dünyanın nüfusu 7 milyar civarında. yani yeryüzünde senden başka çok fazla insan var ve sandığın kadar çok kimsenin umurunda değilsin. belki bir-iki kişinin.
rastlantı dediğimiz şeye karşı tepkinli biriyim. eğer birşey bir kere veya iki kere olursa rastlantı derim. ancak birşey kısa sürede tekrar tekrar oluyorsa gözleri kısar, kafayı hafif sağa çevirir garipserim. aynı biraz önce yaptığım gibi. hayatta sevdiğim, sevgiyi hak eden, iyi ve düzgün en azından birkaç yüz kişi tanıdım ama çok azına onları sevdiğimi söyledim. bir elin parmaklarını geçmez. birazdan söyleyeceğimi hepsinin görebileceği bir yere yazmam veya arayıp bizzat söylemem iyi olurdu ama... beni duymak isteyeceklerini sanmam. o yüzden buraya yazıyorum:
şuan nasıl olduğunuzu, nerede veya ne yaptığınızı bilmiyorum. ancak bir parçam özlem sahibi. şunu bilmenizi istiyorum sizi seviyorum. kendinize iyi bakın.
üniversite zamanı bir yaz eskişehirde kalıp kafede çalışmaya başlamıştım. o zamanlar tabi yok paraya saatlerce çalışıyorum ve gece sabaha karşı 2-3 evde oluyorum. tek eğlencem geldiğimde bir bölüm how i met your mother izlemek. o zamanlar ne kadar boş, verimsiz, monoton hissediyorum ve mutsuzum anlatamam fakat gece yattığımda sadece şunu umut edebiliyordum; okul başladığında yine mutlu olabilirim.
bu günlerde yine aynı hissediyorum ama bitecek bir şey yok. tükeniyorum.
aşk denen saçmalık hormonlar ve nöronlardan ibarettir. kadınlar size aşk şöyle böyle diye diye kutsal bir şeymiş algısı yaratır. sürekli onu düşünmeye başlarsınız, bu yüzden nöronlarınıza yapışır kalır. bunun sahte adı da aşk olur. onun için ölürüm biterim tarzı muhtaçlıkları çöpe atın. sizle sadece menfaatleri doğrultusunda beraber olurlar. sıkıldıklarında ise buruşturup atarlar bir kenara. daha zenginini, daha yakışıklı olanını, daha iyi arabası olanı bulmak için. siz de dövünüp durursunuz aşk aşk diye. hayat looser olmanız için fazla kısa, silkinip kendinize gelin.