insanlardır. (saat 2 de özel ders seansım başlıyor 7 ye kadar)
ya da ne bilim cumartesi akşamı annemle babamın tavlasını izlemek o atışmalarına ortak olmak. annemin babama 324 kazak 157 gömlek 36 ayakkabı borcu, babamın anneme 125 kazak 423 ayakkabı 123 bluz borcu vardır.
ya da kardeşimi ve 1-2 arkadaşını alıp sinemaya gitmek...kardeşim dediğim 19 yaşında bu arada. mutlu olur benle zaman geçirince. ben de mutlu olurum tabii ki...
25 yaşındayım sözlük...sabah işe giderken annem elinde portakal suyuyla (sabah sabah kalkmış sıkmış) kapıdan çeviriyo şunu iç de git diye... bundan daha büyük mutluluk var mı?
Gerçekler her zamanda ve mekanda bizi daha çok ilgilendirmelidir. Hayaller ve varsayımlar aldatıcı birer afyondur. Ama sen mutlu olmak istersen gerçeklerden olabildiğince kaç. Uyut kendini rüyalarla, avut sonra ruhunu olurlarla, bir umutlarla! Peki gerçekleri kabullenerek mutlu olunmaz mı?
Herkes mutlu olmak ister bu bir temennidir, umuttur, istektir... Mutlu olan ya çok hayalperesttir ya da kendi gerçekliğini titizlikle hesaplamış, ölçmüş, biçmiş meydana getirmiştir. Hayallerle, rüyalarla, tasarımlarla oturduğun yerden sahte bir dünya kurup mutlu olmak amiyane tabirle hayatı toz pembe görmek basittir; fakat aldatıcıdır. Gerçekleri algılayarak benimseyerek görerek ve bilerek bizatihi yaşayarak mutlu olmak ise zor olandır; fakat hakikidir.
Sahici mutluluğu arayanların işinin zor olmasının temel nedeni olayları, durumları, olguları hem iyi hem kötü yönleriyle değerlendirmeleridir. Terazinin kefelerine üleştirdiğinde kötüler ağır basıyorsa işin vahimdir. Hayalperestte bu tarz bir sorun yoktur. Ne kadar kötülük koyarsan koy hileli terazisi sayesinde hep güzellikler ağır gelir. Çünkü o, güzelliklere güneş aydınlığında bakarken olumsuzluklara zifiri karanlık duygusuyla gözlerini kapar. O, gözünü kapa diye gece olmamıştır elbet bu çocuksu bir kandırmacadan ibarettir.
Aslında beyinle alakalı bu mesele. Beyin çalıştıkça algılama ve olayların derinliklerine nüfuz etme eğilimi geliştikçe mutluluk oranı azalıyor. Biri senin yüzüne gülerken bıyık altındaki o kini ve olumsuz hissiyatı sezebiliyorsan ne demek istediğimi anlamışsındır. insanlar buz dağları gibidir suyun üzerindeki yapıya dikkat edip bununla yetinirsen yalancı bir baharı yaşayabilirsin. Ama dimağın denizin altındaki kısmı görebilecek kadar gelişmişse ya da denizin altını -görünmeyeni- sezebilecek kıvama gelmişse gerçeğin ve bilmenin girdabında savrulmaya başlamışsın demektir.
Gerçekliğe ulaşmak sarsıcı sonuçlar doğurur. Lakin bu sarsıntı oluşturulacak olan mutluluğu sağlamlaştırır, darbelere dayanıklı hale getirir. Hiç deprem olmamış bir kara parçasında ev yapan insanın diktiği bina ile her an her saniye deprem olan bir coğrafyada yapılan binanın dayanıklılık ve sağlam derecesi düşünülmelidir. Düşünlmelidir dedim de aklıma geldi bu düşünme işi mühimdir. Eskiler tefekkür der ona. Bir konu üzerine derinlemesine zihinsel kazı yapmak. Düşünmek çoğu kez hazinelere ulaşmakla sonuçlansa da bazen ters bir hamle ile sigortaların atmasına da sebep olabilir.
idrak-i maali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez
(Ziya PAŞA )
diyen şair çarkların sıyrılmasına bir örnek vermiştir.
Düşünmek insanın kendisiyle başbaşa kalmasıdır. "Kolaymış sorun yok" diyoruz ama aslında zordur. Çünkü hayalperest insanın en çok kaçtığı şeylerden biri de düşünmektir. Zira düşünürse büyü bozulacak ve ayakkabıları kabağa donüşecektir. Yere düşen ve kanayan dizine bakarak "acımıyor ki" diyen çocuk bir daha düşmeye mahkumdur. Oysaki ben niye düştüm? sorusunu sorsa kendine ve bu konu üzerinde düşünse ayakkabılarının bağcığını bağlamadığını fark edecektir. ilk durumda balondan bir mutluluk ikincisinde ise çelikten bir zırh elde etmiş olur. Millet olarak toplumumuzu da sarmadı mı bu çocukluk? " Ha! öyle mi biz bi kere Abd ile savaşsak yeneriz Oğlum" ya da " biz de kesin atom bombası vardır oğlum" gibi sözler komik birer şehir efsanesinden ibarettir. Bunun yerine Abd ordusu, teknolojisi, bilimi vs. tek tek incelense biz bu seviyenin üstüne nasıl çıkarız? sorusuna cevap aransa daha mantıklı sonuçlar elde edilir. ilk durum bizi olduğumuz yerde bekletir. Ama mutlu muyuz? Evet mutluyuz ama inanın uzun sürmeyecek.
Sonuç olarak hem bireysel hem de toplumsal olarak gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Sahte baharlar ve mutluluklar peşinde koşmamalıyız. insanın kendini aldatması çok kolaydır ya da bir yalana inandırması. Gerçekleri göremeyen ve onlardan kaçan insanlar asla ve asla başarılı olamazlar ve gerçek anlamda kalıcı mutluluğu yakalayamazlar. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsak acilen uykudan uyanmalı rüyaların ikliminde sıyrılmalı ve gerçekliğin üstüne yürümeliyiz. "Sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir."
kalıcı olmadığı notlar kadar gerçektir. kalıcı olan her zaman mutsuzluk getirmiştir, kalıcı mutluluğu aramak mutsuzluğa eş değerdir, değişimse her yerde vardır mutlulukta bile..
ben de hep aradım mutluluğun ne olduğunu, ve buldum.. mutluluk kurduğun hayali gerçekleştirmektir. insanın en mutlu hali budur. bu benim şahsi düşüncem, ama örnek isterseniz mesela bir söz dolaşıyor bu aralar paylaşım sitelerinde, en büyük mutluluk başkalarının yapamassın dediğini yapmaktır diye. benim dediğim de buna tekabil ediyor.
Ölüme kadar arayacağımız ve peşinde giderken acı çekeceğimiz olgudur. Bu yüzden çok uzaklarda ya da gençken yaşlılık için kurduğumuz hayallerde aramak çok boş bunu. Küçük şeylerden çıkarmaya çalışın mutlulukları kimseyi üzmeden ya da hırpalamadan. işte onlar gerçek mutluluklardır.
"ben mutlu olmak istiyorum" demekle kazanılmayan mutluluktur.
her gerçekliğin içinde saklı bir sahtelik vardır.
bu tıpkı insanoğlunun nankörlüğüne benzer.
yaz gelir yağmur yağsın deriz, kış gelir güneş açsın deriz.
saf mutluluk vardır. bir şeye bağlı kalmadan.
bir şeye bağlı kalınarak mutlu olmak risklidir.
o şey gidince mutluluk da gider.
insanlar bencildir. "şunu istiyorum bunu istiyorum" diye diye hiçbir şey elde edemez.
oturur kıçının üzerine yine.
"iyilik yap iyilik bul" geçrekçi bir söz değildir.
tamamen tesadüfün bonzai halidir.
asıl mutluluk bir şeye bağlı kalmadan içindeki huzurdur.
huzurun varsa mutlusun.
Çocuk olmaktır. Hiç büyümeyen, meraklı, yaramaz bir çocuk ve saçma sapan sorular sorup saçma sapan cevaplar verebilendir. Çünkü çocuklar küçük bilgelerdir. Mantık tanımaz. Kalıplara sığınmaz.