osmanlı zamanında padişahın kanını akıtmak caiz olmadığından olsa gerek genç osamanı öldürmek pek kolay olmamıştır çünkü bildiğimiz gibi genç osman bayağı kutretli, iri yarı, kodu mu oturtan bir adam olduğu için onunla başa çıkamayacaklarını anlayan uyanık yeniçeri kanını da akıtamayacağı için minik osmanı sıkarak genç osmanı etkisiz hale getirmiş ve ancak daha sonra boğarak öldürebilmiştir. ve rivayete göre osmancık kavramı genç osmandan sonra karşımıza çıkar zira hain yeniçeriler genç osmanın miniğinin başına gelenleri pervasızca kendi aralarında konuşup alay konusu yapmış olabilirler.
yeniçeriler tarafından defalarca ırzına geçildikten sonra kementle boğularak öldürüldüğü söylenir.
edit akbayram: pardon tosuncuklar, atalarımız öyle kaka şeyler yapmaz değil mi? çok haklısınız, hürrem de zaten sülüman*ın doğaya saldığı polenlerinden hamile kalmıştı.
yeniçeri askerlerinin ne kadar arsız köpekler olabileceğinin ibreti vesikasıdır, köpek dahi böyle hain olamaz sahibine.
bir şah-ı âli şan iken şah-ı cihana kıydılar,
gayretli, genç bir aslan iken şah-ı cihana kıydılar.
hüseyin ibn-i sefer
lehistan seferinden dönüyorduk. sonunda lehimize olan bir antlaşma(hotin antlaşması) imzalamış olsak da, lehlere gereken dersi verememiştik. eflak-boğdanın iç işlerine karışıp, güzelim hotin kalesini işgal etmek neymiş onlara gösterecektik, göstermeliydik. ama olmadı. 8 eylülden 15 eylüle kadar dört kez hücum ettik hotine. dördünde de başarılı olamadık. sina çölünü, şah ismaili, bizansı, dize getiren bu ordu bir kaleyi alamıyordu. sebep ortadaydı: iman yoktu
öyle ki, davut paşa kışlasından yola çıkmış hotine gidiyorduk. başımızda padişahımız genç osman vardı. az bir mesafe ilerlemiştik ki, o sırada bir güneş tutulması oldu. bu olay yeniçerileri korkutmuştu. osmanlı devletinin bu güneş gibi kararmaya başladığını söyleyip, hotine yapılacak seferin yapılmamasını istiyorlardı. bu istek beni dehşete düşürmüştü. zamanında dünyayı titreten bir orduyduk biz. cihat ve gaza bizim hayatımız anlamına geliyordu. sefer fermanı okununca, titrerdik, heyecanlanırdık, sevinirdik.
fakat şimdi öyle mi? yeniçeri ocağı tamamen bozulmuştu. yerine ticaretle uğraşan, parayı seven ve savaşmak istemeyen askerler kalmıştı. iyice eşkıyalaşan tipler olmuştu yeniçeriler. hatta istanbulda karışıklık çıksın da dükkânları yağmalayalım diyenler bile vardı. lehistan seferinden önce asker sayımı yapıldı. asker sayısı ortadaydı, 60.000. fakat her ay 90.000 asker için maaş veriliyordu. askerler maaş zabitlerini kandırıyor, iki üç sefer maaş alıyorlardı. bunun adı hırsızlıktı ve bazı yeniçeriler artık hırsızlık dahi yapabilecek kadar adileşmişlerdi. bu durum padişah genç osmanın askerlere olan güvenini tamamen bitirmişti.
padişah genç osman bu başarısız lehistan seferinden sonra çok cesur bir karar almıştı. böyle disiplinsiz, düzensiz bir ordu ile daha fazla yapamayacağını biliyordu ve bu orduyu ortadan kaldırma kararı aldı. bende bir yeniçeriydim, ama bu kadar beni çok üzmemişti. ocağımın kaldırılmasından yanaydım. devlet-i âli böyle yenilgiler alıp, itibarını kaybedecekse biz neden vardık ki? bunu bir yeniçeri arkadaşım bilseydi, beni gözünü kırpmadan öldürürdü.
genç osman anadolu, mısır ve suriye'deki türk, arap ve kürtlerden oluşacak yeni bir ordu kurmak istiyordu. biraz zaman geçti ki, sultan genç osman'ın halep, erzurum, şam ve mısır beylerbeylerine asker yazdırmak için gizli bir irade gönderdiği saraydaki adamları olan yeniçeriler tarafından öğrenildi.
işte bu bardağı taşıran son damlaydı.
bu sıralarda sultan genç osman hacca gideceğini ilân etti. daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. padişahın bu yeni âdetleri açıkçası herkesi kızdırmaya başlamıştı. hacca giderken mısır ve suriyeden geçecekti elbet. oradaki beylerle konuşup yeni ordusunu kurabilecekti.
sipahiler ve yeniçerilerin oluşturduğu bir heyet padişahın karşısına geçip, o hacca gitmeden önce onu açıkça tehdit etti.
hacca gitmek istemişsin; gitmeyesin! yeniçeri ve sipahi ocağını kaldırmak istemişsin; sakın ha bunu yapmayasın! yeni bir ordu kurmak muradınmış; halepten şamdan asker getireceğini duyduk; biz buna razı değiliz. sarayında otur ve padişahlığını yap. yoksa durum başka olur!
genç osmanı tahttan indirmekle tehdit ediyorlardı. padişah korkusuz bir ifade ile yerinden fırladı. kimse beni kararımdan döndüremez. siz isteseniz de istemeseniz de ben hacca gideceğim! dedi.
genç osman fikrinde sonuna kadar kararlıydı. hacca gidecekti. hacca gitmesinin ardında bir çok planı vardı. padişahın geçeceği güzergâh üzerindeki vilayetlerin beylerbeyleri haberdar edildi ve hazırlık yapmaları istendi. sultan genç osman'ın yanında 500 yeniçeri olacak, geri kalan asker istanbul'un korunması için istanbul'da kalacaktı. sadrazam, defterdar, nişancı, gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan kâtibi hac kafilesinde yer alıyordu.
fakat çoğu şey onun aleyhine gelişiyordu.
yeniçeriler padişah yola çıkmadan bir gün önce süleymaniyede toplandılar. etraf savaş alanı gibiydi. i̇stanbul halkı evlerine kapanmış, biz yeniçerilere hiddetle sövüyorlardı. yeniçeriler, genç osmanın indirilip, yerine sinir hastası amcası şehzade mustafanın geçmesini istiyorlardı.
saray önünde toplanan kalabalık, önce dış, sonra da orta kapıyı zorladı. sonunda saraya giren yeniçeriler bazı paşaları gördükleri yerde, acımasızca öldürdüler. isyancıların kararları genç osmanınki gibi kesindi. sultan osman tahttan indirilip, mustafa hanın padişahlığı resmen kabul edilecekti. şeyhülislam esad efendi, mustafanın sinir hastası olduğunu, onun padişah olmasının şeriata aykırı olduğunu söylediyse de kimseye sözünü dinletemedi. sonunda yeniçeriler adiliğin sınırlarını zorlayarak âlimlere de kılıç çektiler.
ii. mustafa, istemediği halde tekrar padişah olmuştu
devlet-i âli bugünleri de mi görecekti? şimdi anlıyordum, devletimiz gerçekten gün geçtikçe o güneş gibi kararıyordu.
genç osman için yapılacak pek bir şey kalmamıştı artık. yeniçeri ocağını kaldırmak istemesi onu tahtından etmişti. ama belli ki onu çok daha kötü şeyler bekliyordu. yeniçeri ocağına sığınıp, af dilese kurtulabilirdi. ne de olsa yeniçeriler, kendilerine sığınanları şimdiye kadar hep korumuşlardı.
padişah ölüm ile burun buruna olduğunu anlamıştı. sağ kalan vezirlerinden birini aldı ve yaşlı gözlerle saraydan çıktı. padişahlığın verdiği onuru bir kenara itip yeniçeri ağası kara alinin ayağına kadar gitti. af, merhamet diledi. kara ali padişahın yaşlı gözlerine içten, duygulu ve pişman bir ifade ile bakıyordu. hiç beklenmedik bir şekilde, padişahın eteğine sarıldı, affet bizi padişahım! biz nasıl hesap vereceğiz? dedi. sen ocağımıza sığındıysan seni korumak, farz idür.
bunu benden başka hiçbir yeniçeri görmemişti.
kara ali, padişahın söylediklerini gidip yeniçerilere duyurmak için sarayın bahçesine doğru yöneldi. yeniçeriler! diye bağırdı. padişah diye seçtiğiniz sultan mustafa inşallah hayırlı olur ama sultan osmanın da hakkı büyüktür. o şimdi size sığınmıştır. gelin ocağımıza sığınmış olanı geri çevirmeyin. dedi.
işte o an korkudan iliklerime kadar titrediğim, çok çok kötü bir olay oldu.
yeniçerilerden biri, sen de onun dostusun! diye bağırdı. kara ali ne olduğunun farkına dahi varamadan bir yeniçeri hançerini onun göğsüne sapladı. kara ali böyle alçak bir şekilde, gıkını bile çıkaramadan ruhunu teslim etmişti.
yeniçerilerin ileri gelenleri orta camide toplanmışlardı. cuma salâsı bütün güzelliği ile okunuyordu, ama içim kan ağlıyordu. daha 18 yaşında olan bir padişahtı o. bu yaşında böyle acılarla karşılaşmıştı. cuma salâsı okunurken bir anda ortalık karıştı. genç osmanın öldürüldüğü haberi bir anda tüm yeniçeriler arasında yayıldı. az sonra feryat sesleri, güzelim salâ sesinin duyulmasına engel oluyordu. yeniçerilerin bazıları bağırıyordu.
sultan mustafa tahtta kalsın ama osmana dokunulmasın. onun kılına zarar getirmeyin!
ortalık iyice karışıyordu. sultan osmanın bu hale gelmesinde en büyük role sahip kişi, kara davut paşaydı. cumadan sonra en güvendiği adamları olan cebeci başı ile kalender uğrusu denen zabite, sultan osmanı yedikuleye götürerek boğmalarını acımaksızın emretti. onun yedikuleye götürülüşünü seyretmek üzere yollara dökülen halk, o tarihe kadar görülmemiş bir kalabalığı teşkil ediyordu. feryat sesleri de yükseliyordu, küfür sesleri de. davut paşanın emriyle oraya kadar gelen binlerce asker bir anda dağıldı. daha sonra davut paşa, cebecibaşına ve kalender uğrusuna dönerek duygusuz bir biçimde şöyle dedi; "yanınıza sekiz cellât alıp, osmanın işini bitirin. yarına kalmasın."
yapabilecek pek bir şey kalmamıştı artık. yedikuleye gelindiğinde vakit akşama yaklaşıyordu. güneş yavaş yavaş istanbul semalarından ayrılıyor, ayrılıyorken de mükemmel siluetini bırakıyordu geride.
sultan osman, günlerden beri perişan vaziyetteydi. aç ve uykusuz olduğu halde, ölmemek için o canilere karşı koymaya karar vermişti. cesareti had safhadaydı. birkaç saattir kaldığı zindana birden on cellât girince, ölümün ona ne denli yaklaştığını pürüzsüz, temiz ve beyaz teninde hissetmişti. on cellâdın onu da bütün adiliği ve caniliğiyle o genç adama bir anda saldırdı. fakat o 18 yaşındaki dalyan gibi delikanlı padişah onlara öyle bir müdafaa gösterdi ki, cellatlar genç osmanı silahsız öldüremeyeceklerini anladılar. kementten başka silah da kullanmak istemiyorlardı, kullanamazlardı. çünkü hanedandan olanın kanı akıtılmazdı.
buna rağmen, cellatlar ellerine baltaları alıp, sultanın üstüne yürüdüler. sultan bu şekilde karşı koyamayacağını çaresiz biliyordu. ama yine de kendisini büyük ustalıkla koruyordu. bu durum maalesef çok devam etmedi.
elinde baltasıyla onu alt etmeye çalışan canilerden biri kendisini fark ettirmeden genç padişahın arkasına geçti. ona öyle kuvvetli bir darbe indirdi ki, sultan osmanın tiz sesi o geniş zindanı tamamen kaplamıştı. sultanın omzu fena şekilde yaralanmıştı ve biteviye kanıyordu. bu durumu fırsat bilen lanet cebeci başı kemendi osman hanın boynuna geçirdi ve yere düşürdü.
yere düştüğünde acı bir feryat koptu zindan koridorlarında. o feryat hiç çıkmadı aklımdan, çıkmayacak da. 18 yaşındaydı daha. hiç acımadılar ona, merhamet etmediler. o güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sahibi, bahadır padişah böyle kötü bir ölümü hak ediyor muydu?
allah taksiratı affetsin. **
hiç bir entry doğru değildir. Genç Osman ata çıpak bindirilip, şehir sokaklarında dolaşırılarak, hassas yerlerinin patlaması ile ölmüştür. Acı ama gerçek.
sultan osman\'ın genç yaşta öldürülmesinin sebeplerinden birisi de, padişahlık otoritesini görünür kılmasıdır. reformize etmek istediği ocağa mensup askerleri, \"saltanatın görünmeyen gücü\" de denilen kavramdan uzak olarak ortadan kaldırmaya çalışmıştır. örneğin, yanına aldığı hassa askerleri ile birlikte, gördüğü yerde yeniçeri avına çıkmış, hançlerlemiş, denize atmış, falaka yatırarak padişahın görünmez olan kudretini, askeri gibi kul olduğu kanısına indirgemiştir. oysa padişah dediğin somut bir şekilde müdahale etmez. çalışma kadrosuna emirler verir, fermanı bir diyardan bir diyara taşınır, işleri sözüyle yürütür.
padişah kendisi sokağa inip, sıradan bir davalı gibi kılıç sallarsa, hali nice olur?
Genç osman saray dışından bir kadınla evlenir. Adını hatırlamadığım bir savaşta yeniçerilerin disiplinsizliği onu çok sinirlendirir ve savaş kaybedilir. Yeniçeri ocağını kapatmaya karar verir e bunu karısına söyler. Genç Osman'ın karısı yeniçeri ağasının karısına hava olsun diye söyler( Kezban işte Amk). Sonra olay duyulur isyan çıkar, genç osman tahttan indirilir. Sonra da katledilir.
Kaynak: eski tarih hocam
Not: hunharca sallamış olabilir zaten tipi at hırsızına benziyordu.
Genç Osman'ın Ölümünün en büyük nedeni yeniçerilerin usülsüz Maaş almasından ve Lehistan seferinin yine yeniçerilerin isteksiz tavrından ötürü başarısızlıkla sonuçlanmasından dolayı padişahın yeniçeri Ocağı'nı kaldırıp yerine alternatif bir ordu kurmak istemesindendi.
Çünkü yeniçeriler Hristiyan ailelerin çocuklarıydı. Şeklen Alevi/Bektaşi olmakla birlikte şeriata uygun davranmıyorlardı.
işte bunun için padişah. Anadolu'dan Mısır, şam ve Hicaz'dan toplayacağı yeni askerlerle Sünni bir ordu kuracaktı.
isyancı askerler, yeniçeri ağaları ve sadrazam Davut paşa bundan dolayı isyan ettiler.
Padişah'ın bulunduğu yerin kapısını kıramadıklarından kubbesini delerek Padişah'ı çıkardılar. Padişah'ı geçici olarak bir camide tutsak ettiler. Isyan edenlerin hepsi Padişah'ın değişmesini istiyordu çoğusu öldürülmesine Razı değildi.
Cami tutsaklık yeri değildir denilerek Padişah'ı Yedikule zindanlarına götürdüler. Yol boyu türlü hakaretler ettiler.
Yedikule zindanlarında Davutpaşa, yeniçeri ağaları ve cinayet için getirilmiş iriyarı askerler Padişah'ın boynuna urgan atıp boğmak istediler. Çünkü Türk töresine göre hanedandan kimsenin Kanı akıtılamazdı.
Ancak padişah güçlü kuvvetli olmasından ve direnmesinden dolayı yere yıkamadılar, bunun üzerine Davut paşa'nın emriyle askerlerden biri kuşağındaki baltayla Padişah'ın iki Kürek kemiği arasına vurdu.
işte o an genç Osman dizleri üstüne yıkıldı. Hemen üstüne çullandılar. Hayalarını sıkıp boynuna urgan geçirip boğdular. Yine Davut Paşanın emriyle askerlerden biri Padişah'ın kulağını keserek delil olsun diye saraya gönderdi.
Bu cinayete ortak olanlar Rütbe, makam para pul beklerken hepsi daha ağır bir şekilde ÖLDÜRÜlerek cezasını buldu.
Son yıllarda ortaya atılan çirkin bir iddia ise padişaha Ölmeden önce tecavüz edildiğidir. Bu olayın yazılı kaynaklarında tecavüz kelimesi geçmektedir. Ki burada kastedilen tecavüz zorla birlikte olma cinsel saldırı değil türlü işkence ve hakaretlerdir. Eğer günümüzde kastedildiği anlamda bir tecavüz olayı olsaydı bunu pek çok yerde "livata" olarak belirtirlerdi.
Günümüz hukuk anlayışına uygun bir mülâhazada bulunmak gerekirse, işkence edenlerin birden fazla oluşu ve birden fazla kişinin bulunduğu ve maktulün ağır Yaralanmış olduğu bir ortamda psikolojik baskıdan ötürü cinsel birleşmenin imkansız denecek derecede zor olması, üstelik her ne kadar Öldürmek amacı ile hareket etmişler ise de tecavüzün amaca uygun bir hareket olmaması vb nedenlerden ötürü tecavüz iddiası hayatın olağan akşına uygun değildir.
Kalender denen oğlancı ve kara davut denen pasifin işidir. isyan 19 Mayıs 1622’te şiddetlendi. At Meydanı’nda silahlarını kuşanmış şekilde toplanan ocak mensupları, isyanı önlemeye çalışan vüzeradan birkaç kişinin katlini istedi. Padişah bunu kabul etmedi.isyancılar Bab-ı Hümayun’un önüne kadar yürüdü. Silahı olmayan asilere odun ambarından odunlar alınarak dağıtıldı. Sarayın ikinci kapısından girerek Arz Odası’na ulaştılar. Görevlilere “Padişahımıza katlini istediğimiz kimselerin isimlerini verdik. Ancak o hiçbir şey yapmadı” diyerek Harem dairesine doğru harekete geçtiler. Aralarından biri “Sultan Mustafa nerededir? Biz onu isteriz” deyince, bir cariye “Sultan buradadır” diyerek feryat etti. isyancılar kubbeye tırmanıp kafadan kontak olan I. Mustafa’ya ulaşmış, onu tekrar tahta geçmesi için Arz odasına götürmüşlerdi. Genç Osman, iş işten geçtiğinin farkına vardı. Artık kötü son onun için çok yakındı. Şeyhülislam ve Kazaskerini isyancılara göndererek tüm isteklerin yerine getirileceği yönündeki teklifi de kabul edilmedi. O sırada tellallar, I. Mustafa’nın tahta çıktığını istanbul sokaklarında haykırıyordu. Zindanlarının kapıları da açılmış, içerideki suçluların hepsi kaçmıştı. istanbul karışmış, yağma haberleri gelmeye başlamıştı. Bir alay asker, yeniçeri ağasının öldürülmesinden sonra Sultan Osman’ı Harem dairesinde yakaladı. Bir ata bindirip Ağakapısı’ndan türlü taciz ve hakaretlerle yola çıkardılar. Panazoğlu adlı bir sipahi, haline acıyarak kendi sarığını padişaha giydirdi. Yolda daha önce meyhanelerini kapattığı esnaftan sultana karşı ağır sözler işitiliyor, açıkta kalan poposunu sıkmak şeklinde fiziki şiddet uygulayanlar bile oluyordu. Genç Osman’ı işte bu şekilde Orta Camii’ye getirip bir köşeye oturttular. Hal edilen (tahttan indirilen) Padişah, isyancılara pencereden dışarıya seslenmek istediğini söyledi. Müsaade ettiler. Başını dışarı çıkarıp “beni buraya böyle getireceğinize yolda tüfenkle vursaydınız daha iyiydi. Devleti saran Devşirme deyyusların sözü ile hata ettim. Öz be öz Türk olan Beni istemez misiniz?” diyerek adeta yalvardı. Ekseriyetle Varoş olan cühela Asiler hep bir ağızdan “Seni istemeyiz ama ölmene de razı değiliz” deyince Sultan Osman’ın dizlerinde derman kalmadı tekrar içeriye girdi. Bu arada Sultan pırpır Mustafa ve bunak validesi Topkapı Sarayı’na götürülüyordu. Cülus merasimi için hazırlıklar yapılacaktı. Ocak ağaları Genç Osman’ı pazar arabasına bindirip Yedikule zindanlarına götürdü. Saltanatta hiçbir padişah böyle zulüm görmemişti. Geceyarısı cebecibaşı ve adamları zindana geldi. Osman’ı boğup müjdeli haberi yeni padişaha vermek istiyorlardı. Gürbüz yiğit olan Genç Osman gelenlerin hepsini hakladı. Nihayet Kalender Uğrusu (meyhanelerden kadeh çalan anlamında) lakaplı iri kıyım sipahi eşkıyası, Osman’ı hayalarından sıkarak etkisizleştirdi, Sultan oracıkta boğuldu. Bunla da yetinmeyen sadrazam kara davut sultanın kulağını nişane bahanesiyle kesip kuşağına koydu. Cenazesi sabah ezanıyla saraya getirilen Genç Osman’ın naaşı babası I. Ahmet Türbesi’ne gömüldü.” (1622) Solak Hüseyin yaşadıklarını işte böyle anlatıyor. Çocuk yaşta “Farisi” mahlasıyla birçok başarılı şiir de yazmış olan Genç Osman, sıkıntılarını şu dizeleriyle anlatmıştı: “Niyetim hizmet idi Saltanat ve Devletime/ Çalışır hasid ve bedbah acep nektebime.” (Niyetim, devletime hizmet etmekti ama hasetler ve kötü dilekliler felaketime çalışırlar.)