şimdi aramızda işsiz olan arkadaşlar vardır. bir kaç yere başvurup dönüş alamayan, umutsuz falan. allah yardımcıları olsun onların kalbini incitmek istemem ve onları istisna tutarak hiçbir şey yapmayan yapmaya da niyeti olmayan adam elbette gelecek kaygısı duyar.
ha diyeceksiniz ki işim var gücüm var çalışıyorum buna rağmen gelecek kaygısı taşıyorum. ben derim ki kim taşımıyor? kimi şeylerden kokrtuğunu kendine bile belli etmeyeceksin ki mutlu olasın.
Sayesinde tüm hayatımı zindana çevirdiğim kaygı. Zaman geçiyor ve değişen tek şey rakamlar. Bir arpa boyu yol alamıyorum. Yanlış seçimlere, mutsuzluğa sürüklüyor bu kaygı. Sonra da hayatınızdan keyif almamaya başlıyor, sürekli bir korkuyla yaşıyorsunuz. Pervasız olmamak lazım, ancak benim gibi bunu saplantıya dönüştürüp kafayı da yememek lazım.
sorumluluk sahibi her insanın yaşadığıdır, abartılmadığı ölçüde normaldir. zira, kaygılanarak hiç bir yere varılmaz. biraz daha sakin düşünmeye çalışılmalı ve güzel yöntemler aranmalıdır.
Eskiler buna tuli emel demişler. ortaokuldayken lise, lisedeyken üniversite ve üniversiteyken de iş olarak devam eder. bitti mi hayır bitmedi. iş, daha iyi bir iş, birikim, evlenmek, çevre sahibi olmak, sevdiklerinizle beraber olmak, sonsuzluğu istemek, güzel bir evde yaşamak, sağlıklı olmak ve daha nice istekler vardır. ama sonsuz olan şeylere bir anda sahip olmak istersiniz. olamayınca da karamsarlığa kapılırsınız. çevrenizdekileri kıyaslamaya başlarsınız. bazen azla yetinmek yerine daha fazlasını istediğimiz için hayatın anlamını anlayamayız. yaşam şekli, küreselleşme, çevre bize hep daha fazlası diye pompalamada bulunur. an'ı yaşayamaz hale geliriz. stres, kaygılar, ilaçlar alır başını gider. hayatı biraz yavaş yaşamakta fayda vardır onun için.
bugün bir arkadasımın, seni çalışırken yada evlenirken düşünemiyorum demesiyle bende ortaya çıkan kaygıdır. Nedenini sorduğumda ise seni tanıdığımdan beri okul dershane üniversite modundasın sürekli okuyacakmışsın gibi geliyor onun dışında esprili komik birisin bu yüzden ciddi işlerde seni gözümde canlandıramıyorum dedi. üstü kapalı bir şekilde en nazik tabirle "bu hayatta hiç bir baltaya sap olamazsın" demiştir.
Sonra durdum düşündüm harbiden üniversiteden sonra nerede, hangi şartlar altında çalışacağım, ya iş bulamazsam? ya kafama göre kimseyi bulamazsam? hala düşünüyorum.
istediğimiz kadar düşünelim elimize bir şey gecmeyecek, cevabını bulamayacağız, yaşayarak göreceğiz.
bende olmayanmış, yani öyle söylüyorlar, çok rahatsın diyorlar. yanılıyorlar. bir konuda rahat gözükmek gelecek hakkında kaygının ve planının olmadığı anlamını taşımaz, ki öyle de. gelecek kaygısı elbette olmalıdır. sadece bunu sürekli dert etmemeli insan. sonuçta doğada yaşıyoruz ve hayatta kalabilmek için gelecek hakkında kısa ve uzun vadede de plan yapmak gerek. planların tutmadığında da bir anda ölmüyorsun. en azından bir şeyleri denemiş oluyorsun. bir şeyleri denemeden yaşanan gelecek kaygısı biraz da saplantıdır. sen planını yap yeter. ancak "kesinlikle bu planlar mutlaka olmalı yoksa biterim" gözüyle de bakılmamalıdır. her zaman bir b ve c planını cepte tutmak gerekir. planlar yapmazsan doğal olarak gelecek kaygısının nefesini de sürekli ensende hissedersin. her şeyinle onlara bağlı yaşarsan da mutsuzluktan mutsuzluğa koşarsın. böyle bir yaşama da yaşam denmez.
izmir'de ufak çaplı kumar oynatılan bi mekanda çalışıyorum. bi adam tanıyorum burda çalışan, yaşı 54. zayıf, uzun boylu, yüzünde yılların ona yaşattığı sıkıntıların çizgileriyle müşterilere servis yapan ismet abi. ilk gördüğümde 'yaşı 70'in üzerindedir' diye düşünmüştüm. günler günleri kovaladıkça çalıştığım bu batakhanede ki yüreği en temiz insanın o olduğunu gördüm. gece çalışıyoruz haliyle, sabah 7-8 gibi kapanıyor mekan. bi muhabbet arasında 'bu sabah bana gidip içelim abi' dedim, 'olur' dedi. sabah pozisyonlar farklı oldu, farklı kişilerle ayrı ayrı çıkmak zorunda kaldık mekandan ve bizim piiz muhabbeti yalan oldu. aradan bi kaç gün geçti, bizim mekanda daha önce çalışan bi arkadaş oyun oynamaya gelmiş, ismet abiyi görüp bi selam vereyim diye yanına gidince, ismet abi de 'senin bira sözün vardı noldu ona?' diye sormuş. bizimki de karıştırıyorsun heralde abi biz konuşmadık demiş. muhabbet bi şekilde kulağıma geldi gittim ismet abiyle konuştum. geçtiğimiz sabah bendeydik. verdiğimiz sözü tutturmadı ismet abi. elimi cebime attırmadı. herşeyimizi aldı. beni karıştırdığı arkadaşı da davet ederek üstelik. içerken laf lafı açtı, kafalar güzelleşti ve dökülmeye başladı ismet abi. 12 sene önce karısını, 2 çocuğunu ve annesini silmiş atmış hayatından. 12 senedir hiç birini görmediğini söyledi. işin neden bu pozisyona geldiğini de ayrıntılı bi şekilde anlattı. hak verdik, üzüldük ismet abiye. ismet abi şu an bizim çalıştığımız yerde yaptığı iş mekanı üzerine almak. yani bu demek oluyor ki polis gelip mekanı bastığında ismet abi mekan sahibi olarak gözükecek ve işler patladığında ceza evine girecek. günlük 100 lira ve kalacak ev verdikleri için yapıyor bunu. ağzımdan kaçtı 'neden be abi? yaşın kaç olursa olsun? var mı özgürlük gibisi?' diye çıktı siktiğim ağızımdan. elindeki birasından(skol) bi yudum aldı, bıraktı şişeyi, kafayı kaldırıp baktı bana. 'insan dedi hayatta en değer verdiği insanları diri diri toprağa gömüyorsa oğlum, vazgeçmiştir herşeyden.'
bi kızı, bi oğlu olduğunu söyledi bana. özellikle kızının küçüklüğünden bir bahsedişi vardı, elimdeki bira 70'lik oldu. vakti zamanında bi muhabbet için annesine verdiği 24 bin liradan bahsetti(ablası evlenecekmiş). annesinin evinde yapılan eğlencede ağzına gram alkol sürmediğinden bahsetti. zaten hayatı boyunca garsonluk yapmış. o gece de evdeki misafirlerin önüne koymuş, önünden almış. bütün gece sırf misafirlere misafirperverlik yapabilmek için ağzına sürmediği alkolü eğlence bitip herkes evine dağıldıktan sonra çıkarmış buz dolabından. 1 tane şişe efes. tam dedi çıktım balkona uzattım bacaklarımı, aldım birayı tam açacağım annem belirdi yanımda. annesi ismet abiye bakıp 'ben evimde sana alkol içirmem' demiş. tavl oldum dedi ismet abi. kalkmış yerinden uyandırmış hanımını, çocuklarını 'hazırlanın gidiyoruz' demiş. annesi olanları görünce bağırıp çağırmaya kalkmış. o sinirle ismet abi de bağırıp çağırmış. bu sırada oğlu kapıda ayakkabısının bağcıklarını bağlarken 'baba' diye seslenmiş. ismet abi oğlunun sesini duyunca o an ki psikolojiyle koşturmuş kapıya, annesi de arkasından çarpmış kapıyı.
işte beni doğduğuma, duyduğuma pişman eden kısımı anlattı ismet abi burda. annesi kapıyı çarpınca farklı bi tav olup kapıyı yumruklamaya başlamış bi süre. taa ki polisler gelip ismet abinin koluna girip küfür edene kadar. ismet abi durumu daha sonra karakolda öğreniyor. polisi kapıya çağıran ismet abinin annesi. polise söylediği ise 'oğlum bana tecavüz etmeye geldi, çabuk gelin'. bunlar sadece yazdıklarım. yazmadıklarımsa çok daha acı.
insanlara bakın! ta gözlerinin içine bakın ve kimseyi yargılamayın. kimin ne yaşadığını bilemezsiniz. 12 sene önce değişen bi hayat, 12 sene önce bu tarz kaygıları olmayan bi gelecek.