tanımı içerisinde olan önerme. dünyadaki bütün ülkelerin gelişimine set koyan, hunharca, kahpece, sırf imtiyazlı olan kodaman-simsar sınıfın kalkınmasını, semirmesini terakki etmesini isterken, dünyanın geri kalan av konumundaki ülkelerini, halklarını sömürmek, terakkisine mani olmak için üretilmiş ideoloji olan kapitalizmin, yüzyıllar içerisindeki evrilme sürecinde gelişmemiş ve gelişmekte olan şeklinde sınıflandırdığı diğer dünyanın boyunduruğundaki bir insanın haykırışı...
kapitalizmin bugününü anlamak için dününü çok iyi bilmek gerekir. dolayısıyla bugün modern dünya sistemi olarak tarihsel kapitalizm, kökenleri, coğrafyası, zamansal gelişimi ve çağdaş yapısal krizleriyle iyi anlaşılmak durumundadır. tarihsel kapitalizmin kökenlerini, 16. yüzyılın ingiltere'sinden alan 19. yüzyılın ilk yarısına kadar genişlemesini sürdüren ve ancak o zaman küresel bir sistem olarak anılmaya başlanan sistemdir. vahşiliğinin ise en yoğun yaşandığı dönem ikinci dünya savaşı sonrası dönemdir. bu kapitalist dünya-ekonominin çerçevesi içinde oluşturulan kurumlar sistemi, bireyleri alıcı-satıcı şeklinde metalaştıran pazarlar, pazarlarda rekabet eden firmalar, devletlerarası bir sistemin içinde bulunan çok sayıda devlet, halk, ve kimlikleri yansıtan statü grupları.
buraya kadar herşey karunlar liginin kuralları dahilinde ve sosyal darwinizm gibi deterministik bir bakış açısı içerisinde, ecnebilerin hele ki liberallerin gururla söylemekte hiçbir beis duymadığı "survival of the fittest" prensibi içerisinde görünüyor. ama asıl mevzu, bu "fittest" güruhunun oyunu nasıl oynadığı.
kapitalizm işte bu noktada sahte bir evrenselcilik ideolojisiyle işleyebilmektedir ki o da bütün insanlara eşit şekilde uygulanan genel kurallara öncelik verdiğini devletler düzeyinde kabul ettirebilmesidir. ancak bu sahte evrenselciliğin arkasında aslında hiçbir şekilde düşünmediğimiz "ırkçılık üstü" bir algı yatıyor ki zaten kapitalizmin beraberinde gelişen modern anlamdaki emperyalizmin mihenk taşı da bu noktadadır. bugün afaroz edilmiş bir ideoloji olan nazizm'deki ırkçılığın ve faşizmin ultra-nasyonelist milliyetçilik anlayışının çok daha farklı bir boyuttaki karşılığı kapitalizm gibi riyakar bir ideoloji içerisinde yatmaktadır. işte zurnanın zırt dediği yer de burası. iki dev kapitalist ırkçılık algısını tarihsel materyalist süreçte iki kıtayı sömürerek sağlamıştır.
kapitalist avrupa: hammadde ihtiyacı ve ucuz işgücünü karşılamak için yıllar öncesinde afrika kıtasına dadanmış, bunu sonuna kadar kullanmış, bölge insanının kolektifleşmesine engel olarak, tarımda sadece belirtilen ürünleri yetiştirmesine izin verip, sosyal hayatı teşkil eden diğer bütün alanlarda önüne set çekmiş, çıkarılan maden kaynaklarına el koymuş ve bugün temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz durumda bırakmıştır.
kapitalist amerika: hammadde olarak avrupa'dan iyi bir drumda olduğu için uzun bir süre bununla idare etmiş, 20. yy'de özellikle de dünya savaşları sonrasında artan enerji ihtiyacını ve illegal silah, savaş teknolojisini ve dolayısıyla para babalarını ihya etmek için asya kıtasına; ortadoğu'ya saldırmıştır. gelişen ekonomi ve politik ihtiyaçlar/stratejiler çerçevesinde imtiyazlı sınıflarının refahlarını korumak adına her yolu meşru görmüş, "terör" adı verilen korku mekanizmasıyla dünya politika hayatına yön vermiştir.
t e r ö r: burada duralım. terör sanıldığı gibi isyan eden birkaç çapulcunun kurduğu ve haklarını(!) almak için devlete, millete kuduz köpek misali saldıran bir hareketin adı değildir. en azından ülkemizdeki ve ortadoğudaki birçok terör örgütü bu şekilde, belki farklı amaçlarla kurulmuş olsa da bugün hizmet ettikleri güç açısından düşününce durum böyle değildir. örneğin ortadoğudaki birçok terör örgütünün kaynağı olan fkö de marksist temeller üzerine kurulsa da uzantıları bugün kapitalist/emperyalist ülkelerin en büyük dostudur. keza islamcı el-kaide ve hamas da yine emperyalist abd ve israil'in kurmuş olduğu örgütlerdir ve sahip oldukları kirli paralar da uluslararası simsarlar tarafından kontrol edilmektedir. pkknın feodalizme karşı kurulduğu söylense de bugün en büyük dostu güneydoğudaki aşiretçi taban ve ırak'ın kuzeyindeki yine bu yapıdır. (bkz: emperyalist ülkelerin kullandığı terör örgütü/@tezat ve kaos)
terör, avcı konumundaki kapitalistlerin, av konumundaki gelişmekte olan kapitalist ülkeye en büyük kazığıdır. tabi sadece bu olsa iyi. bunun bir de neoliberal ekonomi içerisindeki uygulamaları vardır ki adı özelleştirme ve yabancıya toprak satışıdır. (bkz: özelleştirme adı ile bir vatanı satışa çıkarmak/@tezat ve kaos)
türkiye gibi gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerin en büyük sorunu kapitalizmdir.
kapitalist ekonomi çarkları arasında sıkışmış, iç ve dış karar mekanizması türlü uluslararası anlaşmalarla tahakkum altına alınmış bir ülke olarak türkiye'nin kurtuluşu mevcut kapitalist düzenin verdiği bütün tavizlerin devlet ve halk lehine değiştirilmesi ile başlayacaktır. bunun ise yegane yolu milli ekonomi modeli içerisinde sağlam bir iktidardır.
milli ekonomi ile işsizlik sorunu,
sağlam ve kararlı iktidar ile de törör sorunu tamamen çözülecek ve türkiye gelişimi önündeki en büyük iki engeli bertaraf edecektir.
"kapitalizm bir sınıf toplumunu gerektirir ve analizi daha da geliştirmek için sınıfsal ilişkilerin çeşitli yurttaşlık haklarını etkilediğini dikkate almak gerekir. kapitalist işçilik sözleşmesi ekonomik ve politik alanların ayrılmasında bir ana unsurdur. artık bunun hakkında marshall ın görüşleriyle ilgili çeşitli hususlar ortaya konmalıdır. ekonomiğin politikten yalıtılması kısmen marshall ın medeni haklar olarak gönderme yaptığı gayet yasal özgürlükler sayesinde başarılmıştır. bu tür haklar ve ayrıcalıklar devletin alanının dışında oluşturulmuş olarak değil özel örgütlenmiş ekonomik faaliyetten ayrılmış kamusal nüfuz alanının ortaya çıkışının önemli bir öğesi olarak görülmelidir. medeni haklar böylece kapitalist gelişimin ilk aşamalarından itibaren politik kabul edilen şeyi tam tarifiyle sınırlamıştır.
medeni ve politik yurttaşlık hakları birlikte gelişmişlerdir ve ondan sonra da güç dağılımını doğrudan etkileyebilecek bir farklı yorumlar dizisine maruz kalmışlardır. dahası ekonomik haklar diğer iki tür yurttaşlık hakkıyla başa baş kabul edilemez, çünkü bunlar kapitalist toplumun doğasında sınıf egemenliği asimetriğini ifade eder. marx medeni ve politik haklar prensipte evrensel ancak pratikte egemen sınıfın hakimiyetini yeğleyen özgürlükler olarak kabul eder. marx tabii ki bu konuda önemli ölçüde haklıydı. kapitalist işçilik sözleşmesi özellikle girişimin büyümesinin ilk döneminde işçiyi işyerinin kontrolü üzerindeki resmi hakların dışında tutar. bu dışta tutulma endüstrinin sahası özellikle politika dışı olarak tanımlandığından kapitalist devlete yol açmaz ama onun için yaşamsaldır. bu perspektiften, neden ekonomik vatandaşlık haklarının yalnızca medeni ve politik hakların bir uzantısı olarak kabul edilmeyeceğini ve neden bunların kendi özel istinaf mahkemelerine sahip olmadıklarını açıklayabiliriz."
anthony giddens- ulus,devlet ve şiddet.
kıssadan hisse: sermaye, devleti ancak kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak ve işçiden maksimum düzeyde faydalanmak ister. medeni haklar ve özgürlükler, insana politik hakları da beraberinde getirir.