"ben olsam utanırdım biliyor musun, ben olsam yemin olsun utanırdım. senin ettiğini ben etseydim ve kafamı koyduğum yastık başımı ağrıtmasaydı yastıktan bile utanırdım"
birkaç ay önceki ben ile şimdiki ben arasında uçurumlar var. gerçekten değişmek ile aynı kalmak arasında ince bir çizgi varmış. bazen ufacık bir an yetiyormuş insanın değişmesine.
“Gel barışalım artık, şarkı öyle diyor.
Özlüyorum. seninle bir sevinci paylaşmayı, bir sıkıntıyı dertleşmeyi, hayatımızı konuşmayı ya da beraber susmayı özlüyorum.
Sebepli sebepsiz güldüğümüz zamanları, sadece ikimizin anladığı şakaları, birbirimizde bulduğumuz zamansız umutları özlüyorum.
Düşüşlerimizi, birbirimizi yerden kaldırışlarımızı, zor zamanlara eşliğini özlüyorum.
Sen beni anladığında hissettiğim huzuru, beni anlamadığında fark ettiğim duygumu, omzumda hissettiğim elini, hayatımda sağlamlaşmış yerini özlüyorum.
Gel barışalım artık.
Özlemim, üzüldüğüm anılarımdan daha ağır artık.
Öfkem sakinledi, kırgınlığım telafiye açık hale geldi, sana içimde koyduğum mesafe azaldı.
Aramızdakini konuşmaya, beraber bir yol bulmaya, belki bir kısmını zamana bırakmaya artık hazır gibiyim.
Sende hayatın o boşluk dönemlerinde beni arıyorsan, her şey yolunda gibiykende yolu birlikte yürüyelim istiyorsan, kırıldıkların için ifadeye, telafiye açıksan bi deneyelim de gel barışalım artık.
Kalbim kırık ama beraber bakarız.
Etrafta olanlar zor, dünyada olanlar zorlu, eski tatlar azalıyor.
Geçmiş tüm anılarıyla peşimizi bırakmıyor, çoluk çocuk büyüyor, e hayatta kısa biliyorsun ve ikimizde hayattayız hala, günler geçiyor küserek kendimizi cezalandırdığımız zamanların başka türlüsünü deneyelim artık.
Belki başka bir yol buluruz, belki birbirimizde yeniden kendimizi buluruz.
Gel barışalım artık”
Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin, seni cennetin kapısına kadar götürürdüm. Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı, cehennemle konuşurdum. Seni ona anlatabilirdim. Oysa sen, ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık.
“seni seviyorum ama” dedin “hoşça kal” diye ekledin. “Şimdi gitmeye mecburum, belki yine gelirim, umarım gelirim” son sözün oldu.
" yüksek sesle konuşan, asık suratlı bir kalabalık içinde bir sessizliği onarmaya çalışmaktan sindi üstüme, bu ezilmiş gül rengi acemilik. bir kirlenmeden korunmak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim. benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı. "