Batı ülkeleri/halklarının da büyük yokluk ve zorluklarla bu günlere geldiğini gözler önüne seren yapıtlardan biri.
Çaresizliğin ne olduğunu hissettirir, belki empati yaptırır.
Geçen 150 yılda bizse yerimizde saymayı sürdürüyoruz.
(bkz: 4 aralık dünya madenciler günü)
zola'nın en iyi kitabıdır bence. bir diğeri için: (bkz: meyhane)
--spoiler--
150.sayfadan sonra kitabı resmen ayakta okudum. işçilerin o umutları beni hırpaladı.
aslında sosyalizm, kapitalizm dışında kitap bize insanların ne kadar da ikili olduğunu anlatıyor.
en usta yazarlardan hatta bence en ustası zola nın şaheseridir. bik bik öten sözde sosyalist bebelerin okuması şarttır. özellikle twitter ve face sayfalarına soma fotoları ekleyen gerzek bebelerinde okuması şarttır.
kitap yayınlandıktan sonra fransa da maden ocaklarında reformlar yapılmış daha donanımlı hale getirilmiş.1993 yapımı filmi türkiyede de büyük ilgi görmüş o zamanlar. görülen o ki ders alınamamış, şu sıralar izlenmesi en gerekli filmlerden biri olsa gerek.
bugün tekrar akıllara gelen emile zola kitabı. zola'nın bu kitabı yazdığı dönemden bugüne pek bir şey değişmemiş dünya düzeninde en azından ülkemiz adına. yazık...
şu an ülke olarak yaşadığımız acının aslında tüm dünyadaki global göbeği yağlılar daha çok göbek bağlasın diye işci hayatının nasıl hiçe sayıldığını anlatması açısından çok önemli bir kitap. okumadıysanız okuyun, hatta siyah-beyaz filmi var izleyin. para babalarının şerefsizlerin ve dahi kansızların her devirde olduğunu ve tükenmediklerini daha iyi göreceksiniz. o lanet çukurda her ay kazalar oluyormuş zaten. para gelsin de nasıl gelirse gelsin. işçi mi? sokakta işsiz çok nasılsa 150-200 ne farkeder onlar için. toplarlar gelirler, kütük taşıtırlar o madene girebilme şansı yakalasın diye insanlara. sinirden hırstan duvarları yumrukluyorum. öfkem bedenime sığmıyor.
ankara - bayburt yolunda okuduğum bir roman. cidden o akşamın o saatinde o kasvetli yolu çekilir hale getirmiş bir roman. bana kalırsa zola abimiz bu romanında işçilerin hangi durumlarda isyan edeceğini ve bu isyan sırasındaki örgütlülük durumunu ele almıştır. okuduktan sonra öğrendim filminin olduğunu buda ayrı bir isyan sebebi.
emile zola nın işçi haklarını harika bir şekilde anlatan romanıdır.
Emile zola öldüğünde dönemin fransız okurları inanamaz sokağa çıkar ve "jerminal" diye bağırır. emile zola nın cenazesinde yaklaşık 17 kişi * birbirini ezerek öldürür.
(bkz: jerminal)
germinal kelimesi aynı zamanda ürün , hasat,bereket gibi anlamlara gelmektedir.
emile zola'nın 1860'da kuzey fransa'da aç kalmayı göze alıp uzlaşmaya yanaşmayan maden işçilerinin gerçek grev öyküsünü konu alan mükemmel bir romandır ve ülkemizde madencinin kaderi ölümdür diyen başkanında mutlaka okuması gereken bir kitaptır. 1993 yılında clauda berri tarafından sinemaya uyarlanan filmde Miou Renaud, Jean Carmet, Judith Henry, gerard depardieu gibi isimleri görmek mümkündür...
herkese renkli günler
sosyalizmi anlatan bir kitap değildir. emile zola'nın sosyalizm, kapitalizm ve anarşizm arasındaki gelgitlerini ortaya koyan, kararsız ve şüpheci yaklaşımlar sergilediği dönemin eseridir.
mükemmel bir emile zola şaheseri. özellikle kitabın son 30 sayfası çoğu kitapda olmayan bir tat verir. kitabın sonlarındaki duygusallık insanı bile ağlatacak cinstendir.
ölüm lambaya üfledi.
tanrı yoksa bile onların intikamını almak için yeni bir tanrı doğacaktı,
yaşamak iyi şeydi, ihtiyar dünya bir ilkbahar daha geçirmek istiyordu.
tıpkı 1984 gibi romanı filminden daha güzel olan eser.
kuzey fransa'da yer alan maden ocaklarında emeğiyle geçinen insanların gündelik yaşantıları tasvir edilir ve onların vahşi kapitalizmden nasıl zarar gördükleri konu edinilir. maden işletmelerinin sahipleri, mallarını eskisi gibi satamamakta ve bir krize doğru sürüklenmektedir. karlarının düşmesini, işçilerden sudan sebepler üreterek kestikleri ücretlerle dengelemeyi amaçlayan işletme sahiplerine verilen cevap grev olur. grevde öne çıkan isimler mahue ailesinin reisi ve grevin asıl örgütleyicisi etienne lantier'dir. roman boyunca anarşist suvarin'in görüşleride olaya dahil edilir. romanın sonunu söylemek gibi olmasın ama suvarin'e dikkat.
ayrıca 1880 öncesi kapitalizminde geçen romanda işçilerin sınıf bilinciyle hareket etmedikleri veya buna henüz başladıkları da unutulmamalıdır. grev sırasında burjuvalara yönelik saldırıları "makine kırıcılık" şekline zühur etmiştir.
filmde kitaptaki kadar ayrıntıya girilmemiştir, izleyenlere kitabı da okumaları şahsımca tavsiye edilir. bir yandan insanlar ne kadar yırtınsa da savaşı kazananın yine para olacağını anlatır bu kitap.
kitabı okurken içiniz içinize sığmaz, dünyaya lanet eder, siz de bir maheude kadın olup onları taşlamak, parçalamak istersiniz. günümüzde de bu olaylardan çok farklı bir şey olmamaktadır aslında, kapitalizm her yerde, ezilenler yine işçiler, yine kazanacakları 5 kuruş para için grizu patlamasında ölen, hayatlarını o kömür madenlerinde, fabrikalarda çürütenler. bir tarafta oturdukları yerde paralara boğulan burjuva takımı.
denildiği gibi:
böyle gelmiş böyle gidecek,
korkarım valla.