bol yıldızlı ama dolunaysız bir halikarnas bodrum akşamında geniş uzun penceremi açtığımda, içeriye tatlı bir rüzgarla dolan, ruhuma bodoslama dalan tül perdelerden dikiş tutturabilirsem eğer; sana kendi ellerimle dikeceğim o hayalindeki gelinliği. rüyalarının süslediği o güzel tasarımı, geceden sabaha, seni soya soya, provaların bana verdiği yetkiye dayanarak diker yetiştiririm ben. sen ne olur dert etme...hüzün hem hiç yakışmıyor sana... parmaklarıma batan iğnenin verdiği acı, gözlerindeki o balyoz siyahi neşede un ufak olup dağılır bee güzel. hem, iğneden hafifce ucu delinmiş parmağımındaki kanı emerken; gözlerine her baktığımda, acıyı bal eylersin orada duran tüm cisminle. sevgindeki sıcaklık ve samimiyet parmağıma "uff olmuş" edasıyla dokunur uzaktan. buna hiç şüphe yok. üstelik bu acemiliğime de sakın gülme. eğer güleceksen de tut kendini biraz, gülümsemeni gamzelerinde biriktir. sonra ben oradan gelir içerim.
...
öyle dudaklarını da bükme..beğenmedin mi yoksa, neden hor görüyorsun ya? tül deyip de geçiyorsun!
...
beğendin demek.
seni şakacı, bi' an gerçek sandım, çok korkuttun beni çok!