geceleri sabaha kadar onunla mesajlaşıyordum. mutluydum o olmasa da yanımda gene mutluydum. şakayla karışık onu sevdiğimi belli etmeye çalışıyordum. bana dedi ; moralim çok bozuk. "ne oldu ?" dedim. "eski sevgilim." dedi. düşündüm eski sevgilisini kötüleyerek benim sevgilim olabilirdi. karar verdim öyle yapacaktım. "seni rahatsız falan mı ediyor?" dedim o da bana "hayır yaa onu seviyordum ama ayrıldım çok pişmanım." dedi. benim bütün planlarım suya düşmüştü. aşktan gözü dönen grandfathers gitti, yerine sevdiği kızı mutlu etmeye çalışan aşık geldi. "git ona ne derse desin -seni seviyorum- de. iki ihtimal var. ya gurur yapıp pişman olacak, ya senin gerçek aşkın olacak." dedim. şimdi gayet mutlu. 1 çocuk sahibi. bana hala teşekkür ediyor.
bu yazıyı da okumayacak ama biliyorum, gene de yazıyorum.
bu sene sınavları vardı, benden hoşlandığına dair hiç umudum olmasa da kafasını karıştırmamak için bekledim.kaç defa sabahladım? kaç defa şiir yazdım sadece kendimin okuduğu. sınavın geçti, ama cesaret edemedim. belki seni sevdiğim için bana "salak" diyecektin ama ben seni sevdiğim için değil söylediğim için "salak" olacaktım. seninle konuşacağım günün gecesi uyuyamadım. gözüme zerre uyku girmedi, seni düşündüğüm önceki geceler gibi.
peki ya ne oldu ?
bencilim, kimseyi sevemem dedin. ben genede ısrar ettim. belki seni gerçekten sevdiğim içindi ama sen buna inanmadın.
onca şiir, gözyaşı, sabahlanan gece boşa mı gitti ? hayır birşey öğrendim. kimseye kendinden çok değer vermeyeceksin !...
bunlar için pişman mıyım ? hayır. gerçek aşk buydu galiba.
Kendi olarak, sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte...
aşk bir arayıştır. aşk kör olmaktır.. aşk gercekleri görememektir ama önemli olan körken bile gercek aşkı bulabilmektir.. o yüzden gerçek aşkı bulana kadar bircok kurbağa öpmek zorunda kalabilirsin.. gerçek aşkta sonsuz olan aşktır ölümsüz olan aşktır.. ölümüne sevmektir ölür gibi ölmeye yakın...
ilgi ve alakanın hep aynı seviyede kaldığı çiftlerin arasında yaşanandır. birbirlerinin hayatlarını, yaptıklarını merak etmek, özlemek, sevgi, saygı, sadakat her daim vardır bu ilişkide ve bu aşk ölmez.
hayatta sadece bir defa tadılan, yaşanılan tüm yalan ilişkileri bir daha çıkmamak üzere gayya kuyusuna gömen, yeniden var eden, yeniden yaratan, dolu dolu ve efsane tadında yaşanandır.
''her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. aşk bir milad demektir. şayet ''aşktan önce'' ve ''aşktan sonra'' aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! o kadar çok değişmelisin ki sen sen olmaktan çıkmalısın'' **
gerçek aşklar genelde imkansızlıklar ile çevrelenmiş olanlardır. deli gibi seversin de 'ama'sı vardır işte; hem de öyle böyle bir 'ama' değildir, genellikle. akıllara zarardır... gören gözlerin kör olur, duyan kulakların sağır... tek şeyden tat alırsın; o da 'o'dur. dünya bir yana 'o' bir yanadır. hatta böyleleri için 'aşk' kelimesi de yetersiz kalır, tıpkı diğer tanımların da tanımsız kaldığı gibi. doğrun yanlışa, yanlışınsa doğruya döner...
'o' sen olur; sense 'o' oluverirsin ama ikinizde birbiriniz olmadan olamazsınız... işte, böyle de garip bir şey.
'Yazsana hadi..'dedi kadın, 'başkalarının aşklarını uzaktan gözleyip yazmak kolay, yürekliysen kendi yenilgilerini, zaaflarını,hatalrını,yalanlarını ihanetlerini,bir kalemde silip attığın seni sevmekten başka hiçbir günahı olmayan o insanları yazsana..'
şaşırdı adam, böyle bir meydan okumayla karşılaşmamıştı bugüne kadar.şimdiye kadar kim girdiyse hayatına sadece kendi çizdiği sınırlar içerisinde kalmasını sağlamıştı. ancak onun izin verdiği noktaya kadar erişebilirlerdi.daha ötesine değil geçmek,bunu istemeye bile cesaret edemezlerdi. ne oluyordu peki? bu kadın ne sanıyorddu kendini de adamın süeülmemiş topraklrına,keşfedilmemiş kıtalarına doğru adım tabiliyordu? daha da önemlisi adam neden onu kendinden uzak tutamıyordu?
adam kadının yüzüne bakıyor,aklından sürüyle cümle geçiriyor,hiçbirini toparlayıp söyleyemiyordu.kilitlenmişti adata.bulunduğu mekan öylesine küçülmüştü ki, duvarların arasında ezildiğini hissediyor, oradan kaçmak, kendini bilinmez sokaklara atmak, saatlerce, belki de günlerce yürümek istiyordu. birşey tutuyordu onu. sanki oradan kalktığı an, geleceğini, umutlarını, mutluluğunu ve yüreğinde taşımaktn hiç bıkmadığı aşkını da bırakacaktı orada. yine de bir yanı 'kalk ne duruyorsun ? haddini bilmeli bu kadın, kalk ve yürü' diyordu.
oysa kolayı seçmek olacaktı bu. kalkıp gittiği zman kendini o ankinden çok daha iyi hissedecek ama belki yıllarca sor sor bitmez sorularla başbaşa kalacaktı. en kötü yanıtın bile cevaplanmamış bir sorudan çok daha iyi olduğunu öğrenmişti artık. üstelik ne oyun yapacak yaştaydı ne de aşkı küçük dargınlıkların sırtına yükleyip 'seviyorsa arar' basitliğine sığınacak yapıdaydı.
kalkmadı, sevmektan hiç vazgeçmediği o kadının gözlerine bakmayı sürdürüp şunu söyleyebildi sadece...
'say ki yazdım geçmişimi, bu andan sonra içinde senn geçmediğin tek bir satır bile yazabilir mi sanıyorsun? bir başkasını anlatmak için başlanmış cümleler seninle bitecek, öyle olacak. bu yüzden yazdıklarım ne tam olarak seni ne de onları yansıtacak. seninle bu kadar doluyken, içimde aşka dair ne varsa sana yönelmişken senden olmayan birşey yazarsam eğer asıl ve en büyük ihaneti kendime yapmış olmayacak mıyım?'
bir suskunluk gelip ikisinin arasına girdi, kadın adamın yüzüne dikkatlice baktı' seni seviyorum ' dedi,bir tek kelime duyulmadı. adamın yüreğinden kalkan kelebekler kadının saçlarına kondu, o da konuşmadı.
çünkü aşkları var olan bütün kelimeleri çoktan aşmıştı..