Kaçınılmaz bir durumdur. nasıl bilim adamları ve felsefeciler tarafından ilkel toplum, kapitalist toplum gibi toplum türleri saptanmış ve ilerde böyle yönetileceği doğrulanmış ve gerçekleşmişse, sosyalizmde bilim adamları felsefeciler tarafından onaylanmıştır ilerde tüm dünyada etkili olacak bir yönetim şekli olacaktır ve sürekli böyle kalacaktır. Ne kadar süre sonra gerçekleşeceği konusunda bir tahmin yapılamamaktadır. ama sonuç olarak ister 400 ister 500 yıl sonra olsun,yinede faaliyete geçecek yönetim şeklidir. ''böyle bir dünyada mı sosyalizm gerçekleşecek ?'' sorusu kafaya takılabilir. nasıl vaktinde sscb'de gerçekleşmişse, diğer ülkelerde de yavaşça etkinliğini artıracak ve kalıcı olarak varlığını sürdürecektir.
tüm dünya sosyalist olsa bile türkiye yıllardır alıştığı üzre rezillikle yönetilmeyi sosyalizmle yönetilmeye tercih edecektir. belki amerika da sosyalist olursa bizde birşeyler değişir.
hep aklı kurcalayandır neden olmasındır ama bunun olması için sistemden çok insanın değişmesi gerekir kapitalizmden tam olarak nasibini almış olması gerekir ki aza kanaat etsin.
avrupa'daki ekonomik gelir adaletsizliği ve kriz ile beraber artan öğrenci eylemlerinin kollektif bir ve şiddetli bir şekilde artarak ilerlemesi ile olması kaçınılmaz olaydır. sadece ortak hareket etme ve kararlılık, birazda inanç bu işi çözer.
ilk ilkel feodal toplumlardan bugüne dek evrilip gelen toplumların varacağı nihayi sonuçtur.
hatta bir üst aşaması olan komünizm ile son bulacaktır toplumun arayışı. bu şimdi bana bile hayal gibi geliyor ama kaçınılmaz son budur.
neden? çünkü kapitalizm bütün insani değerleri tüketip tam manasıyla boş bir toplum yaratınca yani bildiğimiz robot toplumu yaratınca kitleler ayağa kalkacaktır. salt tüektim değerleri üzerine bir yaşam insani değildir ahlak dışıdır. bilime vurulan bir darbedir. insanın belleğine çakılan bir çividir.
evet benim görüşüm şu ki, insanlar bir gün metropollerin soğuk duvarlarından metal görüntüsünden kanserli sokaklarında, ölümcül mağazalarından bıktığı vakit kıyamet kopacaktır.
bilim adamlarının, felsefecilerin müneccim yönleri ile desteklenen tezden ibarettir. isteklerle üretilen, ideolojilerin güdümündeki tarih teorileri dilekten başka bir şey değildir. toplumlardaki sınıfların kaldırılması, emekcilerin, çalışanların emeğinin karşılığını alabilmesi, insanların, sahip olduğu mal, mülk, mevki, düşünceden önce sadece insan olarak kabul edilmesi gibi değerler evrensel değerlerdir. sosyalizmin buradaki zayıflığı bu değerleri halka dayatmasıdır. bu değerler tabandan tepeye yayılması gerekir. doğrusu, güzel olanı budur. tepeden tabana dayatılırsa rusyada ki örnek karşımıza çıkar. sosyalizm dayatılan bir sistem olmasaydı rusya dağıltıkdan sonra değişen hiç bir şey olmazdı. olan herşey göz önünde.
dayatma ile tarihin şekilleneceğini düşünüyorsanız sadece düşünürsünüz.
hem "gelecek hem de "gerçek" sözcüklerinin bir arada kullanıldığı enteresan bir olaydır.madem gerçekten gelecek o zaman başka neler olacak onlara da bakalım dedirtir.
doğmalar yaratarak, bu doğmaları kutsayarak bir yere varılmaz.
insan aklı dışlamak için ya izm'lere yada din'lere yöneliyor. Akıl yaratıcılıktır. Değişen beklentilere-ihtiyaçlara-şartlara göre, çözüm üretecek beyni olmayan insanların, düşünme yetileri tıkanınca tek çokar yol olarak yöneleceği-sığınacağı limandır; izm'ler-din'ler.
evet,
dahada başka açılımlar yapılabilir.
fakat, bu güdük beyinlerin izm'lerle yada dinlerle hükmedeceği bir dünya nasıl olacak-olacakmı? sorusunu kendilerine sormamaları çok garip değil.
zaten bu, düşünme-değerlendirme-görüş açılarına sahip insan, nasıl bir dünya-insanlık bizi bekliyor sorusu sorardı. Kalkıp, yönetim biçimlerinden çok, ortam ve şartları hatta yok olan kaynakları değerlendireceğimize nelerle uğraşıyoruz. Lise öğrencileri bile artık bu cehaleti sergilemiyor.
kaynak kıtlığının yol açacağı insani erozyonu anlamak için, and dağlarında düşen uçakta ölen arkadaşlarını yemek zorunda kalan insanların içinde bulunduğu psikolojik durumu-değişimi algılamaları lazım. Yaşama-var olma güdüsü ile insanın neler yapacağını kestiremezsiniz. Bu insanlarıda hiç bir izm ve din dizginleyemez. hiç bir davranış bilimi öngörüde bulunamaz. hiç bir değer yargısı var olamaz.
mümkün olmayan ve olmayacak hadise. sosyalizm insan doğasına ters olduğundan hiçbir zaman dünyaya egemen olamayacaktır. hatta ve hatta güç kaybetmiştir eskiye göre.
neden mümkün olmadığından başlayalım; çünkü daha önce komünizm ile tanışmış; rusya, arnavutluk, türk cumhuriyeleri ve diğerlerinin bir daha komünizmi düşüneceğini veya komünizme izin vereceğini hiç düşünmüyorum. şu anda kuzey kore ahalisi ciddi anlamda açlıktan ölüyor. bu adamlar komünizmden kurtulduğu andan itibaren bir daha komünizmi ağzına bile almayacaklar.
neden insan yapısına ters; şu bir gerçek ki çağımızda dinler tehlike altında. yani din olgusu değişmez bir olgu değildir. zaten baktığımızda dini reddeden sadece sosyalistler veya komünistlerde değildir. kastettiğim komünizm ahlak ve millet anlayışı. bunlar tamamen insan doğasına aykırı şeyler. milliyet ve ahlak değişmez bir olgudur, hiçbir zamanda değişmeyecektir. mesela bundan tam 4000 yıl önce de türk ırkı vardı ve şimdi de var. yok biz türk değiliz sadece insanız diyenler sadece komik şirinlerdir.
eskiye göre güç kaybetmiştir komünizm. eskiden dünyanın yarısını ele geçirmişlerdi. şimdi ise bir iki tane geri ülkenin yönetim biçimi. kaldı ki bunların yarısının halkı da yönetimden memnun değil.
kapitalizmin gelişini tahmin eden felsefeciler, kapitalizmden sonra sosyalizmin geleceğini de öne sürmüşlerdir.(tabi bu bir hipotezdir henüz). ancak ekonomistler sosyalizmin yaklaşık 150-200 yıl sonra tekrar canlanacağını söylüyorlar. sosyalizmin günümüzde hayata geçebilmesi için revizyonizm şart. revizyonizmin sosyalizmin temelini sarsacağını düşünen sosyalistler de bu düşünceye tamamen karşı.
zamanında denenmedi mi bu? zamanında değil geçmişte sosyalizmle yönetilmedi mi, çok büyük insan kitleleri? doğu blogunu, sscb'yi, demir perde ülkelerini, gosplan'ı, soğuk savaşı hepsini unuttuk sanırım?
avrupa birliğinin totalde altı kez gerçekleşen genişlemesinde ilk ikiden sonra, doğu bloğundan ve sscb'den kopan ülkelerin büyük çoğunluğu avrupa birliği üyesi şuanda. tarih tekerrürden ibaret değil demek ki. birlikçilikten, toplumun cıkarcılıgından, ortak tüketim, fordist üretimden; ozamanlar bahsedilse sok etkisi yaratacak olan, birleşmelere, parasal birliğe geçmiş durumda şuanda o ülkeler, ya da önemli bir kısmı ab kapısında aday ülkeler.
planlı ekonomiden piyasaya geçiş önemli alt yapı ve sosyal reform gereksinimleri olan bir düzenektir lakin başarılabilir, en azından 1910'larda 20'lerde başarılabilirdi. lakin piyasa ekonomisinden, planlı ekonomik düzene geçiş sadece münferit fikirlerin sınır tanımazlığından doğmuş, farazi güzel hayallerdir, sosyalizmin komünist idenın tarih sahnesinde yerini almasındaki ilk adım olduğu gerçeği göz önünde bulunursa, bu hayalin büyüklüğü daha da ortaya çıkacaktır.
(bkz: geçiş ekonomileri)
marks'ın da dediği gibi tüm dünyanın işçileri birleşirse kapitalizmin artık iyice sıklaşan kriz dönemlerinden birinde yıkılmasıyla doğruluğu kanıtlanabilecek önermedir. Ancak kastedilen kapitalizmin kendiliğinden sosyalizme kendiliğinden evrilmesi ise bu imkansızdır zira yine marks'ın dediği gibi dünya yüzeyine bugüne kadar gelmiş en devrimci sınıftır burjuvazi ve geçen zaman içerisinde tüm bilimi de hizmetine sokarak tüm dünyayı bir kapitalist köye dönüştürmüştür, bir kaç istisna bölge haricinde.
Olaya türkiye gerçeğinden baktığımızda ise işçi sınıfının bilrşme ihtimali her geçen zaman daha da zayıflamaktadır. içinde bulunduğumuz krizin yankıları avrupa ülkelerinde kitlesel genel grevlerle karşılanırken bizde ise kahvehane muhabbetinden öteye gidememektedir. ülkenin işçi sendikaları işverenin çobanlığından öte bir anlam taşımamakta kitlesel işçi çıkarmalarda bile bırakın genel grevi tek bir gün bile grev yapılmamıştır. Tüm bunlardan öte ülke her geçen gün laik-dinci, doğramacı-macuncu gibi saçma sapan suni gündemlerle uyutulmakta her iktidar burjuvazinin vekaletini yapmaktadır. bu noktada oturup "dünya bir gün sosyalizme geçecek" gibi söylemlerle avunup hiç bir eylemde bulunmadan beklemek saflıktan öte düpedüz cehalettir. herkes öyle ya da böyle kendisini kurtarma derdindedir gerisi de hikayedir...
otoriteye gereksinim olmayan organik olarak örgütlenmiş bir insan toplumu zekanın kapasitesinin elde ettiklerini uygulayabildiği oranda gelecek açısından mümkündür. Lakin eğer uzak geleceği bilim kurguların gerçekleşeceği şekilde düşünüyorsak eğer, bunun yerel kültürler birbiri ile çatışırken insanlığın evrensel ölçekte doğrudan işbirliğine yönelmeden kendi ihtiyaçlarını daha üst boyutlardaki eylemler için karşılayabilmesi mümkün görünmemekte.
ancak sosyalizm olgusu bir nevi dikta dayatması olması itibariyle, yani kendi çıkarını düşünen insanı olağan sayarak bunun bastırılması gereken kötücül bir nitelik olduğu fikrinden yola çıktığı için dün olduğu gibi yarın da başarılı olacağını düşünmek pek mantıklı bir yaklaşım sayılmaz. Çünkü burada asıl düşünülmesi gereken olgu, insan denen memeli hayvanın kendisi ve doğa ile uyum içinde yok olma veya aciz kalma gibi korkulara düşmeden kendi bireysel inisiyatifi dahilinde paylaşıma ve ortak amaçlara yönelip yönelmeyeceği sorunudur. Eğer bu yönelim zorlama şekilde olursa ya zamanından önce dayatılmış olacaktır ki bu durumda dağılıp tam tersine dönüşmesi kaçınılmazdır (bkz: sscb) veya bu insan doğasına aykırıdır yani insan sadece kendini düşünür demektir. ikinci iddia şu andaki sosyal ve hukuki sistematiklerin kısıtlayıcı ve zorlayıcı, aynı zamanda aciz kalma, aç kalma, yalnız kalma vs gibi olasılıkları bariz kıldığı için, bencilliğin insanın temel özelliği olarak algılanmasından ileri gelir. Nitekim hiç bir canlı bile bile kendini riske atmaz veya yaşamını sona erdirmek istemez son nefesine kadar yaşamak için çabalar ve bu yüzden savunma tepkisi olarak aşırı veya daha kabul edilebilir bencillik şu aşamada olağandır.
Ancak insanın modeller oluşturup daha kapsamlı ve birbirine entegre yapılar içinde örgütlenme yeteneğinin zihinsel kapasitesi nedeniyle birçok canlıdan fazla olduğu da bir gerçektir. Ancak aynı zihin beri yandan da kendi modellerini doğrudan doğaya ve kendi populasyonuna uyum ile değil, öznel imgelemler üzerinden gerçekleştirmesinden ötürü, bir yandan da doğa dışı, metafizik yanılgılara son derece yatkın, idealist, mekanik, antropomorfik-antropocentrik (tüm evreni insan biçimci ve insan arzularına dayalı bir nesne gibi kişileştirerek, erekselleştirerek algılama, anlama çabası) ve kapalı bir doğa dışılık barındırmakta, bunun doğrudan bir başka sonucu olarak da her insan bir diğer insanın kurdu olmaktadır.
işte insanın akli keşif ve icatları sadece ve sadece bu çatışkıyı ortadan kaldırabilecek doğal organizasyonu oluşturup ortak bir bilince dönüştüğü zaman bir birlik oluşturabilir. Bunu insan toplumnun dev bir organizmaya dönüşümü gibi düşünebiliriz. bu aşamada insanlar bireysel açıdan bir makinenin parçası gibi zorunluluklarla yaşayıp, kendi yaratmış olduğu toplumsal sistemler tarafından yıpratıldığı aşamayı geçip, organik bir birlik dahilinde daha esnek ve artık yarattığı sistemin bireyleri yıpratmadığı tersine onların yaşamını desteklediği bir aşamaya geçeceklerdir. Bu aşama ise belli bir sınıfın diğer sınıfı devirmesi veya üzerinde tahakküm kurması ile olanaksızdır, organizmalar bu türden iç çatışmalarla daha iyi bir aşamaya evrilip gelişemezler. Dolayısıyla bu doğrudan ortaklık sadece tüm herkesin en az bilinçliden itibaren bu durumu kavrayabilecek ve devamı için etkin şekilde rol alabilecek düzeye gelmesi ile mümkün olacaktır ve bu durum herhangi mekanik-otomatik sistem yani liderler veya temsilciler yönlendirmesi ile, değişmez engelleyici yasalarla yani otoriter erk yapısı dahilinde oluşturulabilecek bir şey olmadığından, sosyalist bir devrim ile insanlığın daha üst bir aşamaya geçeceği düşünülemez,olsa olsa erk biçimi değişir bu durumda ve bu pek de şimdikinden daha organize ve olumlu bir gelişim sayılmaz.