bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne..
“o olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin..
demeyeceksin işte..
yaşarsın çünkü..
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki..
çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
"ey yanağı ağustos gülünü bastıran;
ey yüzü çin güzellerini kıskandıran;
bakışı babilşahını büyüde yenip
elinde at, fil, ruh, ferz, baydak bırakmayan..."
4 sokak ötede evim biliyorsun,
3 gece daha bekle
2 yarısından gecenin, herhangi birinde gel,
1 kez öp beni,
Bütün öptüklerini unut
ve bir daha bırakma ..
şimdi açsam pencereyi beklesem
sen gelsen
olmaz ya hani geliversen
hiç bir şey sormasan
hiç bir şey söylemesen
sussam
sussan
sussak.
susuşların anlattığını dinlesek
sırt sırta otursak
katılasıya ağlasak
sormasak birbirimize sebebini
sarılsam
sarılsan
sarılsak.
ve yine hiç bir şey konuşmasak
ama anlasak
ne vardı sahi
olmaz ya
hayal ya
hani diyorum olsa ne vardı.
cemal süreya. ve ek olarak fonda çalan duygusal ritimde polyushka polye.
Gözler ki; birer parçasıdır sen de ilâhın
Gözler ki; senin en katı zulmün ve silahın
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Kimsenin " bir" yaşayamadığı evrende,
Her kibir, bir başka aşkı bitiriyordu,
Kimse olduğu durumdan mesut değil,
Kimse kendini sevmiyordu.
Zamanı yok kimsenin, kimseyi sevmesine,
Anlamaya çalışmaktan çok, yargı seviyoruz.
Hangi davanın savcısı oldun? , diye sorar hakim
Sevginin, diye cevap verir
Cezası da içinde olur, diye cevap verir,
Davası bitmeyen bir duruşmadır, sevgi.
Aşk ile tazeler kendini bir Ömür.
Beni ne zaman seveceksin, diye sorma,
Senin anlamadığın zamanlar geldi ve geçti.
Asıl büyük sarhoş benim
uzaktaki
Ben ki tek damla şarap içmedim
Ekmeğin beyaz zeytinin siyah
olduğunu biliyorum
Asıl büyük sarhoş benim
uzaktaki
Benim kusturucu sarhoşluğum
Yoksulluğum
Yüzüme bakmasan da
yağmura düşürsen de gözlerini
gözlerime bakmasan da ne kadar
o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
Uykularımda nefesinin sıcaklığı
o kadar
Hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi
gözbebeklerimde duran
umutsuzlandığım her akşam
senin rüzgârın almıyor mu
uğultulu yorgunluğumu
yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman
ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin
iyimserliğin
Ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum
senin için dokuduğum basma ve pazen
denizin yeşilinden süzdüğüm balık
göğün mavisinden çaldığım kuş
senin için
felsefe okudumsa
iktisat okudumsa gece yarıları
boğazım kurumuş içim bir kalabalık
sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan
senin için okudum
geceyarıları
sen beyaz bir kadınsın
uzaktaki
GÖZLERiN AKLIMDAN ÇIKMIYOR
sen beyaz bir kadınsın
karanlıkları dinleyen
uzaktaki
sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
yorgun başını
Üşümüş yastığına koyuyor musun
Uyuyor musun
zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim,
yalandır kaygısız olduğum yalan
demek hiç aç kalmadın sen öyle mi,
açıkta kalmadın ha ?
kirinden gömleğinin
dirseğinin yamasından
eziklik duymadın ha ?
bravo be.
aşkolsun şu adama vallahi !
demek hiç sövmediler anana avradına
hiç kimseye sövmedin ha ?
bir gececik olsun çekip kafayı
şakır şakır oynamadın
hıçkırarak ağlamadın öyle mi ?
bravo be.
aşkolsun şu adama vallahi!
demek yalnızlıktan böğürmedin hiç
akrep sokmuş gibi sıçramadın geceleri ha ?
hiç sevmedin öyle mi
kendini öldürmeyi çekip gitmeyi
büyük işler becermeyi düşünmedin ha ?
bravo be.
aşkolsun şu adama vallahi !
demek bu musluklar hep bu ellerde
bu düzen bu dünya bu gidiş
sen hep böyle mutlu kişi örnek vatandaş
giden ağam gelen paşam, öyle mi ?
bin yaşasın seni sokmayan yılan
sen mi kaldın düzeltecek, öyle mi ?
haksızlığa uğramadın taşlanmadın ha ?
ne şam'ın şekeri, ha
ne arabın yüzü, ha ?
yaşadın da bunca yıl şu bataklıkta
gül sandın bu kokuyu öyle mi?
hadi be hırbo sen de
adam mısın sen de be !
artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi kayıtsızım
yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm
amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de hala amaçsız sayılırım
ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım
ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya
ile karşılaştım
dünyaya karşı da kayıtsızım
"anlamıyorum seni" diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hala okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir mektuba koyarak...
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü
ve aşkı seviyorum
konuşma haline gelmeyen şeyleri
susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli:
"kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer
bembeyazdı"
biz de mutluyduk
kimimizin sevgilisi vardı
sevgilisi olanların üstüne bir taş duvar yıkılıyordu
taş duvar üstümüze sessizce yıkılıyordu<
..........
..........
beni anlamanız için
kahraman olmanız gerekmiyor
düşünün bir kere
yağmur yemeyeli kaç yıl oldu
kaç kez sabahladınız
uykusuzluğun koynunda
ölümden korkmadığınız
ne kadar doğru
ellerinizde cesediniz
bana geliyorsunuz
sizin için ne yapabilirim
ki ben
ırmakların kapısından kovulmuş adamım
rötuşlarla ayakta durdum bugüne değin
siperleri cansız bırakıp
annemin resimlerine sığındım.
düş tapınağım yıkılacak
ve anlayacağım ki
hiç gemim olmamış yakacak.
...
alnımdaki derin çizgilerden
savrulan toz
umurumda değil
gözaltlarımda büyüyen tepecikler
yaşanmamış yıllarıma hatıra olsun
ve titreyen ellerim
ve daha ne çok şey
hayatla ilgili, ölüme ilişkin
umurumda değil
basılı kağıtlarda kalan şiirler
kalsın ve unutulsun
denize yakın uçan kırlangıç gibiyim
dilleri yakan sarhoşluğum
dillere düşen
soluk bir çerçevede dursun
seviyorum
iznik gölünde sonbahar
damla damla karışıyor ölgün yıllarıma
adını bilmediğim bir ağaçtan
birdenbire kopan yaprak
tam kalbimin üstüne konuyor
uğursuz dünya
yenilmeyeceğim
damarlarımda uyuklayan kan haykırıyor
seviyorum
artık eskisi gibi değil
bütün kirleri ve nemleri kusuyor bedenim
işte burada
tam işte burada
kırküç yaşındaki cismim
sevgilim
yeni bir ad bulmalı sana
yastığımdaki kokunu avcumda tutuyorken
varsın dokunmayayım hiçbir şeye
avcumu ağzıma bastırıyorum
deliyim
böyle dolaşıyorum sokaklarda
...