Babaannem yaklaşık 2 sene önce vefat etti. Beni çok severdi. Nasırlaşmış elleriyle hep yüzümü severdi. Büyüdüm, sakallı bir adam oldum o yüzümü sevmekten vazgeçmedi.
Geçen mezarına gittim ve bir an kafama şu dank etti orda. O beni seven eller çürüdü. Bir tek yaşanmışlıklar kaldı ama onlar da git gide bulanıklaşıyor. Geriye işte şu toprak yığını kaldı. Başında mermeri olmasa biri var mı yok mu o bile bilinmeyecek.
Ölüm denilen illet ilk defa bu kadar korkuttu. Yok olmak. Bir zaman anımsanmak ama sonra tamamen yok olmak. Sanırım hiçbirimiz bundan kaçamayacağız!
bugün, yıllar sonra çocukluğumun geçtiği mahalleye gittim. bir kaç ufak detay dışında hiçbir şey değişmemiş. her şey 20 yıl önceki haliyle neredeyse aynı. hemen yan binamızdaki apartmanın zemin katında sıklıkla gidip geldiğimiz bir komşumuz vardı. o zamanlar cıvıl cıvıl olan ev şimdi metruk halde. camlarını da kapatmadıkları için içerisini görebilme şansım oldu. boş odalara bakıp hatıraları gözümde canlandırırken bir detay gözüme ilişti. duvarda eğri büğrü küçücük yazılar vardı. kafamda flaş çaktı resmen. o yazıları taa yedi yaşımdayken benimle aynı yaşta olan komşu çocuğu ile duvarlara biz yazmıştık. bir anda o günlere gittim. mesela annemden sağlam bir azar yemiştim o anı her detayıyla hatırladım.
çarpık çurpuk bir yazı bile değişmeden duruyor duvarda. ama ben değiştim. o yazıyı ben yazdım ama o ben, şu anki ben değil. bir bardak dahi yıllara meydan okuyor; fakat biz kendi yarattığımız o bardaktan dahi daha kırılganız. ben göçüp gideceğim; fakat o yazı belki de benden uzun yaşayacak. ömür biraz kısa mı ne?