bugün
- şarap içip entry girmek8
- sözlük abazanları kız bulduğu zaman olacaklar11
- hangi süper güce sahip olmak isterdiniz16
- icardi190511
- utanmadan fenerbahçe kollanıyor diyebilmek8
- galatasaray30
- ali koç12
- kocaeli de ders basan veli9
- hadise'nin külotla marş söylemesi27
- allah neye benzer14
- ilkokuldaki sevgilinizle yaptığınız çılgınlıklar11
- okan buruk'un rakiplerine küfür etmesi22
- fenerbahçe30
- albay kemal11
- fenerbahçe taraftarı13
- fenerbahçe 38 de 38 yapsa olacaklar10
- anın görüntüsü10
- bütün pitbullar uyutulmalı17
- son 22 yılın özeti12
- akp döneminde kürtlerin asimile olması9
- sinovac mı biontech mı12
- sözlük yazarlarına acı ama gerçek bir şey söyle9
- akp'nin galatasaray'ı destekleme nedeni8
- kulaklığını paylaşan erkek cuckold mudur8
- keyiflenmek için ne yapıyorsun9
- fettullah gülen'in ölmesi16
- kılıçdaroğlu'nun yeniden aday olacağım demesi19
- bu gece intihar edeceğim47
- ateist ve deistler bunu açıklasın12
- karısının onlyfans açmasına izin veren erkek11
- düğün yapmak akıl dışıdır11
- allah intikam sahibidir15
- fenerbahçe amblemindeki ot11
- kur an çevirisi yapmanın haram olması34
- mauro icardi23
- ülkemde başı açık tavuk is te mi yo rum8
- fransız kızın üzerine işeyen göçmen15
- dilan dere ile evlenmek11
- müslümanların anadili arapçadır13
- sevgiliyle uyumak13
- kadın vücudunun olağanüstü bir tasarım olması8
- emre belözoğlu15
- sözlüğün en iyi yazarı olmak11
- mert hakan yandaş16
- abberrline9
- 2023 2024 sezonu süper lig şampiyonu galatasaray17
- israil'in refahta sivil çadırlarını vurmasi27
- fenerbahçe'nin gs'nin balonunu patlatmış olması20
- astrolog meral güven20
- galatasaray ın verilmeyen penaltısı9
görsel
Didem Madak.
Didem Madak.
Pis bir kalbim var
yağan yağmur gibi pis.
bu şehir gibi.
temizlemek gerek
geçmişi
gelmişe hoş geldin diyebilmek için
ama
görüyorum ki yine
ve
yeniden
gelmişi de pis
aynı geçmişi gibi.
yağan yağmur gibi pis.
bu şehir gibi.
temizlemek gerek
geçmişi
gelmişe hoş geldin diyebilmek için
ama
görüyorum ki yine
ve
yeniden
gelmişi de pis
aynı geçmişi gibi.
dilaver cebeci'nin ezberlediğim şiiri:
sitare
nerden çıktın böyle karşıma sitâre
efsaneler dökülüyor gülüşlerinden
kirpiklerin yüreğime batıyor
telaşlı bir kalabalığın ortasında
ayaküstü konuşuyoruz
nedim'im nigehbân nergisleri gibi
üstümüzde bütün nazarlar
çok utanıyorum sitare
dün oturup hesap ettim
sen doğduğun zaman
ben bir askerî mektepte talebeymişim.
sen bilmezsin sitare
burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tesbih
geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
her akşam dokuzda yat borusu çalardı
yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
bir derin uykuyaatardım kendimi
siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
ben de onu alır anamın düşlerine kaçardım
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlıyamıyorum
seninle konuşurken sitare
aklıma yıldlzlar dökülüyor
bir çaresiz zühre oluyorsun babil caddelerinde
ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
binlerce meşalenin aydınlığı kımıldıyor saçlarında
gökyüzü salkım salkım
zigguratlar tıklım tıklım
dönüp dolaşıp dudaklanna takılıyor aklım
ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
kimi gün inatçı yosunlar gibi
kepez diplerine yapışan aklım
gözlerine baktığım zaman sitare
bütün çöllere ay doğuyor
yoldaş ediyorum kendime
imrül kays'ı antere'yi a'şa'yı,
en kuytu vahalan dolaşıyorum
hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş sitare
çadırla su arasında bir cılga var,
o cılgada narin ayak izlerin var
durgun suya düşüp kalmış gözlerin var
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudaklann mı anlıyamıyorum
bazan sapsan bir benizle geliyorsun
huysuz çizgileri alnında uykusuzluğun
biliyorum içinde bir sızı var
bıçak ağzı gibi ince bir sızı var
bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
züheyr'in suad'ı gibi keremsiz kılan
kuzeyden güneye, güneyden kuzeye
hey gidip geliyorum bu çöllerde
kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
hiç aldırmadan benim esmer sevdama
geviş getiriyorlar ufuklara bakarak
ben kaçıp yesrib'e sığınıyorum
yesrib bahane bir kitaba sığınıyorum
dağda, ovada, bâdiyede okuduğum hep elif
elif diyorum sitâre, sineme elif çekiyorum
''ah minel aşkı ve halâtihi...''
çok eski bir gerçektir bu biliyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudaklann mı anlıyamıyorum
sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
ve ikimiz de ıslanıyoruz
ben ne yağmurlar gördüm sitare
ben kaç kere iliklerime kadar ıslandım
bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
ben göğü hep kurşun bir kubbe gibi ağır
o şehirde sınlsıklam gezerdim
bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
tapınaklar insanları safra gibi atardı
sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
birgün bu §ehrin kirli yağmurlan alıp götürdü beni
gidip bir uygur çadırında göğü dinledim
kara bulutlar kükrerken bir kaşgar sabahında
oturup aprunçur tigin ile seni konuştuk
bakışlarımı sunuyorum tereddütsüz alıyorsun
gizli bir tebessümle çağırıyorum geliyorsun
kaşı karam gözü karam saçı karam
umay gibi yumuşak huylum
nerden çıktın karşıma böyle
sesin ılık bir bahar güneşi gibi
iğıl ığıl akıyor içime
asyanın bozkırlannda ordular düşüyor peşime
yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare
adam akıllı yorulmuşum
ellerin böyle olmamalıydı ellerine acıyorum
ve kim bilir kaç yıldan beri kalbimi öğütlüyorum
durup durup ıssız yerlerde
güçlü ol ey kalbim güçlü ol!
daha çok işimiz var diyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlıyamıyorum.
sitare
nerden çıktın böyle karşıma sitâre
efsaneler dökülüyor gülüşlerinden
kirpiklerin yüreğime batıyor
telaşlı bir kalabalığın ortasında
ayaküstü konuşuyoruz
nedim'im nigehbân nergisleri gibi
üstümüzde bütün nazarlar
çok utanıyorum sitare
dün oturup hesap ettim
sen doğduğun zaman
ben bir askerî mektepte talebeymişim.
sen bilmezsin sitare
burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tesbih
geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
her akşam dokuzda yat borusu çalardı
yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
bir derin uykuyaatardım kendimi
siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
ben de onu alır anamın düşlerine kaçardım
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlıyamıyorum
seninle konuşurken sitare
aklıma yıldlzlar dökülüyor
bir çaresiz zühre oluyorsun babil caddelerinde
ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
binlerce meşalenin aydınlığı kımıldıyor saçlarında
gökyüzü salkım salkım
zigguratlar tıklım tıklım
dönüp dolaşıp dudaklanna takılıyor aklım
ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
kimi gün inatçı yosunlar gibi
kepez diplerine yapışan aklım
gözlerine baktığım zaman sitare
bütün çöllere ay doğuyor
yoldaş ediyorum kendime
imrül kays'ı antere'yi a'şa'yı,
en kuytu vahalan dolaşıyorum
hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş sitare
çadırla su arasında bir cılga var,
o cılgada narin ayak izlerin var
durgun suya düşüp kalmış gözlerin var
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudaklann mı anlıyamıyorum
bazan sapsan bir benizle geliyorsun
huysuz çizgileri alnında uykusuzluğun
biliyorum içinde bir sızı var
bıçak ağzı gibi ince bir sızı var
bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
züheyr'in suad'ı gibi keremsiz kılan
kuzeyden güneye, güneyden kuzeye
hey gidip geliyorum bu çöllerde
kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
hiç aldırmadan benim esmer sevdama
geviş getiriyorlar ufuklara bakarak
ben kaçıp yesrib'e sığınıyorum
yesrib bahane bir kitaba sığınıyorum
dağda, ovada, bâdiyede okuduğum hep elif
elif diyorum sitâre, sineme elif çekiyorum
''ah minel aşkı ve halâtihi...''
çok eski bir gerçektir bu biliyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudaklann mı anlıyamıyorum
sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
ve ikimiz de ıslanıyoruz
ben ne yağmurlar gördüm sitare
ben kaç kere iliklerime kadar ıslandım
bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
ben göğü hep kurşun bir kubbe gibi ağır
o şehirde sınlsıklam gezerdim
bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
tapınaklar insanları safra gibi atardı
sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
birgün bu §ehrin kirli yağmurlan alıp götürdü beni
gidip bir uygur çadırında göğü dinledim
kara bulutlar kükrerken bir kaşgar sabahında
oturup aprunçur tigin ile seni konuştuk
bakışlarımı sunuyorum tereddütsüz alıyorsun
gizli bir tebessümle çağırıyorum geliyorsun
kaşı karam gözü karam saçı karam
umay gibi yumuşak huylum
nerden çıktın karşıma böyle
sesin ılık bir bahar güneşi gibi
iğıl ığıl akıyor içime
asyanın bozkırlannda ordular düşüyor peşime
yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare
adam akıllı yorulmuşum
ellerin böyle olmamalıydı ellerine acıyorum
ve kim bilir kaç yıldan beri kalbimi öğütlüyorum
durup durup ıssız yerlerde
güçlü ol ey kalbim güçlü ol!
daha çok işimiz var diyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlıyamıyorum.
3-4 sene önce karalamıştım.
Sıcağı sevmiyorsun diye güneş doğmamazlık yapmayacak..
Sen gittin diye yaşam durmayacak
Kan akacak belki, toz duman olacak
Kuşlar, belki kuşlar susacak.
Ben susmayacağım.
Haykıracağım.
Sabrımın sonundayım henüz, hayatın değil.
Kuru bir selam, fonda eski bir şarkı tadında
Nargile dumanında beliren hayalin, benimle kalacak .
Nefesimi alıp veremediğim gün, son bulacak.
Hayat, sen, rüzgar, deniz, gökyüzü .
O gün benim son günüm olucak lakin..
Seninde kıyametin kopacak ..
Kıymeti kalmayacak hiçbirşeyin..
Loş bir lokantada radyoda bir şarkı çalacak.
Sessizce ağlayacaksın, hıçkırarak ..
Benim bir daha sesim olmayacak ..
Farkına vardığın an tüm sesleri susturmak isteyeceksin..
Ama anlamayacak halinden martılar..
Sen simit atmadın diye,
Ölmeyecekler açlıktan ..
Sensizlikten kimin öldüğü aklına o zaman takılıcak.
Bir vicdanın kalacak geriye, birde sen..
Susturmak isteyeceksin lakin
Vicdanında susmayacak ..
Herkes tabutuma omuz verirken sen kalbini vermek isteyeceksin..
Fakat artık çok geç olacak ..
Okunan bu sela ayrılığımızın habercisi..
Senin kıyametinin, benim yokluğumun işareti..
Hoşçakal. Yetişemedim ben sana.
Ama ölüm bana yetişti..
Sıcağı sevmiyorsun diye güneş doğmamazlık yapmayacak..
Sen gittin diye yaşam durmayacak
Kan akacak belki, toz duman olacak
Kuşlar, belki kuşlar susacak.
Ben susmayacağım.
Haykıracağım.
Sabrımın sonundayım henüz, hayatın değil.
Kuru bir selam, fonda eski bir şarkı tadında
Nargile dumanında beliren hayalin, benimle kalacak .
Nefesimi alıp veremediğim gün, son bulacak.
Hayat, sen, rüzgar, deniz, gökyüzü .
O gün benim son günüm olucak lakin..
Seninde kıyametin kopacak ..
Kıymeti kalmayacak hiçbirşeyin..
Loş bir lokantada radyoda bir şarkı çalacak.
Sessizce ağlayacaksın, hıçkırarak ..
Benim bir daha sesim olmayacak ..
Farkına vardığın an tüm sesleri susturmak isteyeceksin..
Ama anlamayacak halinden martılar..
Sen simit atmadın diye,
Ölmeyecekler açlıktan ..
Sensizlikten kimin öldüğü aklına o zaman takılıcak.
Bir vicdanın kalacak geriye, birde sen..
Susturmak isteyeceksin lakin
Vicdanında susmayacak ..
Herkes tabutuma omuz verirken sen kalbini vermek isteyeceksin..
Fakat artık çok geç olacak ..
Okunan bu sela ayrılığımızın habercisi..
Senin kıyametinin, benim yokluğumun işareti..
Hoşçakal. Yetişemedim ben sana.
Ama ölüm bana yetişti..
Yattım yatağıma,
Döndüm sağıma,
Melekler şahit olsun;
Dinime, imanıma.
Döndüm sağıma,
Melekler şahit olsun;
Dinime, imanıma.
ANGiNA PEKTORiS
Yarısı burdaysa kalbimin
yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece, Doktor.
Sonra, şu on yıldan bu yana
benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor,
Bir kırmızı elma:
kalbim...
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
Nazım Hikmet
Yarısı burdaysa kalbimin
yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece, Doktor.
Sonra, şu on yıldan bu yana
benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor,
Bir kırmızı elma:
kalbim...
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
Nazım Hikmet
Kırlardan Geliyorlar
kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber
elbette kırlardan kırlardan gelecekler
başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri
söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara
bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer
sonsuza varmadan bir önceyiz sanki
-o sayının da bir adı vardı unuttum -
her şey öyle saydam öyle madensel
kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz
hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber
eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna
artık bu yokları var etmeyi usladık
ağaçları budadık omandan balıkları tuttuk denizden
hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık
çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber
hey koca dünya nasıl avucumuzdasın
nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
elbette kırlardan gelecekler kırlardan
kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber
ey güzelim sümbül ve teber ey canım
gördüğüm sanki o değildi
sanki kuşlar albümünden bir maden
Turgut uyar.
kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber
elbette kırlardan kırlardan gelecekler
başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri
söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara
bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer
sonsuza varmadan bir önceyiz sanki
-o sayının da bir adı vardı unuttum -
her şey öyle saydam öyle madensel
kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz
hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber
eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna
artık bu yokları var etmeyi usladık
ağaçları budadık omandan balıkları tuttuk denizden
hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık
çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber
hey koca dünya nasıl avucumuzdasın
nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
elbette kırlardan gelecekler kırlardan
kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber
ey güzelim sümbül ve teber ey canım
gördüğüm sanki o değildi
sanki kuşlar albümünden bir maden
Turgut uyar.
Ağaran Bir Suyum
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel
Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin
Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi
Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum
Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak
Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
içimden geçenleri söyledim sanıyorum
Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu
Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...
Şükrü erbaş
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel
Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin
Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi
Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum
Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak
Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
içimden geçenleri söyledim sanıyorum
Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu
Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...
Şükrü erbaş
Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen,
Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi;
Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken,
Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi?
Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle,
Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra,
Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte,
Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya.
işte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum;
Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum.
William Shakespeare
Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi;
Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken,
Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi?
Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle,
Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra,
Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte,
Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya.
işte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum;
Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum.
William Shakespeare
Nazlan
Sitem et
Kırıl bana,
Beni geç vakit tek başıma suya yolla.
bahçede yüzünü öteye çevir,
Güle hayret ediyormuş gibi yap
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla,
Somurt, avluda sadece ikimiz kalınca.
Kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden,
Derinleşsin ben içerledikçe ruhundaki sakarlık.
Yamru bastım, iş değildi hake çakılmak bayırdan
Dağ sıra dağdı, hangi haşin belden yol veresi
Gece hep süzüldü yukarıdan lakayt kehkeşan.
Altımda, beni hep yutmaya çağladı nehir.
Yetişir hecelemen, sök beni bir kere
En zoruma gideni yap, hengame getir.
Çel beni, tökezlet, tuttur çitlere
Ahla istida edecek ahval değil
Kim, bana kıymazsan bilebilir?
Dünya dedikleri samut küp
Acılar tınladıkça bende,
Hep, seni seslendirir.
ismet Özel.
Sitem et
Kırıl bana,
Beni geç vakit tek başıma suya yolla.
bahçede yüzünü öteye çevir,
Güle hayret ediyormuş gibi yap
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla,
Somurt, avluda sadece ikimiz kalınca.
Kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden,
Derinleşsin ben içerledikçe ruhundaki sakarlık.
Yamru bastım, iş değildi hake çakılmak bayırdan
Dağ sıra dağdı, hangi haşin belden yol veresi
Gece hep süzüldü yukarıdan lakayt kehkeşan.
Altımda, beni hep yutmaya çağladı nehir.
Yetişir hecelemen, sök beni bir kere
En zoruma gideni yap, hengame getir.
Çel beni, tökezlet, tuttur çitlere
Ahla istida edecek ahval değil
Kim, bana kıymazsan bilebilir?
Dünya dedikleri samut küp
Acılar tınladıkça bende,
Hep, seni seslendirir.
ismet Özel.
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
anlatamıyorum/orhan veli kanık
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
anlatamıyorum/orhan veli kanık
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar