genç bir kızın piercing öyküsü

entry1 galeri0
    1.
  1. ...günlerden bir gün evin odalarını gezerken, yanlışlıkla mutfağa giriyorum. anne ocak başında yemek filan yapıyor. madem geldim, yavşak ifademle bi sorayım diyorum.
    ''anne? pirsink yaptırsam..heh he..nassı olur?'' deyip tepkisini ölçüyorum. ''hah, saçmalama'' diyor. usulca terkediyorum mutfağı..
    -çok kızmadı. hmm-..

    1 hafta sonra.. kuzenimle telefonda konuşuyorum..

    ''alo. hadi gel dışarı çıkalım.''
    ''tamam geliyorum birazdan..''

    sahilde volta atıyoruz.

    aniden piercing yaptırmaya karar verdiğimi, gidip bi fiyat almamız gerektiğini söylüyorum. hemen 169'a atlayıp alsancak'ın yolunu tutuyoruz. üç aşağı beş yukarı bir fiyat alıyoruz her girdiğimiz dükkandan.. birbirimize dönüp ''oha lan'' bakışıyla teşekkür edip çıkıyoruz.

    fiyatı, cebimdeki parayla, dolabımın en ücra köşelerine tıkıştırdığım paralarımın çok üstündeydi. biraz daha para biriktirmeliydim.

    ancak girdiğimiz dükkanlardan birindeki, doktor lakaplı abiyle bir sürü geyik yapmıştık pazarlığa yönelik tabi.. o da para kazanmaya yönelik yapmıştı. o sırada odak noktam piercing yaptırmak olduğu için hemen her yolu denedim fiyat konusunda. gerek sevimli kız modeli olsun, gerekse.. neyse.. bir anda ''peki kuzenime de yaptırsak?'' diyiverdim. ''hmm. tamam o zaman olur'' dedi.
    cebimdeki ve dolabımın ücra köşesine tıkıştırdığım paraların toplamına anlaştık.

    yolda yürürken kuzenimi ikna çabalarına giriştim hemen.
    ''olum bak bu adamı kaçırmayalım bence. baksana ne kadar indi fiyatta'' dedim. ''yaa evet ama ben yaptıramam. bizimkiler götüme sokar'' dedi.

    yaklaşık 1 hafta daha sonra..

    onu, piyasada kaldırabileceği hatunların haddi hesabından bahsederek, en zayıf halkasından girdim mevzuya.. -hep arkadaşlarımdan birini ayarlıcağımı zannederdi. yaşı tutmuyordu.n'apim?-
    kanına girdim. ve hafta sonu yaptırma kararı aldık.
    hesap vermemiz gerekn bir aile mi? siktiret. buluruz bi yolunu..

    ve yaptırdık.. hemen döküldük alsancak yollarına. fink atıyoruz. popolarımız ayyuka bakıyor. çok mutluyduk. durup durup birbirimize bakıp ''çok güzel oldu lan. iyi ki yaptırdık'' diyoruz.
    o kadar mutluyduk ki..
    yalnız bir anda bir huzursuzluk kapladı beni.. neydi lan bu huzursuzluğun sebebi? tamam. sormalıydım o soruyu,
    '' iyi güzel yaptırdık ama.. ya evdekiler? çok pis hissediyorum kendimi'' dedim. ''haa harbiden. kafamıza esti yaptırdık. evde sıççak babam ağzıma'' dedi kuzenim..

    bi süre sessizce yürüdük. bipolar gibi, bir iyi bir kötü dalgalanmalar yaşadık. sonra s*kilen g*tün davası olmaz dedik bir ağızdan, eve doğru yol aldık.

    bizim evin kapısında durduk, anahtarı çıkardım -kapıyı çalmak gibi bi adetim yoktu- dönüp kuzenimin yüzüne baktım,
    ''bak, şimdi biraz kızarlar ama senin yanında bi şey demezler. sen gidesiye kadar da sinirleri yatışır. umarım yani..'' dedim. bana, sözünün arkasında duramayacak kadar çekingen bir ''tamam'' dedi. neyse, hadi bismillah..

    ev ahalisi masa başında yemek yiyor.

    ''biz geldik. eheh'' diyorum. tılsım alttan pandik atıyor, bir şey yapamıyordum. olabildiğince yavşak tavrımla selamlayıp, bir an önce 'ne olacaksa olsun' düşüncesiyle masaya oturdum.
    kuzenim o kadar gergindi ki, paltosu elinde, ayakta dikiliyordu. halbuki yüzsüzün tekidir.

    annem yüzüme bakıyor, ben sırıtıyorum. annem dona kalıyor, ben yine sırıtıyorum. ağzına götürmek üzere olduğu çatalın ucundaki yiyecekten vaz geçiyor, ısrarla bana pis pis bakıyordu.
    evet fırtına öncesi sessizlikti bu..ama ben tırstığımı belli etmemeye çalışıyordum.

    annem, babama seslendi o sırada ''x kızının yüzüne bak''. o sırada yemek yemeye odaklanmış devasa bünye, dönüp bana baktı -aslında o kadar da uzun değil. sadece bana öyle gelmişti-, bir kere kafasını sola hafifçe yatırıp, manidar bir bakış eşliğinde istifini hiç bozmadan yemeğini yemeye devam ederken ekledi, ''sonra konuşucaz''..

    kuzenime bakıp masanın altından elimle ''göte geldik'' işareti yapıp dudağımı ısırdım. kuzenim de ''valla'' bakışı attı..

    yemek faslı bitti..

    kuzenim, artık eve gitmesi gerektiğini söyledi. ''gitme! n'olur kal. bizde kal bugün gitme'' deyip yalvardım ama o da haklıydı. onun da evde vermesi gereken bir hesabı vardı. bencillik yapıp biraz daha ısrar ettim, kalmadı ibiş.

    kuzen gidiyor..

    kapıda ecel terleri dökerken, bir yandan da motive etmeye çalıştık birbirimizi.. neyse, en fazla yiyeceğimiz zılgıttı. öldürecek değiller ya?

    kapıyı kapattım. hızlı adımlarla odama kapattım kendimi. sanki kendimi soyutlayınca, onlar da beni görmeyeceklermiş gibi.. hatta bi ara gözümü kapattım, açtım. kapattım açtım. kapalıyken de dışardan gelen sesleri duyabiliyordum. uğraştığım şeye baktım, paşa paşa hassktirimi çektim.

    devasa bir ses tonuyla, adım zikredildi..

    çağıran babamdı.
    odadan çıkıp, adım attıkça daha da gözümde büyümeye başladı. ilk üç adımımda babamsa, oldu beş altı adımdan sonra karşı koyulamaz bir yaratık. tam karşısına oturdum. kedi gibi durmak istemiyordum, kendi düşüncelerime, yaptıklarıma saygı bekliyordum. daha çok bekledim tabi..

    geldik zurnanın zırt dediği yere..

    bir yüzüne bakıyorum, bir yerdeki halıların desenine.. sonra hafif ağzını araladı ve girdi mevzuya,
    ''sana hiçbir şey söylemiyorum. sadece, bundan sonra ha şu duvar ha sen. anladın mı? bundan sonra bana baba demiceksin, ben de sana kızım demicem. tamam mı?!'' dedi.

    aslında ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştım. ne yapacağımı bilemedim o anda. kafamı sağa eğip zoraki kısık bir ses tonuyla ''tıtamam'' dedim. tekrar yüzüne baktım, gözlerinin içine.. beni umursamıyordu. ben yokmuşum gibi, televizyona bakıyordu. sanırım dediklerinden etkilenmeye başlamıştım. gözlerim dolmaya başladı. hızla kalkıp odama gittim. bi süre istemsiz bir şekilde ağladım. çünkü tam olarak neye ağladığımı bilmiyordum. sadece içimi burkan, net bir konuşma yapmıştı.

    biraz daha ağladım. bu sefer anlamıştım sanırım ne demek istediğini..
    çıkarmak istemiyordum piercinglerimi..
    biraz daha ağladım..

    aradan 1 ayı aşkın süre geçti..

    bu süre zarfında, benimle hiç muhattap olmuyor, beni hiçe sayıyordu. ben de tepkiliydim aslında. neden bu kadar katı olduğuna, neden beni bu şekilde kabullenemediğine..
    artık canımı sıkmaya başlamıştı bu süreç.. aynı evdeyiz ama konuşmuyoruz. görmemezlikten geliyoruz birbirimizi.. çıkarmak da istemiyordum piercinglerimi.. benim yaşantım, benim fikrim, benim benim lan..

    1 ay daha böyle geçiyordu..

    sonra yavaş yavaş monologlar kurulmaya başladı. soğuk gelse de özlenmişti artık, ''annen yemeği ocağın üstüne bırakmış. gidip alırsın'', ''tuzluk yukarda'' gibi cevabıyla sorusu olmayan monologlar bütününden ibaretti.
    hatta bazen, babam işten gelmeden önce ''bi şey lazım mı?'' diye sormak için evi arardı.hep ben atlardım telefona..

    artık monologlar cevap yada soru şeklinde olmaya başladı. diyaloğa dönüşmüştü. babam işten çıkmak üzereydi, ve ben telefona en yakın yerdeki koltuğa oturmuş, televizyona bakıyorum.
    telefon çaldı. açtım,

    ''effendim?''.
    ''ekmek lazım mı?'' arayan babamdı.
    ''hayır baba. ekmek var. gel acıktık''
    aylardır ilk kez ''baba'' demiştim.
    ''tamam geliyorum''

    telefonu kapattıktan sonra, büyüklük ben de kalsın deyip hin bir yavşak tebessüm oluştu surat ifademde.

    eve geldi, kapıyı ben açtım.. elinde, her zamanki seyyar satıcıdan aldığı şambali tatlısı poşedini elinden aldım. bir de hoş geldin deyip, yavşak tebessüm ifademle çaktırmadan mutfağa girdim.

    sofraya oturduk..

    yemek faslı bitti.
    elimi yıkamak için lavaboya gittim. babam da kapıda sırasını bekliyordu..

    muhabbet edebilme umuduyla, ellerimi 2-3 kez yıkadıkça yıkadım. bir şeyler bulmalıyım konuşmak için. bi şey söylemeli ya da sormalıyım. bir yandan da, tuvaletteyken birinin kapıda beklediğini bilmenin verdiği huzursuzluk vardı. çıkmalıydım. tam çıkarken,
    ''ha sen mi bekliyodun'' diyecektim ki bana, ''tatlıları koy bakalım tabaklara'' dedi. yine o yavşak sırıtışımla onaylarcasına hemen koştum mutfağa, tatlıyı hazırladım tabaklara..

    sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi..

    * bu tatlıcı da çocukluğumun tatlıcısı. eskiden de ordan alıyodun demi? o adam yani?
    -tebessüm ederek- ''evet. ama o adam değil, kardeşi geçmiş başına. abisi rahatsızmış, ayaküstü biraz bahsetti''
    * hadi ya. çok iyi adamdı. hatırlıyorum, bi keresinde tatlı almak için beni yolladığında bana torpilli tatlı verdiğini söylemişti
    '' çocukları severdi ''
    * ee şimdi kardeşine tatlı almak için gitsem torpil yapmaz mı?
    ''(gülüş) yapabilir''
    *tamam o zaman yarın ben alayım?
    '' al kızım ''
    *peki baba da.. parası ? benim cebimden çıkmaz o kadar
    ''git ceketimin cebinden cüzdanımı getir''

    yaklaşık 2 ay sonra..

    çenemdeki piercing'i çıkardım. kaşımdaki duruyordu. bir de bilmediği, yani görmesini ummadığım dilimde ki vardı. ama bunu sonradan yaptırmıştım. - evet bokunu çıkarmışım-

    aradan yıllar geçti.. -yıllar dediysek 7 yıl falan- neyse yıllar geçti..

    artık bu piercing mevzusu geyiğe dönüşmüştü.. evet tasvip edilmiyor, edilmedikçe de üzerine laf çarpıtıcı, alay konusu geyikler döndürülüyordu. fakat görsel alışkanlığı çoktan edinmişlerdi..

    şimdi..

    kaşımdakini çok nadir takıyorum. hatta takmıyorum da denebilir. dilimdeki hala duruyor.

    mesela bizde doktorluk genetiktir. yıllar sonra beni yatağa düşüren grip şifasını kapmam sebebiyle babamın,
    ''aç bakayım bademciklerine'' demesiyle, ebleh gibi ağzımı açmamla ''eöhh'' tepkisi verip, beni oracıkta hasta hasta bırakmıştı. onu da öğrenmişti artık.

    hayır, bir daha küsmedik.

    ama çoğu gitti azı kaldı. azimliyim, çıkarıcam hepsini.

    haa, henüz ensemdeki dövmeyi bilmiyor. bunu da öğrenirse kalbine ineceğinden korkuyorum.
    hülasa bebeğim insanın yüzünde gülşen bubikoğlu kahkahası.
    edit: imla. alıntı ama yazılarımız kendi imalatımızdır.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük