Bir fransız bir italyan birde bizim temel sahilde güneşleniyormuş. fransız kalkmış indirmiş şortunu sokmuş denize şeyini sonra dönmüş demiş; suyun sıcaklığı 33 santigrat. sonra italyan kalkıp sokmuş dönüp demiş; ben biraz daha ayrıntıya gireyim 33.2 santigrat demiş. sonra temel kalkmış indirmiş şortunu sokmuş denize dönüp demiş bunlara; valla ben sıcaklık mıcaklık bilmem suyun derinliği 70 cm !
temel bir gün the united states of americaya cornandfish şirketi sahibi memleketlisi dursunun yanına gider. temel uçaktan iner inmez kocaman bir limo ile dursun onu apronda beklemektedir. normalde apronlar sıradan vatandaşların giremeyeceği yerler olmakla birlikte dursun chobani'nin sahibi hamdi ulukaya gibi bir şey olduğundan apron'a girebilmiştir. neyse toparlıyorum...
kocaman limuzini gören temel hayretle dursun'a sorar.
- uy uşaaaum bu araba da ne kadar büyüktür, nerden buldun oni?
dursun da çok keskin bir kararlılıkla yanıt verir.
- temelcim burası fırsatlar ülkesi abd burada her şey büyük olur.
temel arabaya biner ve dursunun evine doğru yol alırlar. fakat temel evi görünce yine şaşkınlığını gizleyemez çünkü ev, silvester stallone'un kredisini ödeyemeyip bankanın kredi karşılığı dursuna sattığı evden başka hiçbir şey değildir. nitekim çok büyüktür.
temel,
- uy uşaaaum bu ev de ne kadar büyüktür, nerden buldun oni?
der.
dursun,
- temelcim burası fırsatlar ülkesi abd burada her şey büyük olur.
ikilimiz eve girer ve hazırlanmış büyük bir festival sofrasıyla karşılaşırlar, temeli şaşırtan şey ise masanın üzerindeki yemeklerden ziyade masanın boyutudur. zira masa 20 feet uzunluğundadır.
temel yine şaşkın bir vaziyette sorar.
- uy uşaaaum bu masa da ne kadar büyüktür, nerden buldun oni?
der.
dursun,
- temelcim burası fırsatlar ülkesi abd burada her şey büyük olur.
dursun papağan gibi aynı cümleyi tekrarlarken temel ise istemsizce abd'de herşeyin büyük olduğuna dair bir hezeyan içerisine girer.
ee temel yol yorgunudur ve lax airport'tan evin bulunduğu beverly hills'e de trafikten dolayı 2 saatte gelmişlerdir doğal olarak temel 2 saattir tuttuğu çişini artık yapmak istemektedir; fakat, ev büyük olduğu için dursun'a lavabonun yerini sorar.
-uşaam bu tuvalet nerededur?
dursun,
- iki kat aşağı in, sağdaki kapıda
der.
temel iki kat aşağı iner lakin kapıları karıştırıp soldaki kapıya girer ve havuzun içine düşer. sonra başlar bağırmaya.
-SiFONU ÇEKMEEEEYUN SiFONU ÇEKMEYUUN!
Yaptığım olumsuz şeyler sonucu çaylak yapılıp çaylaklığım biter bitmez aynı şeyi yaparak birkaç saat sonra gene çaylak olmuştum ve az önce gene çaylaklığım bitti ve bunun şerefine şu bilindik fıkrayı buraya bırakıyorum ve aynı şekilde devam edeceğimi ilan ediyorum...
---
Adamın biri cinayetten hakim önüne çıkmıştır. Hakim sorar
-hiç vicdanın sızlamadı mı?
Adam cevap verir
-sızlamadı *mına koyim.
Hakim hiddetlenir.
-Mahkemedesin sözlerine dikkat et. Şimdi söyle neden işledin cinayeti
Ama Adam hiç bozmadan devam eder.
-Sana ne *mına koyim.
Bu cevap karşısında hakim bağırır.
-Sana ne ha? 30 yılı yersin.
Adam aynen devam eder.
-Vermezsen *mına koyim.
Hakim kararı açıklar.
-30 yıl...
Adam cezaevine girdikten bir süre sonra içeride gene bir cinayet işler ve aynı hakim karşısına getirilir.
Hakim adamı görünce hemen tanır
-Gene mi sen?
Adam cevap verir
-Beğenemedin mi *mına koyim
Hakimin gene sinirleri bozulur
-sen hiç uslanmayacaksın demek?
-hayır *mına koyim
Hakim sinirden şekeri yükselir.
-Sana müebbet veririm bak
Adam
-vermezsen *mına koyim
Ve hakim gürler
-idammm!!!
Ertesi gün dar ağacında infaz edilmek üzere bekleyen adama cellat sorar
-son bir isteğin var mı
Adam cevap verir
-yok *mına koyim
Cellat bir daha sorar
-emin misin
Adam
-Evet *mına koim
Ardından cellat sandalyeye vurur ve adam asılır.
Adam asıldıktan bir süre sonra bir yandan debelenirlen bir yandan da ağzında birşeyler geveliyordur. Cellat adamın birşeyler söylemek istediğini anlar ve ipten alarak tekrar sorar
-bir şey mi söyleyeceksin
adam cevaplar
-Boğuluyodum *mına koyim.
Köyün birinde imam varmış, ne zaman eğilen bir kadın görse arkasına geçermiş hemen. Kadınlar buna alışmış olsa da muhtar bu imamı göndermeye karar vermiş ve göndermiş,. Muhtarın eşi bir gün kapısının önünü süpürürken, muhtarın da eşine sarılası gelmiş ve sarılmış. Bunun üzerine muhtarın eşi süpürmeye devam ederken şöyle demiş, hocaa hocaa sen daha gitmedin mi.
iki Yunan Sokratese giderler.
Derler ki "biz Türk olmak istiyoruz bilge soktares. Çünkü yiğitlik onlarda, cesaret onlarda, mertlik onlarda. Türk olmak için ne gerekirse yaparız"
Sokrates onlara ancak orta Asya'daki Tanrı dağının zirvesine çıkıp oradaki havayı solurlarsa türk olabileceklerini söyler ve iki yunanlı yola çıkarlar.
Aylar sonra tanrı dağının eteklerine gelirler ve birlikte tırmanmaya başlar.
Uzun bir tırmanıştan sonra zirveye çok az kalmıştır ama zirve çok diktir. Tek başına zirveye ulaşmak mümkün değildir. Bu esnada birinin aklına birşey gelir ve yanındakine der "yorgo ben seni omzuma alayım bu şekilde önce sen zirveye ulaş, ardından da beni yukarıya çek."
Yorgo tamam der ve arkadaşının omzuna basarak güç bela zirveye ulaşır ve ciğerlerine derin derin zirvenin havasını çeker.
Bu sırada aşağıdan arkadaşı seslenir
" yorgo elini uzat da ben de çıkayım"
iki tane dost at varmış. biri zengin ailenin birisi fakir ailenin atı. zengin ailenin atı besili , fakir ailenin atı ise zayıflıktan ölecek halde. bu iki at muhabbet ederken ;
zengin at fakir ata diyor ki gel bizimle yaşa. en güzel yiyecekleri ye en güzel arpaların tadına bak.
fakir atın cevabı bir umudum var. beni bir umuttur bağlayan bu fakir insanların yanına.
bir umudum var ben bu fakir evi terkedemem.
zengin atta iyi sen bilirsin diyor. gel zaman git zaman
fakit at birgün nefes nefese zengin atın yanına geliyor. artık umudum kalmadı diyor. zengin at hele anlat neden umudun bitti.
fakir at başlıyor anlatmaya.
bu fakir ailenin yatak odası benim ahırımın üstündeydi. kocası karısından istediğinde sana vereceğime alttaki ata veririm diyordu. bende keyfe gelip kişniyordum. dün akşam yine verip vermeme konusunda kavga ettiler. adam sonunda seni sikeceğime alttaki atı sikerim dedi. bende son sürat kaçtım ahırdan.
Dilenci el açıp dileniyor, hem de dua ediyormuş. Bektaşi gelmiş on para verip "duan istemem!" demiş. Dilenci şaşırmış "Niye duamı istemiyorsun?" demiş. Bektaşi de"Ulan senin duan beş para etseydi, kendini kurtarır, dilenmezdin." demiş.
meryem annesine sordu:
"anneciğim nerede olduğunu bildiğimiz şey kayıp sayılır mı?"
annesi: "hayır yavrum" diye cevap verdi. meryem de: "iyi, o zaman senin yüzüğünü klozete düşürdüm."